“TEK TKP, TEK PROGRAM!”

III. KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜNİST HAMLESİ 10 EKİM 2018 - 29 OCAK 2019

“TEK TKP, TEK PROGRAM!”

Kemal Tayfun Benol (Kadri Erol Yoldaş)

Değerli Yoldaşlar!

III. Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi’nin üçüncü ayını tamamladık, dördüncü ayındayız. Bu yılki hamlemizi ağırlıkla program tartışmasına ayırdığımızı baştan ilan etmiştik.

Program tartışması örgütlerimiz ve yoldaşlarımız arasında yoğun bir çalışma programı oluşturdu. Neki, aynı zamanda yoldaşlarımız ve parti birimlerimiz, kendi çalışma alanlarında ve çevrelerinde program tartışmasının ruhuna bağlı olarak daha geniş ilişkilerle de kimi zaman doğrudan, kimi yerlerde de dolaylı olarak konuları tartışıyorlar. Bu deneyimler ve içerikleri hakkında nitelikli raporlar alıyoruz. Söz konusu biçimde yürütülen tartışmalar ve bilgilendirmeler ağırlıkla örgütsel olarak her hangi bir bağımlılıkları olmayan aktif işçi, emekçi, genç ve kadınlar arasında yürütülüyor. Bir anlamda her yoldaşımız ve parti birimimiz, kendi çalışma alanlarında bu faaliyeti kendi doğallığı içinde sürdürüyorlar. Ama yanısıra değişik siyasi oluşumlara mensup arkadaşlarla da temaslar oluyor. Onlar da bu tartışmaya ilgi gösteriyor ve bulundukları yerden katılıyorlar. Bu da bir yandan program tartışmasının içeriğini zenginleştirirken, diğer yandan ilişki kurulup tartışılan arkadaşlar üzerinde de bir etki ve izlenim yaratıyor. Partimiz açısından öncelikle belirleyici olan alan parti birimleri ve yoldaşlarımızın kendi doğal çalışma ve görev alanlarında aktif, ileri işçi, emekçi ve gençler arasında yürüttükleri faaliyetlerdir. Fakat bu olgu siyaseten bir yerde aktif olan veya örgütlü çalışmanın dışına çıkmış olup da duruşunu koruyan devrimci, sosyalist arkadaşlarımız ile program taslağımızın tartışılmasının önemini azaltmıyor. İkisi ayrı alanlar, birini diğerinin önüne koymamız gerekmiyor.

Program tartışması süreci bu şekilde gelişirken ve dışımızdaki güçleri de kapsamaya başlayınca bu tartışmanın kendini “TKP” olarak adlandıran devletin icazetli resmi partisinin saflarına sıçramaması mümkün değildi, öyle de oldu. Ve doğaldır ki o partinin üyesi olan, samimi, dürüst unsurların kafalarında çeşitli soru işaretleri uyandı. Özellikle ara kademe yönetici ve taban örgütlerinde ortaya çıkan bu soru işaretleri doğaldır. Çünkü, gözlemlediğimiz kadarıyla bu resmi partide yer alan bir çok üye veya sempatizan orayı gerçek TKP zannederek orada yerlerini alıyorlar. Halbuki bu partinin TKP ile yakından uzaktan hiç bir alakası yok. Burada sahip oldukları ideolojik ve politik hat ile onun yansıması olan örgütsel yapılarına çok derinlemesine girmeden birkaç olgudan bahsetmek istiyoruz. Senede bir defa, katledilmelerinin yıldönümünde Mustafa Suphi ve yoldaşlarının adlarını anma dışında Mustafa Suphi ile ilgili bir çalışmaları yok. Parti tarihini daha fazla TKP’deki Kemalist damarın ve devletle uzlaşmanın sembolü olan Şefik Hüsnü’ye dayandırıyorlar. TKP’den ihraç edilmiş olan Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli’nin görüşlerinin etkisindeler. Ki bu unsurlar Türkiye’de Şefik Hüsnü çizgisinin devamcılarıdırlar. İ.Bilen yoldaş yok kabul edilmektedir. Adını dahi anmamaktadırlar. Ancak Behice Boran onlar için o dönemin sembolüdür ve yakın tarihi Behice Boran üzerine oturtmaktadırlar. Bu çizgi TKP’nin Leninci, Bolşevik, Kominternci Mustafa Suphi çizgisi değildir. Şefik Hüsnü’nün Kemalist kuyrukçusu çizgisidir. Bunu da açık açık kabul etmiş oluyorlar. Ayrıca bu partinin kurucuları ve belirleyici üst düzey yöneticileri arasında TKP geleneğinden gelen, TKP saflarında yetişmiş ve savaşmış hiç bir unsur yoktur. Birisi Mihri Belli, diğeri de Behice Boran geleceğinden gelen iki unsurun biri yine Behice Boran geleneğinden gelen bir dördüncüsü de 12 Eylül sonrası kısa bir dönem sempatizan olarak İlerici Gençlik Örgütlenmesine katılmış sonra ise Yasemin Çongar’ın yönetimindeki “Yarın” dergisine geçiş yapmış bir unsur var. Çulhaoğlu ayrıldıktan sonra bu parti bu dört kişinin denetiminde devam etmektedir. Ulvi Oğuz gibi tek bir eski TKP yöneticisinin o partide olmasının ve ihtiyaç duyuldukça onun imzaya açtığı imza kampanyaları ile eski TKP kadrolarına seslenmek istemeleri dışında bir bağ ve işlevi yoktur. O partinin dürüst ve namuslu üyeleri ise gerçek TKP’nin program taslağı ve yayınları ile tanıştıklarında doğal olarak bu çelişkiyi fark eder duruma geliyorlar ve de “asıl TKP biz değiliz, bizim dışımızda bir TKP var” düşüncesine sahip oluyorlar.

***

Uzun bir süre bizim hakkımızda “onlar yurt dışında küçük bir grup” nitelemesinde bulundular. Ancak ülkede binlerce dağıtımı olan legal yayınlar, ve parti birimlerimiz tarafından onların tabanlarına yaygınlaştırılan ATILIM gerçekliği ile karşılaşınca ve sahada daha sık bizimle karşılaşır olunca bu yalanları ortaya çıkmış oldu. Özellikle fabrika ve mahallelerde, sınıf içinde çalışmalarımızdan yakinen haberdar olmaları, kendileri o alanlarda olmadıkları için onlar açısından zaman aldı. Fakat bu bilgileri de almaya başlayınca ve partimizin program tartışmaları onların saflarında da yankı bulunca kendilerince önlem almak zorunda kaldılar. Bizzat Kemal Okuyan eliyle bu gelişmelerden etkilenen, onlara soru soran üye ve yöneticilerine yönelik “Tek TKP, Tek Program” adı altında beşer, onarlı gruplar halinde seminerler düzenlemeye başladılar. Bu seminerlerde zorlama yöntemlerle Şefik Hüsnü üzerinden TKP tarihi ile bağlarını kurmaya çalışıyor, özellikle 1973 Atılımı hakkında söz sarfetmeden Bilen yoldaşı karalayarak konuyu likidasyona bağlıyor ve gerçek TKP’nin kendileri olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. TKP’den fazla TİP tarihini ele alıyor ve 68 devrimci gençlik mücadelelerini ve de yetmişli yılların şanlı işçi direnişlerini yok sayıyorlar. “Kafaları karışık” olarak niteledikleri üyelerini bu yolla kendilerine tabi kılmaya çalışıyorlar. Bu çalışmalar sırasında kendi programlarını da ele alıyorlar.

Partimizin program taslağı ile tanışan her SİP üyesinin bu soruları kendisine sormaması anormal olurdu. Bu şekilde doğruyu araştıran, TKP’nin savaş geleneğini birinci elden öğrenen ve de Türkiye’nin devrimci çıkış yolu konusunda partimizin stratejik politik hattı ile tanışan dürüst ve namuslu arkadaşların varlığı SİP şeflerini rahatsız ediyor. Onların bu durumda bizim “Anti-TKP Seminerleri” olarak adlandırdığımız “Tek TKP, Tek Program” seminerlerinde işledikleri dört ana konu oluyor. Birincisi; Parti tarihinin tahrif edilmesi ve önemli bir bölümünün inkarı. İkincisi; Kemalizm konusundaki yanlış yaklaşımları. Üçüncüsü; Kürt ulusal sorunu konusundaki partimizin ilkesel yaklaşımı. Dördüncüsü; Partimizin sosyalist devrim stratejisi ile demokratik mücadelenin birliği politikası eleştirisi.

SİP Programı demokratik haklar için mücadeleyi dışlayan, Kemalist Cumhuriyet’in kuruluşu ile burjuva demokratik devrimi tamamlandığından yola çıkan, toplumsal devrim ile siyasal devrim ayrımı yapan, Kürt ulusal sorunu ve diğer milliyetler sorununu görmezden gelen, sınıf mücadelesinin yöntem ve biçimlerini dışlayan bir yerden parlamenterizme yönelen bir anlayışa sahiptir. Programlarının temeline gizli bir Troçkizm hakimdir. SİP-“TKP” programının dokusunda ve beyninde dönek, anti-TKP’ci ve anti-komünist Yalçın Küçük düşünceleri vardır. Bu çok önemli bir olgudur. Bu ekibin akıl hocası Yalçın Küçük’tür.

***

Kemal Okuyan’ın 20 Ekim 2000 tarihinde bir Yunan radyosuna SİP’in dışında bir KP kurduklarında verdiği demeçte kendisine sorulan soru ve verdiği yanıt şu şekildedir.

“Soru: Neden bu partiye Komünist Parti dediniz de Türkiye Komünist Partisi demediniz?

Yanıt: Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, bir parti - ki, Türkiye'nin en eski partisidir aslında- yakın döneme kadar, Sovyetler Birliği çözülünceye kadar, Türkiye Komünist Partisi adı altında varlığını sürdürdü. Biz bu partinin devamı gibi gözükmek istemiyoruz. Çünkü bu partinin tarihinin belli bölümlerinin Türkiye'deki sosyalist mücadelenin mirasını temsil edemeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye'de komünist hareket daha zengin bir kanalda aktı.

İkincisi, bugün, bu geçmişteki Türkiye Komünist Partisi'nin devamı olduğunu söyleyen bizim saptadığımız altı, yedi örgüt var. Bu adı kullanıyorlar. Biz Komünist Partisi'ni kurarken, gereksiz bir tartışmaya girmek istemedik. Bu, biçimsel bir tartışmadır aslında. Konuyu saptıracaktır. Türkiye Komünist Partisi adı etrafında bir kör döğüşü ortaya çıkacaktı ve biz bu kör döğüşü içerisinde yer alacaktık. Bu tartışmaya da girmek istemedik.

Nedenlerden biri de bizim, özellikle 1998 yılında Öcalan'ın Roma'ya getirilişi ve ondan sonra yakalanışı ile birlikte, Türkiye'de Kürt ve Türk emekçilerinin aynı örgütte örgütlenmesinin gerekli olduğuna inanmamızdır. Bu, kurtuluşun da birlikte geleceği anlamına gelmiyor. Türkiye Komünist Partisi adının Türkiye'de Kürt ve Türk emekçilerinin aynı örgütte örgütlenmesi gereğine ters düştüğünü, böyle bir ortak örgütlenmenin önünde engel teşkil edebileceğini düşünüyoruz.

Kısacası, kaygılarımız bunlardır. Dolayısıyla, Komünist Partisi adını aldık.”

Öncelikle bu yanıtta açıkça TKP’nin devamı olarak gözükmek istemediklerini ifade ediyor. Ve TKP’nin tarihinin belli dönemlerinin sosyalist mücadelenin mirasını temsil edemeyeceğini ifade ederken Mustafa Suphi yoldaş ve özellikle de İ. Bilen yoldaş dönemlerini kastediyor. Yani, aslında burada açıkça kendini ele veriyor Sonra birden ne olduysa oldu ve tüm bu ifadelerine karşın KP’nin adı 2001 yılında, yani röportajdan yaklaşık bir yıl sonra “TKP” olarak değiştirildi. Oğuz Haksever’in bir programına katılan dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Sabih Kanadoğlu da kendisine yöneltilen “komünist” adıyla parti kurmanın anayasal olarak mümkün olmadığı halde “TKP” ismine neden izin verildiği sorusuna ise “Onlar zararsız ve iyi çocuklar” yanıtını vermiştir. Programında Proletarya Diktatörlüğü hedefi olmayan, sınıf mücadelesinde parlamenter yolu seçen bir parti ile ilgili TC’nin yetkililerinin böyle yanıt vermelerinden daha doğal bir şey olamaz.

SİP-“TKP”sinin programı partimiz TKP’nin kuruluşunda onaylanan I.Programı ile birebir ters düşmektedir. I.Programa bağlı ve günümüzde güncelleşmiş devamı niteliğinde olan program şu anda tartıştığımız program taslağımızdır.

***

SİP-“TKP”sinin ön almaya çalıştığı tek alan Yunanistan Komünist Partisi ile kurdukları ilişkiler konusudur. Bunu uluslararası alanda bir koz olarak kullanmaktadırlar. Bunun nasıl geliştiği konusunda yakın geçmişe dönerek birtakım gelişmeleri irdelemek gerekmektedir. 80’li yılların sonunda Sovyetler Birliği’ndeki karşı-devrimin hazırlanması sürecinde dönemin YKP yönetiminin etkili bir bölümü SBKP’nin “Glastnost ve Perestroyka” politikalarını desteklediler. Özellikle 90 yılından sonra Synaspismos (Cephe / Koalisyon) adı altında geniş sol, devrimci, troçkist, yeşil güçlerin de içinde bulunduğu bir oluşumun gelişmesine ön ayak oldular. İlk seçimlerde yüzde 14 oy alınca ve SSCB’de de karşı-devrim olgunlaşınca sosyalizmin ve komünizmin sembollerinden başlayarak ideolojisini terk etme eğilimlerini güçlendirdiler. YKP bir likidasyon tehlikesi ile yüz yüze geldi. O dönemde başlatılan bu hareket bugün Yunanistan’da iktidarda bulunan Syriza partisinin kaynağıdır. Syriza Partisi Synaspismos’un devamıdır ve içinde bilumum eski YKP PB ve MK üyeleri bulunmaktadır. Bunu Almanya’da Sol Parti’ye veya Türkiye’de ÖDP sürecine benzetmek mümkündür.

Dolayısıyla YKP’de de partimiz TKP’de yürütülen likidasyon benzeri bir çalışma yürütülmüş, partimizde bir süreliğine başarılı olmuş ve partimizi atomize etmiştir, ancak YKP MK üyesi ve bugün partinin yönetiminde bulunan yoldaşların müdahalesi ile YKP içindeki likidatörler zarar vermişler ve partiyi bölmüşlerse de TKP’de yaratılan kadar tahribat yaratamamışlardır. YKP MK ve PB’sunda bu zorlu görevi yerine getiren yoldaşlarımızı bu vesileyle selamlıyoruz.

Ancak aynı dönemde partimiz TKP’de bir likidasyon süreci yürümekteydi ve TKP MK’si ve PB’sundan bu sürece katılmamış hiç bir kadro kalmamıştı. TKP, TİP ile birleşerek reformist temelde bir TBKP oluşturulmuş, TBKP de SBP, BSP süreçlerinden geçerek ÖDP kuruluşuna kadar evrilen bir likidasyon zinciri oluşmuştur. O dönemde partimizde diri kalan kadrolar genellikle yurt dışında politik göçmen olarak bulunuyor ve ülkeye hukuksal nedenlerle dönüş yapamıyorlardı. Kemal Okuyan, Aydemir Güler ve Metin Çulhaoğlu ekibi bu boşluğu değerlendirerek sözde Marksist-Leninist söylemler ve Leninci Parti iddiasında YKPile ilişki kurmuşlardır. KP’nin “TKP” adını alması da bu ilişkilerin gelişmesi sürecinde olmuştur. YKP’li yoldaşlarımız ise o dönemde karşılarına eski TKP kadrolarından bir temsiliyet çıkmadığından ve o dönemde Türkiye’de sahada eski TKP kadrolarının değil, reformizme devşirilmiş TBKP kadroları olduğundan bu SİP unsurları ile ilişkileri geliştirerek Türkiye’de bir komünist örgütlenmenin yeniden oluşturulması amacını takip etmişlerdir. Bu haklı bir arayıştır, ancak muhatap yanlıştır. Uluslararası Komünist Hareketin ve Komintern’in bir bileşeni olan partimiz TKP tekrar güçlerini topladığında en geç o zaman bu enternasyonalist ilişkinin tekrar oluşturulması gerekirdi. Örneğin Almanya’daki DKP’li yoldaşlar bu konuda üstlerine düşeni yerine getirmişlerdir ve bu da YKP için yeterli bir referans olmalıydı. Biz parti olarak bu konuda SİP-“TKP”nin entrikavari yaklaşımlarının er veya geç ortaya çıkacağı gerçeğinden yola çıkarak YKP’li yoldaşlarımıza karşı proleter-enternasyonalist dayanışma ve dostluk bağlarımızı koruyoruz.

Yoldaşlar; Program tartışması bu denli önem arzeden bir tartışmadır ve etkilerinin partimiz ile sınırlı olmadığını bizzat yaşamış bulunmaktayız. Bu program tartışması ayrıca, ülke sınırları dışında kardeş Komünist Partilerin de ilgi odağındadır. Bu vesileyle program tartışmalarının ulusal ve uluslararası yankılarının bir bölümü hakkında sizlere bilgi vermiş oluyoruz. III. Hamlemizin kalan kısa döneminin de verimli kılınması gereğinin altını çizerek parti faaliyetlerinizde başarılar diliyoruz.

Komünist selamlarımızla…

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi Sekreterliği
11 Ocak 2019