97. Yaşında TKP’nin Misyonu ve Kadroların Önemi

97. Yaşında TKP’nin Misyonu ve Kadroların Önemi

Türkiye Komünist Partisi’nin 97. kuruluş yıldönümünü ağır baskı, terör ve diktatörlük koşullarında karşılıyoruz. Hangi koşullarda savaştığımızı bu yazıda ele almamız partimizin yayınlarını izleyenler için bir tekrardan öteye geçmeyecektir. Mesele bu koşullardan nasıl çıkılacağı, işçi sınıfının ve yoksulların bu mücadelede nasıl bir rol üstlenecekleri konusudur.

Konuya iki açıdan yaklaşmamız gerekiyor. Birincisi toplumsal kesimler açısından, ikincisi siyasi güçler açısından. Toplumsal kesimler açısından bakıldığında, işçi sınıfı, yoksul emekçi halklar, modern proletaryanın da bu mücadelede yerini almasıyla en önemli kesimleri oluşturuyorlar. Sınıfsal yeralımın yanısıra, yine bu sınıfın mensupları olan ve sınıfsal çelişkilerin ötesinde, ulusal, kültürel ve inançsal açılardan da egemen sınıflar ile nesnel olarak karşı karşıya gelen halk kesimleri mevcuttur. En başta bu kesimlerin tümünün, klasik ve modern proletaryanın öncülüğünde geliştirecekleri savaşım belirleyici önem taşıyor.

Siyasal açıdan baktığımızda ise işçi sınıfının öncü müfrezesinin, yani komünistlerin bağlaşıkları demokrat, devrimci, sosyalist güçler oluyor. Bu siyasi güçler, proletaryanın yanısıra, çıkarları işbirlikçi oligarşi ile çelişen en geniş siyasi muhalefet kesimlerini oluşturuyor.

Toplumsal ve siyasal güçler tüm çeşitlilik ve farklılıklarına karşın birlikte mücadele etme yeteneğine nesnel olarak sahiptir. Bu anlamda bakıldığında sözkonusu toplumsal ve siyasal bağlaşıklıklar harmanlanarak, ortak bir kanalda bir araya gelirler. Ne ki, bu bir araya gelme sözlü ifade edildiği ve yazıldığı kadar kolay olmuyor. Özellikle içinde yaşadığımız gibi nitelikteki dönemlerde bu toplumsal güçlerin ezici çoğunluğu egemen sınıfların politikalarının etkisinde tavır belirlemektedirler. Bu olgu sadece ülkemize özgü bir durum değildir.

TKP’nin işlevi ve görevi tam da bu noktada başlamaktadır. İşçi sınıfına ve emekçi yığınlara burjuvazi ile olan karşıtlıkları nasıl anlatılacak, bilinçlerine çıkarılacak? Başka bir deyişle sınıfa bilinç nasıl taşınacak? Bu soruların yanıtının reçetesi yok. Ancak ilkeleri var ve deneyleri mevcut. Deneylerde ise olumlu, yani sınanmış ve başarıya ulaşmış olanlar var olduğu gibi, uygulamada eksiklikleri görülmüş olanları da var.

Bu görevi yerine getirmenin en doğru yolu, Marksizm-Leninizm’in teorik çözümlemeleri temelinde, ideolojik, politik ve örgütsel ilkelerin yerinde, zamanında ve evrensel ilkeler ışığında ülke ile günümüz koşullarında yaratıcı bir nitelikte uygulanmasıdır. Partimizin görevi bu yönelimlerin önce doğru tespit edilmesini sağlamak ve aynı zamanda da yaşama geçirilmesini sağlamak, politik öncü rolünü yerine getirmektir.

TKP bu yeteneğe ve deneyimlere sahip bir partidir. Tarihinde başardıkları ve eksik yaptıkları ile, bütünsel olarak ele alındığında muazzam bir sınıf savaşımı deneyimini bünyesinde barındırmaktadır. Ancak eksikliklerimiz de vardır. Onları aştığımız zaman bu deneyleri maddi bir güce dönüştürmek mümkün olacaktır.

TKP bugün 10 Eylül 1920’de kuruluşuna temel olan politik - programatik hedefleri yerine getirmek için güçlerini toparlamakta, yeni güçler ile saflarını kuvvetlendirmektedir. Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve yoldaşlarımızın yarım kalan çalışmaları, Bilen yoldaş önderliğinde başlatılan ülkede yeniden etkin siyasal bir güç olma ve sınıf içinde kök salma pratiği yeni kuşaklar tarafından tamamlanmak zorundadır. Partimizin niteliksel ve niceliksel tüm yükseliş dönemlerini burjuvazi kanla bastırmıştır. Bugün görevi tamamlama bilinci ile çalışmalarımızı geliştirirken tüm bu yaşananlardan ders çıkararak, gerekli önlemleri alarak, görevlerimizi yerine getirmek durumundayız.

İşçi sınıfı içinde kök salarak, gençliği ve kadınları işçi sınıfının yolunda örgütleyerek, işçi ve emekçi yığınların savaşımını yükseltirken, partiyi, parti örgütlerini ve yoldaşlarımızı en azami düzeyde korumayı güvence altına almayı nasıl başaracağız? Bu görev bir yandan yığınsallaşırken, diğer yandan çelik bir illegal parti çekirdeğinin varlığını garanti altına almayı ve sürekliliğini sağlamayı gerektirir.

Partimiz 1922 yılından beri derin gizlilik koşulları içinde çalışmaktadır. Bu koşullar zordur, tehlikelidir, yorucudur ve en önemlisi bir tercih değil bir zorunluluktur. Burjuvazi bu koşulları bize dayatmıştır ama biz de onun hiç ummayacağı biçimde, teşkilatçı ve savaşçı bir mantıkla toplumun tüm kurum, kuruluş ve toplumsal damarlarında örgütlenmekteyiz. Korumamız gereken bu yandır. Legal ve yarı legal alanlarda yürütülen çalışmalar, burjuvazinin gözünün önünde cereyan eden ve devletin baskı aygıtları ile yüz yüze yürüyen bir savaşım alanıdır.

Parti örgütü kendisini yığınların savaşımının ve örgütlenmelerinin içinde ‘suda balık’ misali korumaktadır. Bu örgüt anlayışı kadro örgütü ve teşkilatçı bir anlayıştır. Kolay bir tarz değildir. Tüm yaşamını bu çalışmaya endekslemek öncelikli ve birinci koşuldur. Tehlike, fedakarlık, işkence, uzun tutsaklık ve ölümü göze almayı gerektirir. Spor olsun veya bir takım duyguları tatmin etmek amacıyla derin gizlilik koşullarında savaşan partinin kadrosu olunamaz. Böyle bir yaklaşım kendisi için olduğu kadar yoldaşları ve örgüt için de ölümcül tehlikeyi içinde barındırır.

Güvenlik birden fazla alan için geçerlidir. Partinin, kadroların, bir bütün olarak hareketin, yığınların, eylemlerin güvenliği söz konusudur. Konspirasyon yanı olan güvenlik ile koruyucu, savunma amaçlı güvenlik arasındaki farklılıklar kadar, mücadelenin geliştirilmesi için gerekli güvenlik önlemlerinin de gerekliliği söz konusudur. Baskı ve terör koşullarında güvenlik sadece bir savunma değil aynı zamanda mevzii kazanma görevi içermektedir.

Yığınların içinde bulunduğu durgunluk halini aşmak sadece savunma ile gerçekleşmez. Devletin baskı ve şiddeti karşısında geri adım atmamak, dahası, onu bu yöntemleri kullanmasından caydırmak ancak sağlam bir duruş ve güç ile mümkündür. Yığınların baskılar ve terör karşısında öz güvenlerini tazelemeleri ve moral kazanmaları, sınıf mücadelesine daha aktif katılmalarının da koşullarını yaratacaktır. Şiddet ile yığınları sindiren devlet karşısında yığınlar da devrimci şiddet ile öz güvenlerini artırırlar ve canlanırlar.

TKP’ye gönül veren her bir dostun ve yoldaşın kendi koşullarına uygun olarak bu onurlu mücadeleyi güçlendirebileceği alanlar vardır. Hangimiz, hangi alanda dürüst, samimi ve inançlı olarak bu savaşıma katkıda bulunabiliyorsak, o alanda görevlere talip olmalı ve pratikte bu kararımızı uygulamalıyız. Bu görevler yaşamın her alanında olabilir. En başında da doğal yaşam çevremizin içinde olur. Ancak öyle de olsa örgütlü mücadelenin kural ve şartlarına üstlendiğimiz role koşut olarak sıkı sıkıya bağlı kalmak ilkesel ve özgür kararımız olmalıdır. Örgütlü olmak ilkeler çerçevesinde yaşamak ve davranmak demektir. Herkes kendi durumuna bağlı olarak girdiği siyasi örgütsel ilişki içinde doğrudan ya da dolaylı olarak partiye açık, dürüst ve ilkeli yaklaşarak partimizin savaşımına katılabilir. Kimin nerede, ne kadar görev üstleneceğine de bireyler değil kollektif irade, yani parti karar verir.

Birbirinden farklı ama bir o kadar da birbirine bağlı ve destekleyen çeşitli görev alanlarının uyumlu biçimde gelişmesi partimizin politikaya müdahale yeteneğini güçlendirecektir. Partimiz, işçi sınıfı, emekçi halklarımız ve yoksullarımızın gözünde fiili olarak gerçek bir devrimci alternatif olma düzeyini yakalamak zorundadır. Bu da yaşamın pratiğinde, yani sahada, günlük mücadeleler içinde karşılığını bulur. Yaşamın pratiği sadece dar eylemlilikler değildir. Yığınların kendi sorunları temelinde ve nesnel olarak uzlaşmaz çelişki içinde oldukları kapitalist devlet ve iktidar ile karşı karşıya gelmeleridir. Eylemlilik bunun doğal sonucu olarak kendisini ifade ederek yaşamda sınıf mücadelesi içinde kendini kanıtlayacaktır.

Partimizin kuruluş yıl dönümünde üstlendiğimiz, üstleneceğimiz ve talip olabileceğimiz görevlerin niteliksel gereklerini irdelemek, yerli yerine oturtmak ve günlük yaşamda sınamak zorundayız. En başta okumak zorundayız. Okumak sadece günlük basını ve haberleri izlemek değildir. Klasikleri, komünist deneyleri irdeleyen tamamlayıcı eserleri, roman ve anıları ama en başta parti programımızı döne döne okuyup tüm bu okuma çalışmalarımızdan yaptığımız çıkarsamaları ve sahip olduğumuz yeni bilgileri parti çalışmamızda değerlendirmeliyiz. Diyalektik düşünce tarzını içselleştirmek zorundayız. Tarihsel materyalizmi, kapitalizmin ve sosyalizmin ekonomi politiğini, ve de bilimsel komünizmi hazmetmek durumundayız. Yaşama ve tüm olgulara sınıfsal bakış açısıyla yaklaşmak, sınıfsal bakış açısı kriterini ölçü olarak uygulayabilmek ezberciliği değil özümsemeyi ve bir düşünme tarzı olarak pratikleştirmeyi gerektirir. Bunu uygulayan kadrolar, burjuva kültürünün bizlere bulaştırdığı deformasyonlardan da arınmayı sağlayacak, soğukkanlı, kendiyle barışık, ne yaptığını ve konuştuğunu bilen, gerçek ile olmayan arasında davranış tarzı açısından gel-gitler yaşamayan niteliklere kavuşacaklardır. Bu nitelikler de fedakarlık, cesaret, direngenlik, çalışkanlık ve alçakgönüllülük ama ilkesellik temelinde kendimizi ve çevremizi yenilememizi sağlayacaktır. Türkiye Komünist Partisi kurulduğunda da bugün 97.kuruluş yıl dönümünde de bireylerin gönüllü ve bilinçli birlikteliğinden oluşmaktadır.