Açlık Grevleri ve Ölüm Oruçları Üzerine

Açlık Grevleri ve Ölüm Oruçları Üzerine

HDP vekili Leyla Güven’in Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması içi başlattığı açlık grevi 180. gününü aştı. Bu süreçte yurt içi ve yurt dışında toplam sayıları binler ile ifade edilen siyasi tutsak ve siyasi göçmen açlık grevlerine aşama aşama katıldı. Kısa bir süre önce de açlık grevleri kimi tutsaklar tarafından kademeli olarak ölüm oruçlarına yükseltildi.

Ülke içindeki karanlık sansür açlık grevleri, ölüm oruçları ve onlarla dayanışma içinde olan analar ve yoldaşlarının kamuoyu nezdinde yaygınlaşmasını engelliyor. Ancak Kürt halkı arasında durum öyle değil. Kürt halkı açlık grevleri ve ölüm oruçlarını barışçıl ve sivil bir direniş eylemi olarak değerlendiriyorlar ve bu eylemlerini sürdüren onurlu insanlarla yüzde yüz dayanışma içindeler. Kürt ulusal sorununun çözümü konusunda Türk milliyetçisi çizgiden uzak olan başta partimiz olmak üzere Türkiyeli devrimci, sosyalist güçler de bu direnişi selamlıyor ve dayanışma içinde olup, eylemci kadroların direnişlerine neden olan başta tecrit sorunu olmak üzere tüm istemlerini kendi istemleri olarak görüyor ve çözülmesi için mücadele ediyor.

Sonuçta TC devleti bu direnişi sonlandırmak için 8 yıllık tecrit ve 4 yıllık ağır tecrit koşullarını kaldırarak Abdullah Öcalan ile avukatlarının görüşmesine izin vermek zorunda kaldı. Avukat görüşmesinin öncesinde TC devleti temsilcileri ile Abdullah Öcalan arasında ciddi ve sert görüşmelerin olmuş olabileceği bir muamma olmaktan öte gerçektir.

Açlık grevleri ve ölüm oruçları sadece tecritin kaldırılması amacı ile sınırlı kalmamıştır. TC devleti üzerindeki uluslararası baskı artmıştır. Özellikle cezaevlerinde eylemler sırasında 7 genç canın yitirilmesi batı kamuoyunu harekete geçirmiş ve TC devletini köşeye sıkıştırmıştır.

Ancak açlık grevleri ve ölüm oruçlarının belki de birçok insanın hesaba katmadığı kadar 31 Mart 2019 Mahalli İdare Seçimlerine etkisi olmuştur. Kürt halkından daha fazla oy almayı bekleyen AKP, Kürt halkının direnişçilerin etrafında kenetlenmesi ile umutlarını boşa çıkarmıştır. Bu direnişin Selahattin Demirtaş’ın “bağrınıza taş basın ve sandığa gidin” çağrısı kadar, hatta çok daha fazla seçmen iradesine etkisi olmuştur. TC devleti bunun farkındadır.

TC devleti gerek iç politikada, ekonomide ve siyasette, gerekse de uluslararası alanda sıkışmış durumdadır. ABD, AB ve Rusya’nın bölgeye ilişkin kağıt üzerinde olmayan bir uzlaşmalarının olduğu ise aşikar. Kürt Özgürlük Hareketi ise yıllardır bölgede savaşın sonlanması ve barışın tesis edilmesi açısından kilit role sahip olduğunu dile getirmektedir. Bugüne kadar bu gerçeği TC devleti ciddiye almamıştır. Ancak bugün girmiş olduğu çıkmaz onları belki de bu yönde adım atmaya itecektir. Öcalan ile görüşme ve Açlık grevleri ile ölüm oruçlarına müdahale ihtiyacına bu açıdan da bakmak gerekmektedir. Abdullah Öcalan ve diğer üç tutsağın açıklamaları bu yönde ipuçları vermektedir.

Türkiye Komünist Partisi, Kürt ulusal sorununun adil, demokratik ve barışçıl çözümünün Türkiye’nin demokrasi ve bölgede barış hedefine doğru atılacak bir adım olarak değerlendirmektedir ve Kürt özgürlük hareketi ile sadece dayanışma değil, birleşik mücadelenin yürütülmesi politikasını savunmakta ve uygulamaktadır. ABD emperyalizminin bölgeye yönelik savaş senaryolarını sonlandırmak için bugün yapılması gereken onu engellemektir. Bu da Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ermeni ve Çerkes halklarının bölgede ortak ve birleşik mücadelesini dayatmaktadır.  Bu alanda elde edilecek kazanımlar TC devletinin de işgalci planlarını engelleyecek, Türkiye içinde demokrasi mücadelesinin yükselmesini ve sınıf hareketinin güçlenmesini sağlayacaktır. Kürt halkı adına PKK lideri Abdullah Öcalan’ın üstlendiği kilit rol açlık grevleri ve ölüm oruçlarının asıl boyutunu ortaya koymaktadır.