23 Haziran 2019 İBB seçimleri sürecinde partimiz Türkiye Komünist Partisi ile bu adı kullanan resmi icazetli sahte SİP/“TKP” arasındaki fark tekrar pratikte ortaya çıktı. Birçok yurttaşımız TKP adına bakarak bizleri karıştırıyor. Kalpazanlar kimi il ve ilçelerde tabela astıkları ve devletin icazetiyle seçimlere dahi katıldıkları için konuyu ayrıntılı olarak bilmeyen yurttaşlarımız kalpazanların tabelalarını bizim parti zannediyor. Sadece yurttaşlar arasında değil, örneğin HDK bileşenleri veya demokratik güçbirliği platformları içerisinde de TKP çizgisini savunan yasal oluşumların varlığı bazen kalpazanlar ile karıştırılıyor.
Bu bir sorun mu, evet bir sorun. Ancak, bu sorunun çözülmesi partimiz sınıf mücadelesinin her alanına tekrar damgasını vuracak örgütlü etkiye gelmesiyle mümkün olacak. O zaman kalpazanlar bu ismi taşıyamayacaklar. TKP ismi onlara ağır gelecek. Kısacası bu sorun sınıf savaşımının içinde çözülecek. Ve de kesinlikle çözülecek. Bundan hiç bir yoldaşımızın şüphesi olmasın.
Kalpazanlar 31 Mart 2019 Yerel yönetim seçimlerinde adaylar çıkardılar. Ülke genelinde 75 bin 476 oy aldılar. İstanbul’da ise 10 bin 349 oranında oy aldılar. Bu oyları da büyük oranda TKP adını kullandıkları için alabildiler. Partimizin desteklediği HDP’nin ülke genelindeki oy oranının 6 milyon ve İstanbul’daki oy oranının 1 milyon olduğunu düşünürsek aldıkları oyların hiç bir anlamının olmadığını da ayrıca tespit edebiliriz. Kaldı ki komünistler burjuva devlet yapısının seçimler ile yıkılmayacağını da çok iyi bilirler. Seçimler komünistler için sınıf savaşımı sürecinde yığınlarla yeni bağlar kurma, propaganda ve örgütlenme aracıdır.
MHP destekli AKP-Saray rejimi istediği sonucu alamayıp adayını İBB Başkanı seçtiremediği için YSK eliyle İstanbul seçimlerini iptal ettirdi ve 23 Haziran 2019 için yeniden seçim tarihi belirledi. Kalpazanlar bir açıklama yaparak CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kendileri açısından seçilmiş meşru İBB Başkanı olduğunu ilan ettiler ve 23 Haziran seçimleri için İstanbul adaylarını geri çektiklerini açıkladılar. Yani aslında CHP ve adayı İmamoğlu’nu desteklemiş oldular. İmamoğlu’nu da meşru Belediye Başkanı olarak gördükleri için seçimlerin yenilenmesini kabul etmemek adına CHP’yi seçimleri boykot etmeye çağırdıklarını iddia ettiler. 23 Haziran seçimlerini boykot etmek demek AKP-Saray adayının İBB Başkanlığı koltuğuna yüzde doksanlık ezici bir oy oranı ile oturmasını sağlamak anlamına gelir. Çünkü iktidar birileri boykot ediyor diye seçimleri iptal etmeyecektir. Seçimlerin boykot edilmesi sadece ve sadece oy kullanmaya giden seçmenlerin sayısını düşürecek ve istatistiklere böyle yansıyacaktır. İstanbul’da yüzde 83,86 olan 31 Mart seçimlerine katılım oranı belki yüzde 60’a düşecektir. Aslında CHP adayına oy vermek isteyen azımsanmayacak sayıda mütedeyyin seçmen de gidip oyunu AKP adayına verecektir. Bu da AKP-Saray rejiminin seçim “zaferini” pekiştirecektir.
Kaldı ki İBB Başkanlığı seçimleri sadece bir İstanbul seçimi olmaktan çıkmış, Türkiye genelinde bir referandum olma niteliğine ulaşmıştır. Bu referandumun bir kefesinde de yenilgiye uğratılması gereken MHP destekli AKP-Saray rejimi vardır. Ülkeyi baskı ve terörle yöneten, faşizan yöntemlerin tümünü uygulayan, halk düşmanı bir iktidarın İstanbul’da istediği sonucu alamaması onlar açısından ciddi bir yenilgi olacaktır. 31 Mart seçimlerinin meşru sonuçlarının tanınmayıp 23 Haziran için yeniden seçim düzenlenmesinin anlamı da bu gerçeğin altında yatmaktadır. Bu durumda komünistlerin duruşu, MHP destekli AKP-Saray rejimine yeni bir darbe indirecek seçim taktiğini uygulamaktır. Yani İktidarın adayının karşısına çıkan adayı desteklemek, seçtirmek ve iktidarı yenilgiye uğratmaktır.
Kalpazanlar seçime on gün kala yeni bir açıklama yayınlayarak bu sefer üyelerini seçimlerde oy kullanmamaya çağırmışlardır. Bunu bir boykot olarak adlandırmamışlar siyasi tavır olarak nitelemişlerdir. Bu yolla 31 Mart’ta oy aldıkları seçmenleri de sandığa gitmeme konusunda yönlendirmeye çalışmışlardır. Aldıkları bu karar öncelikle kendi içlerinde, üyeleri arasında ama aynı zamanda çevreleri ve seçmenleri arasında ciddi tepkilere yol açtı. Bunun üzerine kalpazanların başı Okuyan efendi kendi kendine bir söyleşi yaparak kararlarının gerekçelerinin parti içinde de tepkiyle karşılandığını kabul ederek demagojilerle üyelerini ikna etmeye çalıştı. Belli ki bu açıklamaları kendi tabanlarında sancılar yarattı. Bazen keskin “sol” söylemler gibi gözüken politikalar sağ oportünist ve reformcu sonuçlar doğururlar. Bu siyaset tarihi pratiğinde defalarca yaşanmış ve kanıtlanmış bir olgudur. Kalpazanların İstanbul seçimlerine yaklaşımları da bunun ötesinde bir sonuç vermeyecektir. Ciddi sayıda üye ve çevreleri bu karara uymayıp seçimlerde iktidarın adayına karşı oy kullanacaklardır.
Kalpazanların sandığa gidip oy kullanmama kararına uyan her bir ferdin kullanmadığı oy MHP destekli AKP-Saray rejiminin adayının oy hanesine yazılacaktır. Bu da AKP-Saray rejiminin adayının oy oranını artıracaktır. Siyasette tarafsızlık olmaz. Ya o tarafı desteklersin ya da diğer tarafı. Komünist politikada ise tarafsızlık hiç yoktur. Bütün olanakların ile burjuva iktidarının karşısında tavır alırsın ve mücadele edersin. Faşist diktatörlüklerin veya ülkemizdeki gibi faşizan yöntemler kullanan gerici diktatörlüklerin iktidarda olduğu ülkelerde de faşizme karşı en geniş güçlerin birliğini savunarak o diktatörlüğe karşı kesin tavır alınır. Anti-faşist mücadele kavramını literatürlerine almayan kalpazanlar tabii ki bunu yapmazlar, yapamazlar. Dolayısıyla anti-faşist mücadelenin bileşiminde sadece komünistler yoktur, iktidar ile çıkarları çelişen en geniş politik güçlerin ortak mücadelesidir anti-faşist mücadele. Bu ortak mücadele içinde olan kimi güçler komünistler gibi burjuva devletin yıkılmasını hedeflemeyebilirler. Ancak, anti-faşist mücadele süreci burjuva devletin iktidarını hedef aldığından, objektif olarak politik güçlerin niyetlerinin ötesinde devrimci bir karakter taşımaktadır. Uluslararası Komünist Hareketin önderlerinden Bulgar komünist Georgi Dimitrov yoldaş Faşizme Karşı Birleşik Cephe çalışmasında bu konuyu ayrıntıları ile ortaya koymuştur. Komintern’in VII.Kongresi’nde yapılan faşizm tahlili ve faşizme karşı mücadele analizleri bugün de komünistler için yol gösterici ilkesel anlayışları kapsamaktadır.
Özetlersek devletin resmi icazeti ile tabela partisi olarak faaliyet gösteren SİP/“TKP”, önerdiği seçim politikası ile iktidarın ekmeğine yağ sürmektedir ve “Sahibinin Sesi” olduğunu kanıtlamaktadır. Partimiz TKP’nin ise İstanbul seçimlerine yönelik politikası nettir: MHP destekli AKP-Saray rejimi adayını yenilgiye uğratmak ve rejimin bağrına darbe indirmektir. Onun için iktidarın adayına karşı tüm barış ve demokrasi güçlerinin desteklediği aday olan CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na oy vermektir. İktidarın İstanbul seçimlerinde yenilgiye uğraması sınıf savaşımı açısında yeni olanaklar açabilecek niteliktedir. Diğer yandan partimiz CHP adayı İmamoğlu’nu bu seçimlerde desteklerken onların politikalarına onay vermiş olmuyor. Biz CHP’nin de yıkılması gerektiğine inandığımız ve bu uğurda mücadele ettiğimiz TC devletinin bir parçası olduğunu biliyoruz. Sınıf savaşımı sürecinde TC devletinin tümü komünistlerin hedefindedir. Ancak verili koşullar devlet içindeki ve egemen sınıflar arasındaki çelişkilerden yararlanarak bir seçim taktiği belirlemeyi gerektiriyorsa, bu taktik de faşizan diktatörlüğe karşı yürütülen sınıf savaşımının bir gereğidir.