20 Temmuz Suruç Katliamı aslında Türkiye burjuvazisinin, egemen sınıfların 7 Haziran seçimleri öncesi planlayıp uygulamaya sokamadığı senaryo için yeni bir girişimdi. Hafızalarımızı zorlarsak, egemen sınıflar, AKP iktidarı eliyle HDP’nin barajı aşamaması için farklı biçimlerde provokasyonlar düzenlediler. HDP teşkilatlarının bombalanması, saldırıya uğraması, HDP’lilerin katledilmesi yanı sıra, HPG Gerillalarını da provoke etmek ve seçimler öncesi sıcak çatışmaya sokmak için ellerinden geleni yaptılar. Gerilla’nın ateşkes koşullarında mevziilendiği bir tepeye helikopter ile 15 asker bırakıp, helikopteri kaldırırken gerillalara roket atarak, 15 askerin öldürülmesi için büyük bir provokasyon tezgahladılar. Gerilla’nın sağ duyulu yaklaşımı ve bölgede ağaç dikme şenliğinde olan HDP ve DBP’lilerin askerleri alarak çatışmayı önlemeleri ile olay sonuçlandı. Erdoğan’ın Dolmabahçe süreci ertesi masayı devirmesi bütün bu gelişmelere verilen başlama işaretiydi.
TSK 24 Temmuz’da IŞİD’e yönelik dört F16 ile boş arazi bombalaması yaparak ülke ve dünya kamuoyunu yanıltabileceğini sandı. Bugün herkes yapılanın farkında. Amaç Rojava ve Kandil’e saldırı idi. Türkiye, NATO’nun politik desteğini alabilseydi -ki bu amaçla NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırdı-, Kandil ve Rojava’ya hava destekli kara operasyonu gerçekleştirmeyi planlıyordu. NATO, IŞİD karşıtı maskesiyle dahi olsa taşıyamayacağı böyle bir operasyona destek vermedi.
AKP rejimi ülkeyi zorla bir iç savaş alanına çevirmek için uğraş veriyor. Bir yandan Kürt özgürlük ve demokrasi hareketine, diğer yandan Türkiye işçi sınıfının devrimci güçlerine, yetmezse tüm barış ve demokrasi güçlerine savaş açmış, saldırıyor. 40 F16 ile Kandil’e sivil alanlara operasyon düzenliyor, dağı taşı, köyleri bombalıyor. Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Mardin, Ağrı, Van, Batman çevresini, mezraları, köyleri bombalıyor, yangın bombaları atıyor. Metropollerde en ufak bir dayanışma eylemini, işçi direnişini terör ile bastırıyor. Yeni “terörle Mücadele Yasasına” dayanarak ev basıp yargısız infazlar gerçekleştiriyor. Ondan sonra da direnişle karşılaşınca, misillemeye uğrayınca şaşırıyor.
Bütün bunlar, 7 Haziran’da Türkiye’nin ve Kürdistanın barış ve demokrasi güçleri, en geniş ulusal demokratik destekle niteliksel bir başarı kazandıkları için oluyor. Burjuvazinin “demokrasisi” bu kadar “demokratik”. Etki tepkiyi doğurur. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile Kürt özgürlük hareketi güç birliği içinde, demokratik mücadele sonuç alıcı olmadığından iktidarı almayı hedefleyen bir süreci başlatmanın koşullarının olgunlaştığı sonucuna varırlarsa… Asıl o zaman işleri zor olacak. Gidişat o yönü gösteriyor.