Ekim Devrimi’nin 100.Yılına Girerken

Ekim Devrimi’nin 100.Yılına Girerken

Ekim Devrimi'nin 100. Yıldönümü

Dünyada ‘Kapitalizmden Sosyalizme Geçiş Çağı’ ‘nı açan Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 2017 yılında 100.yılını kutlayacağız. Demek ki 100. Yıla 7 Kasım 2016 itibarı ile girilmiş olunacaktır.

Ülkemizde “Cumhuriyet”, “Başkanlık”, “Anayasa” tartışmalarının yürütüldüğü güncel politik ortamda, ülke içinde toprakların üçte birinde savaş koşulları yaşandığı ve ülke dışında savaşçı maceralara, işgallere yönelindiği bir zamanda komünistlerin, Türkiye Komünist Partisi’nin söyleyecekleri çok daha fazla önem kazanıyor. TKP söyleyeceklerini işçi sınıfımıza, emekçi halklarımıza doğru bir şekilde söyleyecek yol ve yöntemleri geliştirdiğinde, yığınların toplumsal bilincinde sağlanabilecek olumlu anlamda gelişmeleri küçümsememek gerekiyor.

Bu noktada Ekim Devrimi’nin 100. Yıldönümünü karşılıyor olmamız bize somut olanaklar yaratmaktadır. Yeter ki bu olanakları doğru ve yaratıcı bir şekilde değerlendirmeyi becerebilelim.

Ekim Devrimi I. Dünya Savaşı’nın sonunu getirmiş ve ilk açıklaması ‘Barış Çağrısı’ olan bir devrimdir. Ülkemizde yürütülen savaş politikalarına karşı BARIŞ belgisini öne çıkarırken Ekim Devrimi’nin dünya barışına yaptığı katkıyı ve barış sayesinde genç Sovyet ülkesinin vardığı gelişme aşamalarını çok somut olarak ortaya koyabiliriz.

Ekim Devrimi dünyada mülkiyet ilişkilerinde kalıcı değişiklikler sağlamış bir devrimdir. Üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasının Sovyet ülkesinde nasıl bir adil düzen yarattığını ve ekonomik dağılımı nasıl geliştirdiğini örnekleriyle ortaya koyabiliriz. Bu adımın ön koşulu ve devrimin amacı olan işçi sınıfının devletinin kurulması yani İŞÇİ SINIFININ ERKİ sorunu bu anlamda yığınlara anlatılmalıdır.

Bu iki temel değişikliğin sonucunda Sovyet ülkesinde değişen neler olmuştur? Bunu halklarımıza anlatmalıyız. Sınıfa ve halklara giderken bir yandan kendimizi, örgüt ve kadrolarımızı da bu göreve hazır hale getirmeliyiz. Bu hazırlık bir defaya mahsus bir hazırlık değildir. Sürekli bir çalışmadır ve her gün yeniden üretilmesi gereken bir çalışmadır.

İŞÇİ KÖYLÜ ASKER SOVYETLERİ, işçi sınıfının erkinin yerel ve bölgesel erk organları olmuştur. Yönetimi halk eline almıştır. Yerel yönetimler, özyönetim ve demokratikleşme tartışmalarının yürütüldüğü ülkemizde SOVYET organlarının işlevi ve niteliği anlatılarak, ülkemizde en küçük yerleşim ve üretim birimlerinden başlayarak merkezi düzeye dek tırmanan KOMİTE, MECLİS, KONSEY sisteminin oluşturulmasının bu koşullarda dahi bir alternatif olarak örgütlenmeye başlanması ve işçi sınıfının politik örgütünün çalışmaları ile bu organların devrimci demokratik muhalefetin can damarları haline gelebileceğini bir çalışma planı doğrultusunda hedeflemeliyiz.

V. İ. LeninKOMÜNİST PARTİSİ’nin öncü ve yönetici rolünü sadece propaganda etmek değil, TKP’nin çalışmaları ile pratikte ortaya koymalıyız. Bu amaçla kadrolarımızı, sempatizanlarımızı ve çevremizi eğitip yönlendirmeliyiz. Partimizin kadro politikalarında, kadroların eğitiminde devrimci teori ile devrimci pratiğin bütünlüğünü Sovyet pratiğinden örneklerle ortaya koymalıyız. TKP üyelerinin bu toprakların en disiplinli, en yetenekli, en bilinçli, en kültürlü, en devrimci, en güvenilir kadrolar olduğunu kadro politikalarımızın ve eğitiminin merkezine almalıyız. Deformasyona uğramış, KOMÜNİST KADRO, MİLİTAN nitelemesini hak etmeyen, tembel, yalancı, kariyerist, ukala, geveze, ezberci, kendini beğenmiş, güvenilir olmayan, mücadeleyi bir yan uğraş gibi görenlerin uygun olamayacağını değerlendirmelerimizde kıstas olarak ele almalıyız. Yığınlar ile kalıcı bağlar kurarken ve sınıf içinde kök salarken görev üstlenecek kadroların disiplinli, çalışkan, yaratıcı, cesur, fedakar, kendini yenileyen, ilkeli, mücadeleci, mütevazi, okuyan, yığınlar ile ilişki kurma yeteneğine sahip, konspirasyon kurallarını uygulayan niteliklerine gözümüzü korur gibi önem vereceğiz.

Bu nitelikte kadrolardan oluşan bir parti ve yığınların örgütlenmesinde halk meclislerinin, işçi konseylerinin gerekliliğini kavramış kadro ve temel örgütler, Büyük Ekim Devrimi ile açılan çağın, ve 1991 karşı-devrimi ile geçici bir yenilgiye uğramış olsa dahi Sovyet deneyi temelinde elde ettiği kazanımları ve sosyalizmin kapitalizm karşısındaki üstünlüğünü anlatmak için ön koşuldur.

Bu bize Ekim Devrimi’nin 100.yılında, bütün bir yıl boyunca Ekim Devrimi ruhunda bu anlamda bir kadro politikası ve eğitimi yürütmemizi görev olarak önümüze koyuyor.

Devrimci pratik olmadan kadro ve örgüt niteliklerini yükseltmek ve yeni kadrolar örgütleyip yetiştirmek mümkün olmayacağı için bu çalışmalar yığınlar içinde parti çalışması ile birlikte yürütülmelidir. Ekim Devrimi ve Sovyet deneyi bu konuda bizlere muazzam kaynaklar sunmaktadır. Örneklemek açısından birkaçına değinmek istiyoruz. Bu mantık temelinde kadrolarımız ve örgütlerimiz günlük propaganda çalışmalarında bu örnekleri çoğaltabilirler.

Öncelikle belirtmek isteriz ki; tartışma aşamasında olan yeni parti programı taslağımızda, Türkiye’de Sosyalist Toplum yaratılma hedefinde ortaya koyulan programatik maddeler önem taşımaktadır. Program taslağı bu gözle incelenmelidir.

Pratik çalışma açısından ne öneriyoruz?

Üretim araçlarının devletleştirilmesi ve kısmen toplumsallaştırılması. Bugün Türkiye’de birçok yatırım yapılıyor, projeler yürütülüyor. Doksan küsur yıllık Cumhuriyet tarihinde de oluşan bir üretim ve sermaye alt yapısı mevcut. Bu alt yapı devlet ve toplumun mülkiyetinde olmuş olsa nasıl bir farklılık yaratır sorusuna çeşitli örnekler ile yanıt verebiliriz.

En basitinden, büyük tekellerin elde ettikleri karlar devlet bütçesine ve dolayısıyla tekrar harcanmak üzere planlı ekonomiye ve halkın sosyal alanda hizmetine sunulurdu. Bu durumda yakıt fiyatları her halde azami 1,5 TL düzeyinde olurdu. Ev kiraları 150 ila 500 TL arasında değişirdi. Doğal gaz, elektrik, kullanma suyu cüzzi miktarlara inerdi. Sağlık hizmetlerinin tümü SGK kapsamında ücretsiz olurdu. Öğretim ve eğitim, yüksek öğrenim dahil ayrıcalıksız ve ücretsiz olurdu. Toplu kitle taşımacılığı ücretleri 30 kuruş ile 50 kuruş arasında değişirdi. Bu örnekler çoğaltılabilinir. Diyeceksiniz ki, bu kalemlerin önemli bir bölümü devletin gelir kaynaklarını oluşturuyor. Devlet yakıt ve enerjiden aldığı astronomik vergiler ile bütçesini tamamlıyor. İşte buna gerek kalmayacak. Çünkü devlet, tüm üretim ve ticaretten kendi bütçesine ana katkıyı yapabilecek ve bunun sonucunda sıraladığımız konularda sosyal devlet ilkeleri temelinde kazanç gözetmeden hizmet sunabilecektir, hatta yerine göre sübvanse edecektir.

Bunun ötesinde milliyetler sorununun çözümü, federatif sosyalist bir cumhuriyet çerçevesinde çözülebilinir ve değişik milliyetlerin kültürel ve siyasi eşit yurttaşlık hakları garanti altına alınabilir. Federatif bir yönetim biçimi ve kimi federasyonların içinde özerk yapıların oluşturulması aynı zamanda yerel yönetimlerin sosyalist demokrasi temelinde yeniden örgütlenmesini de beraberinde getirecektir. Merkezi devlete bağlı ve onun ilkeleri temelinde federatif ve özerk eyalet niteliğinde cumhuriyetlerin oluşturulması ülkenin her ilinin ve coğrafi bölgesinin de dengeli ve eşit gelişiminin, ve aynı zamanda ülkenin merkezi yönetimine doğrudan katılımının garantisi olacaktır. Ülkemizde başta Kürt ulusal sorunu olmak üzere ulusal sorunların çözümü, aynı zamanda devletin yeniden kuruluşu temelinde Sovyet örneğinde başarıyla uygulandığı şekilde yaşama geçirilebilir.

İki örnekte, Ekim Devrimi ve Sovyet deneyimi ile ülkemizdeki güncel tartışılan sorunları arasında kurulabilecek ilişkiyi dile getirmeye çalıştık. Bu örnekler daha da artırılabileceği gibi, özellikle Anayasa tartışmaları sürecinde sadece propaganda amaçlı dahi olsa TKP’nin alternatif bir anayasa taslağı hazırlayıp bu taslak temelinde yığınlar arasında ideolojik, politik ve örgütsel çalışmalarını geliştirmeleri yapılması gereken bir çalışma olmalıdır. Böylece yıllar yılı anti-komünist ve anti-sovyet propagandanın etkisinde olan işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları komünistlerin görüşleri ile daha yakından tanışabilecek ve ön yargılarını yıkacaklardır. Bu çalışmaların somutlanacağı ve Türkiye devrimi yolunda işçi sınıfının siyasi ve toplumsal bağlaşıkları ile pratikte geliştirilebileceği organlar ise Halk Meclisleri ve İşçi Konseylerinin oluşturulup çalıştırılması ile mümkün olacaktır. Herkesin gerekliliğine vurgu yaptığı ancak sunni olarak bir türlü oluşturulamayan işçi sınıfı öncülüğündeki Devrimci Halk Cephesi de tüm meclislerin, konseylerin, sendika, demokratik kitle örgütleri, gençlik ve kadın örgütleri ile devrimci siyasi partilerin katılımı ile oluşturulabilecek, hedeflenen Sosyalist düzenin nüveleri bu mücadele süreci içinde adım adım örülebilecektir.

Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin 100. Yılını karşılamak için bu nitelikte bir çalışma planlanmasını öneriyor, parti organlarında ve dost devrimci örgütlenmeler ile konunun ele alınmasını gerekli görüyoruz.