Partimizin kuruluşunun yüzüncü yıldönümünü karşılayacağımız güne bir aylık bir zaman kaldı. Parti örgütlerimiz ve yoldaşlarımız bu önemli günü heyecanla karşılamaya hazırlanıyorlar. Çok büyük bir olasılıkla yoldaşlarımızın hemen hemen tümü partimizin yüz yıllık savaş tarihini bir filim şeridi gibi gözlerinin önünden geçiriyor. Yoldaşlarımızın çoğunluğu kırk, kırkbeş yıllık, az da olsa kimimiz elli yıllık parti stajına sahipler. Parti tarihimizin yarısı kadar bir süreye yaklaşıyor bu stajlar. Son yirmi yıllık süreçte de partimizle tanışan ve partilenen yoldaşlarımız var. Sayıları daha az. Partimizin bunun bilincinde olarak genç kuşaklara yönelmesi boşuna değil. Reel Sosyalizm dünyasında karşı-devrim süreçleri yaşandığında doğanlar bugün otuz, otuzbeş yaşlarındalar. Bu genç yoldaşlarımız Sovyetler Birliğini, Sosyalist Dünya’nın diğer devletlerini yaşamadılar. O dönemlerde sınıf savaşımının uluslararası alanda icrasına şahit olmadılar. Afrika, Asya ve Latin Amerika halklarının kurtuluş mücadelelerine, gerilla savaşlarını takip etme heyecanını görmediler. Bu deneylere ise parti stajı otuz yıldan fazla olanlar sahip.
68 ve 78 kuşağı komünistler nasıl ki Birinci Dünya Savaşı ve Ekim devrimini, İkinci Dünya Savaşını, faşizmin yıkılmasını, Sosyalizmin zaferini daha eski kuşak komünistlerden dinleyerek öğrendilerse, bugün 68 ve 78 kuşağından yoldaşlara düşen görev de yaşadıkları mücadeleleri ve tarihi genç yoldaşlara aktarmaktır. Örneğin 68 ve 78 kuşağı komünistler için “Sovyetler Birliğine karşı tavır komünist olmanın ölçütüdür” sözü çok derin bir anlam taşıyordu. Bu söz Alman komünist Ernst Thaelmann tarafından söylenmiş bir sözdür. Onyıllar boyu komünistlerin dikkate aldığı bir kıstastı. Bugün Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği artık yok ama bu söylemin bugün de komünist olanlar için hiç mi anlamı yok? Bizce var. Bu söylem dünyanın ilk başarıya ulaşmış sosyalist devrimine, Alman faşizminin yenilgisine, Doğu Avrupa ülkelerinin özgürleştirilmesine, Sovyetler Birliğinde ilk sosyalist deneyin, Proletarya Diktatörlüğü’nün kurulmasına, uygulamalarına ve Sosyalizm kuruculuğuna vurgu yapmaktadır. Dünyada kapitalist-emperyalist sistemin karşısına çıkan ve dünyanın üçte birini kapsayan Dünya Sosyalist Sistemi’nin motor gücü olan Sovyetler Birliği’ne işaret eder. Dünya Komünist hareketinin ve dünya devrim sürecinin bileşenleri olan sosyalist ülkeler komünist partilerinin, kapitalist ülkeler komünist ve işçi partilerinin, ulusal kurtuluş hareketlerinin ideolojik merkezi olma niteliğine dikkat çeker. Tabii ki 1989’dan sonra yaşanan karşı-devrim ve sonucunda dünya devrim sürecinde yaşanan yenilgi ve gerilemelerin de dikkate alınıp ayrıntılarıyla bu yaşananların nedenleri üzerine dersler çıkarılması gerekmektedir. Neki, tüm bu olanlar zaman ve mekan koşulları içinde yapılan tespitleri geçersiz kılmaz. Günümüzde de Kominternci, Bolşevik, Leninist geleneğin örgütlenmesi içinde bulunan genç kuşak yoldaşlarımız için dönemin tespitleri ve ruhu önem taşımaktadır, içselleştirilmelidir.
***
Bugün partimizin önünde duran en önemli görevlerden biri 1917-1991 arasında yaşanan sürecin değerlendirmesidir. Bu alanda partimiz içinde detaylı çalışmalar yürütülmektedir. 1991’den hemen sonra bu süreç tartışılmaya başlanmış ve ilk sonuçları çıkarılmıştır. Partimiz, sadece nesnel nedenlerin değil, kimi önemli öznel nedenlerin ve deformasyonların da karşı-devrimin gerçekleşmesinde belirleyici rol oynadığını tespit etmiştir. Özellikle 1991-1995 yılları arasında, eski parti üyelerimizin çoğunluğunun da 1991’e kadar olan parti politikaları arasına mesafe koymaları maalesef yaşanmış bir olgudur. Kaldı ki, partimizde 1985 yılından itibaren 1991 yılına kadar Marksist-Leninist teorik ve ideolojik ilkelerin deforme edildiği ve bunların politik-programatik alana yansımasına şahit olduk. Bizim partimiz açısından, kimi kardeş partilerde de yaşanan süreçler gibi 1985 yılında Mikail Gorbaçov’un SBKP Genel Sekreterliğine seçilmesinden sonra başlayan ideolojik dalgalanmalar ve deformasyonlar önemli rol oynamıştır. Bu gelişme bizde ve genelde kardeş partilerde ideolojik ve politik merkez olarak gördüğümüz SBKP’deki dalgalanmaların ve deformasyonların yansıması olmuştur. Henüz 1991’e gelmeden bizde de yaşandığı gibi kardeş Komünist Partiler’de “yenilenmeci” ve Leninci olarak adlandırılan ayrışmalar ortaya çıkmıştır. Kimi partiler bölünmüş, kimilerinde ayrılmalar yaşanmış ve ayrılanlar sosyal demokrat politikalara yönelmiş, kimi partiler de likidasyon tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Bizim partimizde yaşandığı gibi, merkezden alıştıra alıştıra geliştirilen ve politik-programatik bir kılıfa yerleştirilen likidasyon faaliyetleri kimi başka kardeş partilerde de yaşanmıştır. Ama bu partilerin tümünde, bizde de olduğu gibi Marksist-Leninist, Kominternci ve Bolşevik bir damar kendini korumuş ve parti faaliyetlerinin sürdürülmesine yönelmiştir. Kimi partilerde bu süreç kısa sürmüş, kimilerinde ise daha uzun bir döneme yayılmıştır.
Partimizin yeni program taslağında da yapılan değerlendirmeye göre, SBKP’deki asıl deformasyonun başlangıcı Stalin yoldaşın ölümü ile başladığı yönündedir. Bu çok etraflı ve ayrıntılı irdelenmesi gereken süreç Sovyetler Birliğinde karşı-devrimin gerçekleşmesinin üzerinden otuz yıl geçmesinden sonra daha olanaklı hale gelmiştir. Sovyetler Birliği’nde Marksizm-Leninizm’in revizyonist nitelikte olumsuz yönde şekillenmesi, bu olgunun nedenleri ve süreçleri başta SBKP belgelerinden olmak üzere çok farklı kaynakların da incelenmesi ve değerlendirilmesi ile mümkündür. Neki, bu bireysel olarak yapılacak ve “en doğru değerlendirme budur” anlamında sonuçlandırılacak bir çalışma değildir. Bireysel çalışmaların da katkılarıyla, çok yönlü girdilerle ama asıl olarak SBKP Politik Büro tutanaklarının incelenmesi ve irdelenmesi ile Marksizm-Leninizm temelinde yürütülecek kolektif bir çalışma sonucunda bu konuda görüşler elde edilebilir. Bir yandan TKP olarak biz bu alanda çalışma yaparken, Marksist-Leninist konumunu koruyan kimi kardeş partiler ile birlikte de bu çalışma birleştirilerek, ortak kurullarda, çalışma gruplarında görüşler ve sonuçlar çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu bilimsel çalışmalar kimi belgeler üretip görüşler ortaya koyarken, bu sonuçlardan yola çıkarak günümüz sınıf mücadelelerinde Komünist Partilerin rolleri ve önemleri üzerine sonuçlar çıkarılarak görev ve perspektiflerimiz güncellenmektedir.
Bizler, bugün TKP bünyesinde faaliyetlerini sürdüren yoldaşlar olarak tüm bu gelişmeleri bilmeli, tartışmalı, gerekli sonuçları çıkarmalı ve bu olguları hazmetmeliyiz. Bir dizi pratik çalışma yanında bu görevi de yerine getirmek bazen zor olsa da, bu görevi tamamlamadan yürütülecek her pratik politik faaliyet eksik kalacaktır. Çünkü Leninci partilerin özelliklerinden biri de tüm tartışmaları yürüttükten sonra çıkan sonuca ve alınan kararlara herkesin uyması ilkesidir. Dolayısıyla bu süreç yaşanmazsa yapı sağlam temeller üzerine oturmaz. Yarın kimi yoldaşlar kalkıp “biz bu konuda şöyle düşünüyoruz” derler ve bu belki de parti çizgisiyle çelişki taşır. Onun için yaşadığımız program tartışması süreci önemlidir. Programa temel teşkil eden ama programda yazmayan bir dizi tez, parti örgütlerinde ve merkezi organlarda tartışılıp sonuca ulaştırılmalıdır. Güncel olarak yürüttüğümüz çalışmaların bir yanını da bu tartışmalar teşkil etmektedir.
***
Geçmiş süreçlerin irdelenmesi ile ilgili bu görevleri yerine getirmek ne denli önemliyse, o tartışmalardan çıkan sonuçların günümüz çalışmalarına yansıması da bir o kadar daha önemlidir. Dünya Sosyalist Sisteminin varlığı koşullarında sınıfsal sorunların çözümü ile birlikte bir dizi tali olarak ele alınan toplumsal sorunların çözümünün de birlikte ele alınması ve çözümlerin uygulanmasının Sosyalizm’e ertelenmesi normaldi. Güncel sorunlar ve onlara bağlı çözüm önerileri daha çok Eylem Programları çerçevesinde ele alınıyordu. Bir dizi ülkede, ki Türkiye de buna dahildi, devrimin gerçekleşme olasılığı yakın bir gelecek olarak değerlendiriliyordu. Bugün için bu koşullar değişmiştir. Kapitalist toplumda temel ve uzlaşmaz çelişki emek-sermaye çelişkisi olarak devam ediyor olsa da ve tüm toplumsal sorunların çözümü son tahlilde Sosyalist Devrim ile bağlı olsa da, sınıf mücadelesinin devrimci sürecinin geliştirilmesi açısından kapitalist toplumda varolan kimi başka çelişki ve sorunların da bugünden ele alınması daha mümkün ve gerekli hale gelmiştir. Barış sorunu, çevre sorunları, beslenme, gıda ve tarım politikaları sorunları, kadın ayrımcılığı sorunları ve cinsiyetlerin eşitsizliği sorunları ve son dönemlerde en yakıcı sorun olarak yaşanan salgın hastalıklar ve sağlık sorunları güncel parti politikalarının unsurları haline gelmişlerdir.
Ülkemiz açısından bu konuda en yakıcı politik toplumsal sorunlardan biri de milliyetler sorunu, Kürt ulusunun inkar ve imha politikalarına karşı duruş sorunudur. Kuşkusuz ki Sosyalizm, Kürt ulusuna ayrılma hakkı da dahil olmak üzere, kendi kaderini tayin etme hakkını tanıyacaktır. Ama bu hedef bugün için günlük politikaların şekillenmesi açısından yeterli değildir. Yüz yıllık bir direnişin ürünü olarak son kırk yılda Türkiye nüfusunun tümünü ilgilendiren ve etkileyen ana bir konu haline gelmiş olan Kürt ulusunun önce tanınması, sonra da Kürt halkının özgürlüğü ve/veya eşit haklar sorunu Sosyalizm’e ertelenemeyecek bir nitelik taşımaktadır. Nihai çözüm Sosyalizmde olsa bile bugünden yapılması gereken ve elde edilmesi gereken bir dizi çalışma ve mücadeleler vardır. Barış ve Demokrasi gibi, sosyalist ve komünistlerden daha geniş bir devrimci-demokrat çevre tarafından da savunulan hedefler Kürt halkının özgürlüğü ve/veya eşit hakları sorunu ele alınmadan hiç bir anlam taşımamaktadır. Kürt ulusunun yüzyıllara dayalı sorunu tek başına kompleks bir konudur ve o bağlamda ele alınmalıdır. Sadece ülkemizin değil Orta-Doğu’nun sorunudur ve uluslararası bir karakter kazanmıştır. Konunun bir yandan böyle önemli bütünsel bir Ulusal Kurtuluş nitelikli özelliği vardır, diğer yandan da Kürt ulusunun parçalanıp yaşadığı tüm ülkelerde olduğu gibi, bu ülkelerden biri olan Türkiye’de ele alınması ve çözülmesi gereken özellikleri vardır. Kürt halkının devrimci, demokratik özgürlük mücadelesi sadece Kürt halkının sorunu değil, tüm bölgenin ve en fazla nüfusunun olduğu Türkiye barış ve demokrasi güçlerinin de sorunu olarak ele alınmalıdır ve alınmaktadır. Dolayısıyla bu olgu geçmiş parti politikalarımız ile karşılaştırıldığında daha önemli bir ağırlık kazanmıştır.
Diğer yandan, sınıf savaşımı sonucunda tüm toplumu özgürleştirecek olan işçi sınıfı mücadelesinin öncü politik örgütü TKP, işçiler, emekçiler, köylüler, işsizleri, emekliler, yoksullar arasında önemli bir sayıya tekabül eden Kürt halkının bireylerinin güncel istem ve çıkarlarını gözardı edemez. Kürt ulusal sorununun çözümü aynı zamanda sınıfsal bir konudur. Ama onun da ötesinde demokrasi ve barış sorunu ile Kürt sorunu arasında birbirinden ayrılamayacak diyalektik bir bağ vardır. TKP ve TKP’yi oluşturan her komünist birey Kürt ulusal sorunu ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi konusunda son derece net olmalıdır. Bu alanda milliyetçiliğe varan ulusalcılığa bizim sıralarımızda yer yoktur. Türkiye işçi sınıfı ve onun politik örgütü TKP, Kürt halkının devrimci demokratik özgürlük mücadelesi ile dayanışma içinde değildir, “dayanışma” tanımlaması bu anlamda yetersiz kalır. Kürt halkının özgürlük ve/veya eşit haklar mücadelesi tüm Türkiyeli komünistlerin, TKP’nin kendi politik-programatik ana ögelerinden biridir.
Çevre, Kadın, Cinsiyet ayrımcılığı, Sağlık, Beslenme, Tarım, Hayvancılık, ve Ekonomik sorunlar da bugünden ele alınması gereken konulardır. Bu alanlarda mücadeleyi ertelemeden yükseltmek, burjuva iktidarlarına karşı sınıfsal alanda yürütülen mücadelenin çeveresini geliştirecektir. Toplumun işçi sınıfı dışında katmanları işçi sınıfının öncülüğünde bu aşamalarda yürütülecek mücadelelere katılarak sınıf mücadelesini de geliştirici ve yaygınlaştırıcı bir işlev görecektir.
Sıraladığımız tüm sorunlar kapitalizmin sömürü ve talan düzeni ile bağlantılı konulardır. Burjuvazi daha fazla kazanç elde etmek için ve düzenini daha rahat sürdürmek için bu sorunları sürekli yeniden üretiyor. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye, kendi tarım ve hayvancılığını öldürüp ithalata dayalı tarım ve hayvancılık politikaları yürütüyorsa bu konuda ülke nüfusun yarısına yakınını oluşturan bir kitle mağdur oluyor demektir. Çevre sorunları konusunda Karadeniz’de HES’ler kurulup doğanın yapısı bozuluyorsa, tüm yaşam alt üst ediliyor ve milyonlarca yerli nüfus bundan etkileniyor demektir. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar hala bir meta olarak ele alınıyor, çifte sömürü altında kalıyor ve bir de taciz ve tecavüz ediliyorsa bu toplumun tümünü ilgilendiriyor demektir. Ülkede sanayileşme yerine montaj sanayisi ve ithalata dayalı tüketim destekleniyorsa, işsizlik, yoksulluk daha da artıyor demektir. Böyle bir ülkede genç erkek ve kadınlara gelecek için perspektif kalmıyor demektir
Bugün devleti oluşturan, elinde tutan ve iktidarları belirleyen Emperyalizm ile işbirliği içinde bu politikaları uygulayan güçler maalesef tüm bu sorunların mağduru olan halk kesimleri tarafından destekleniyor ve seçiliyorlar. Onların sayesinde devletlerini ve iktidarlarını koruyorlar. Bu doğanın kanunlarına da ters olan durumu değiştirmek, halk yığınlarının bu sorunları yaratanlar ile karşı karşıya gelmelerini sağlamak ancak ve ancak bu sorunların temelinde günlük mücadeleler yürütülmesi ve bu yığınlar içinde örgütlenilmesi ile mümkündür. AKP’ye, MHP’ye, CHP’ye ve diğer burjuva partilerine seçmen olarak destek veren yığınları ancak kendi sorunları temelinde eğiterek, bilinçlendirerek değiştirip dönüştürebilir ve sorunlarına sahip çıkmalarını sağlayabiliriz. Yığınların, halkların iktidara ve devlete karşı ayaklanmasının ön koşulları başka bir yolla sağlanamaz.
Sıraladığımız başlıkların önemli bir bölümü daha önceleri de TKP programlarında vardı, ancak şimdi oluşan farklılık bu başlıkların ve eklenen başlıkların güncel mücadeleler içinde artan rolüne işaret etmektir. Her sorunun çözümünü Sosyalist Devrim sonrasına ertelemeden bugünden ele alma yeteneğini kazanma zorunluluğudur. Bugün iktidarın ve devletin koltuk desteği olan işçi, emekçi, köylü, yoksul halkları harekete geçirmektir. Bu aynı zamanda Anti-emperyalist Demokratik Halk Devrimi ve Sosyalist Devrimin güçlerinin oluşacağı süreçleri yaratacaktır. İşçi sınıfı bu mücadelelerde belirleyici bir öncü rol üstlenecek ve bunu sağlayacak olan da onun politik öncü örgütü TKP olacaktır.
Bu nedenlerden dolayı, konulara çözüm üretme konusunda eski alışkanlıklarımızdan kurtulmak zorundayız. Eski yoldaşlar bu konuda düşünsel bir ilerleme sağlamak, yeni yoldaşlar da başından itibaren bu bilinçle mücadeleye atılmak durumundadır.
***
Günümüzde “komünist” nitelemesini kullanan, ancak Leninci geleneğin eğitimini, ruhunu ve bilincini taşımayan örgütlenmeler “komünist” adını kullansalar da farklı yapılanmalardır. Leninci parti örgütlenmesi, onun ilkeleri, kuralları ve eğitimi aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Komünist kişilik bunun içinde gelişir ve sürekli olarak yenilenerek kendini yeniden üretir. Bu ruhu içselleştirmek, birinci olarak eğitimlerle, ikinci olarak eğitimi tamamlayıcı bireysel okumalarla ama en önemlisi ve üçüncü olarak parti yaşamının pratiği içinde mümkündür. Dejenere olmamış, sadece sözde değil özünde günlük yaşamda da bir komünist gibi düşünen, yaşayan yoldaşların sayıları maalesef çok azalmıştır. “Bir zamanlar kartaldık” benzetmesine yakın nostaljik söylemler ile genç kuşak komünist kadroların şekillenmesi mümkün değildir. Söyledikleri, anlattıkları ile yaşam pratikleri çelişenlerin bu çelişkileri genç yoldaşlarımızın dikkatinden kaçmamaktadır.
Bir komünist siyasi faaliyetini kendi yaşam biçimine uygun olarak şekillendirmez. Ya da farklı bir ifadeyle kendi yaşam konforunu bozmamak adına komünist faaliyeti ona uydurmak komünistlerin yaklaşım biçimi değildir. Komünist birey, örgütlü çalışmanın gereklerine uygun bir yaşam sürdürür. Belirleyici olan parti politikalarının ve örgütünün gereksinimleridir. Komünist için partinin çıkarları ve görevleri herşeyin üstündedir. Sadece manevi olarak değil, maddi olarak da öncelikli olan parti çalışmalarının gereksinimleridir. Tabii ki bu konular partimizin illegal parti örgütü içinde yer ve görev alacak yoldaşlarımız için geçerli kıstaslardır. Partimizin politikalarını destekleyen, kendisini TKP ile özdeşleştiren ve savunan yoldaş ve dostlarımıza illegal parti örgütü içinde görev almadıkları sürece bu kıstasları uygulamak söz konusu değildir. Ancak o dost ve yoldaşlarımızın da TKP politikalarının yaygınlaştırılması, yasal alanda politik etkinliğinin geliştirilmesi için de yapabilecekleri önemli katkılar vardır. Bu çalışmaları yaparken de partimizi maddi ve manevi olarak güçlendirmek için ellerinden gelen katkıları esirgemeyeceklerine de eminiz.
Komünistler Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerinden bir milim taviz vermeden, günümüz ve ülkemiz koşullarına uygun olarak kendilerini sürekli yeniden üreten ve yenileyen bir niteliğe sahiptirler. Yüz yıllık parti tarihimiz başarı, gerileme ve yenilgiler dahil olmak üzere partimizin önüne zengin ve eşi bulunmaz bir deney hazinesi sunmaktadır. Dünya Komünist Hareketi’nin ikiyüz yıla varan tarihi, sınıflar mücadelesinin köleci toplumdan başlayan birkaç yüz yıllık mücadelesi ve tüm bu tarihsel süreçlerde yaşananlar bize bundan sonraki mücadelelerimiz için ilham kaynağı oluyor. Bizler TKP’de örgütlü komünistler olarak tüm bu şanlı tarihin geçmişten günümüze ve günümüzden yarınlara taşıyıcılarıyız. Bu hem büyük bir onurdur ama aynı zamanda ciddi bir sorumluluk, fedakarlık ve cesaret gerektiriyor. Buna uygun düşünmeyi, yaşamayı, savaşmayı öğrenmeliyiz.