İşçi sınıfı mücadele tarihinde ekonomik, politik ve ideolojik mücadele biçimlerini ayrıt ederken, birbirini destekleyen noktadan bağını da net olarak ortaya koymuştur. Lenin, sınıf tarifi ve işçi sınıfının tarihsel görevlerini tanımlarken, politik mücadelenin tayin edici vurgusuyla üretim araçlarının özel mülkiyetini ortadan kaldırmak, burjuva devlet mekanizmasının dağıtılması ve iktidarın devrimci yoldan işçi sınıfının eline geçmesi gerektiği tezini Marksist olmanın temel ilkesi olarak ifade etmişti.
Marksizm-Leninizm’in bu temel belirlemesine aslında yeni olmayan, bilimsel dayanaklardan yoksun görüşler son yıllarda yaygın ve ısrarlı bir şekilde piyasaya sürülüyor. Kaynak ve nedeni bilinen bilim dışı bu yaklaşımları deşifre etmek, işçi sınıfı mücadelesinin nihai hedefine ulaşmada önemli bir konu. İşçi sınıfının iki yüz yılı aşkın mücadele tarihi emek sermaye karşıtlığı üzerinden biçimlenirken, sol görünümlü ön kesme amaçlı kaba manipülasyonlar hep yapıldı. Aslında enternasyonal dönemlerin bu konuya ilişkin üretimleri ve mücadelesiyle mahkum edilen bu görüşler, sanki yeniymiş gibi zor dönemlerin mücadele kaçkını ‘komünistlerince!’ doğrudan, kimilerince ürkekçe yeniden işlenmesi, ideolojik mücadelenin önemini boşluk vermeden, sınıf mücadelesinin önüne bir görev olarak koyuyor.
Bilimsel bilginin kesintisiz süreçlerini incelerken sürekli yukarıya doğru gelişimi, olguların içinde eski olanı dışlayıp yeni olan üzerinden günün koşullarını bir üst basamakta yeniden üretmesi toplumsal gelişimin arka planıdır. Bu bitimsiz gelişim sürecini yadsıyan düşünce tarzları kaçınılmaz olarak daha işin başında bilimsel olanı dışlamak gibi bilinçli bir çabayla sınıfsal tercihlerini ortaya koyuyor. Oysa bilim hiçbir zaman eskimedi. Değişen koşulların dinamikleri üzerinden gelişti ve doğası gereği sonsuzca bu böyle olacak. Sosyalist sistemin yıkılışıyla, allayıp pullayıp kapitalizmin ‘tarihin sonu’ görüşüyle yüceltilmesi, ardından dünya sorunlarına çözüm bulmak yerine daha da ağırlaştırdığı sonucu ortaya çıkınca, kapitalizme karşı yükselen muhalefeti sistem içinde tutacak kurgusal teorilerin bilim karşısında acizliğini yeniden ortaya seriyor.
Marksist-Leninist bilime karşı ortaya sürülen argümanların başında değişen dünya koşullarında sınıf mücadelesinin eskidiği ve yeni koşullarda değişimin temel dinamiklerini emek- sermaye çatışkısının dışında aramak gerektiği; devamında Marks ve Lenin’in aşıldığı tezi. Hatta giderek günlük polemiklerde “bırakın artık Lenin’in yakasını” biçiminde hiçleştiren söylemlerin sol adına kullanılması ister istemez bu cenahın mücadele geçmişi ve niyetini sorgulamayı gerektiriyor. Değişimin sınıf mücadelesinin dışında olduğu iddiaları daha başında sınıf ile toplumsal katman arasında farkı anlayamama körlüğünü kanıtlıyor. Bir toplumda sınıflar arasında sömürü ilişkileri varsa, o toplumun sömüren ve sömürülen uzlaşmaz ilişkisi etrafında üretim tarzının biçimlendiğini görürüz. Sömüren ve sömürülen dışında oluşan katmanların sınıfların özgün yanlarını taşısa da özerk bir üretim tarzının taşıyıcısı olmamışlardır. Aydınlar, orta sınıflar buna örnek olabilir. Buradan demokrasi mücadelesi ve kapitalizmin ezgi ve sömürüsünden kurtulması işlevini cevre, ayrımcılığa uğrayanlar, dışlanmış inanç guruplarına, kadına ve çocuklara yapılan baskının sonucu oluşan güçlere dayandırmak, değişim dinamiklerini kavrayamamanın açık göstergesi. Elbette ki demokrasi mücadelesinde sınıf dışı katmanların, dışlanmışların, cinsiyetçi ayrımcılığa karşı duranların, inanç örgütlerinin, sivil yapılanmaların önemi tartışılmaz. Burada vurguladığımız nokta bu kesimlerin belli bir üretim tarzının taşıyıcısı olmaması ve sorunlarının kapitalizmin sömürü ilişkilerinden kanyaklı olduğunun kavranmasıdır. Marksist-Leninist bakış açısı kapitalist üretim tarzında demokrasinin kazanılması ve bir devrimle kapitalist üretim tarzının aşılması ancak işçi sınıfının etrafında diğer katmanların birleşmesiyle mümkün olacağıdır. Temel sınıf çelişkilerinin dışında bir üretim tarzı ve siyasal sistem tanımlaması bilimsel bilgiye dahil olmadığı gibi, kapitalizm dışında bir seçeneği önerememesiyle de ayırıcıdır.
İşçi sınıfı tarihinde devrimci mücadelenin başarısı için oportünizm ile hesaplaşmak önemli bir konudur. İşçi hareketi içinde dolaylı veya doğrudan burjuva ideolojisi ve politikasının Marksizm-Leninizm’e karşı bir biçimi olan oportünizm teorik çarpıtmaların yanında, biçimsel yaklaşımlarla kafa karışıklığı yaratır. Özellikle son yıllarda Marks ile Lenin’i farklı süreçlerin unsurları olarak gösteren, Stalin ve diğer Marksist önderleri karşı karşıya koyma çabaları kafa karıştırmanın bir biçimi olarak deneniyor. Halbuki ekonomi, felsefe ve siyaset biliminin bütünlüklü bir sentezi sonucu bilim düzeyine yükselen Diyalektik ve Tarihi Materyalizm doğa ve toplumsal gelişim süreçlerini açıklamada en tutarlı bilim olarak günümüzün yol göstericisi. Daha Alman İdeolojisi’nden Stalin’e kadar biriken Marksist-Leninist literatür, eksik ve boşlukları tamamlayarak uyum içinde günümüze bütünlüklü şekilde gelişmiştir. Bundan sonra da değişen koşulların biriktirdiği ve kattıklarıyla bilimin yok olmadığı ve sürekli geliştiğini kanıtlayarak yol alacaktır. Oportünizm, proleter mücadelenin bütün dönemlerinde içerik tartışmasından çok, spekülatif ve biçimsel konular üzerinden yürümesi bilimsel bilgi karşısında çaresizliğinin de göstergesi. En basit biçimiyle temel ilkeler üzerinden yaratılmak istenen bir deformasyona, Proleter Diktatörlüğünün reddi veya süresinin Marks ve Lenin’de farklı şekillerde savunulduğu, bu sürecin Lenin’de daha da uzatıldığı savı, elde metre ile dolaşan içerik yoksunu kafa karıştırıcıları örneklemek mümkün. Aslında sınıf paradigmalarının değiştiği ve kapitalizmin dönüştürebilme yeteneği taşıdığı, sömüren ve sömürülenin günün sorunlarına ilişkin ortak bir toplumsal politika üretebileceği karşı devrimci savlara zemin hazırlamanın bilimsel güçlüğü, kaba propagandalarla örtülmek isteniyor.
Günümüzde oportünizmin toplumsal tabanı kapitalist-emperyalizmin bazı toplumsal kesitlere sunduğu ayrıcalıklar, toplumsal alabora oluşlarla birlikte, küresel düzeyde sosyalist sistemin yıkılışıyla oluşan siyasal ortamın da sonucu. Dünya ve ülkemizde yaşanan likidasyon döneminde teorileştirilmeye çalışılan her boydan anti Marksist-Leninist tezler her ne kadar bilim karşıtı olsa da, konjonktür kaynaklı, küçük burjuva ve işçi sınıfının bazı kesimlerinde karşılık bulabiliyor. İçerik olarak işçi sınıfının mücadele tarihiyle, temel prensiplerde tümüyle ayrışan, hatta bu tarihi reddeden günümüz bazı ‘sosyalist-komünist’ konumlanışlar, birçok konuda Marks ve Lenin’in aşıldığı görüşü üzerinden örgütsel-politik-pratik yönelimleri, bu yapıları kaçınılmaz olarak nihai süreçte kapitalizmin varlığını sürdürmesinin bir aparatı haline getiriyor.
İşçi sınıfı partisinin asıl dünya görüşü ve politikasının Marksist-Leninist bilim olmadığı veya bu bilimin günümüz koşullarına cevap vermediği üzerinden yenilenmesini savunan her boydan oportünistlerin ortaklaştığı; sınıf savaşı ve diğer temel ilkelere ilişkin görüşleri, kapitalist toplum düzeninin devrimle aşılması Leninci tezinin tümden yadsıyan pratik sonuçlar doğurduğunu ortaya sermek günümüzde komünist mücadelenin yadsınmaz bir görevidir. Ülkemiz komünist mücadele tarihi, sınıf mücadelesinin temel ilkeleriyle hiçbir bağı kalmamış ‘komünist’ adıyla kurulmuş partilerle günümüze bağlanamaz. Marksizm-Leninizm’in revizyonu sonucu ortaya çıkan her boydan sapkınlıklar üzerinden özgürlük ve sosyalizm ülküsüne varmak bir hayaldir. Dünya ve ülkemiz işçi sınıfı kesintisiz mücadele tarihi ve geleneğiyle bilim düzeyine yükselmiş böylesi önemli bir kılavuzu özgürlük ve eşitlik mücadelesinde günümüze de yol gösterici olarak miras bırakmıştır.
Gerçek enternasyonalist mücadele, “Bütün ülkelerin proleterleri birleşin” çağrısı ile ülkemiz ve dünya komünistlerinin devrim için yönlendirici bağıdır.