Komünist Örgüt Çalışması ve Kitlesellik

Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi 10 Ekim 2016 – 29 Ocak 2017

Komünist Örgüt Çalışması ve Kitlesellik

Kadri Erol

Aralık ayı boyunca parti örgütleri içinde yapılan bir dizi görüşme ve toplantılarda, niteliğin niceliğe dönüştürülmesi konusu derinleştirildi. İşçi sınıfının farklı örgütlenme biçimleri var. Komünist partisi bunlardan sadece bir tanesi ama en belirleyici önemde olanı. Bu bağlamda sınıfın diğer ekonomik, sendikal, demokratik örgütlenmelerinin, hatta sınıfın içinde yer aldığı siyasal örgütlenmelerin parti tarafından doğru ele alınması gerekiyor. Portekiz Komünist Partisi’nin eski Genel Sekreteri Alvaro Cunhall yoldaş, bir yazısında komünist partilerin öncülük rollerini yerine getirme görevini ele alır. Özellikle 1991’de Reel Sosyalizmin ülkelerinde yaşama geçen karşı-devrim sonrası, komünist partilerin dünya çapında güç kaybetmesi ve bu bağlamda sınıf mücadelesinde belirli bir dönem önceki toplumsal etkilerini yitirmelerinden dolayı farklı toplumsal hareketlerin hem sınıf içinde, hem de toplumsal muhalefetin genelinde etkinliklerini artırdıklarını ele alır. Bu gerçeklik karşısında komünist partilerin salt doğruyu ifade ederek öncülük rollerini yerine getirmelerinin mümkün olamayacağının ve kendileri dışında gelişen toplumsal muhalefet örgütlenmelerini dikkate almalarının gerekliliğini belirtir.

Ülkemizde son otuzbeş yıllık pratiği gözden geçirdiğimizde de benzer emarelerin bu topraklarda da yaşandığını görmekteyiz. Kürt ulusal demokratik hareketi, Alevi demokratik hareketi, Çevre hareketleri, devrimci-demokratik hareketler, yerel düzeyde gelişen sosyal hareketler gibi sıralayabileceğimiz farklı hareketleri görmezden gelmemiz mümkün değildir. Kuşkusuz ki Marksist-Leninist açıdan bakıldığında tüm bu hareketler ideolojik açıdan homojen olmayan yapılardadırlar. Bu özelliği de veri kabul ederek, ve yadsımadan ülkemiz özelinde Türkiye Komünist Partisi’nin bu gerçeğe nasıl yaklaştığı önemli bir konudur. Onları yok sayarak veya önemsizleştirerek değil, pratikte çalışmalarına katılarak, politik düzeyde ise mümkün olduğu kadar birlikte çalışmalar yapıp ortak politikalar geliştirilmeye çalışılacak yaklaşımlar gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Bu görevi, yapılmadığı anlamda belirtmiyoruz. Güncelde de yapılan budur. Lakin, bu hareketlere karşı verilen önem konusunda Kürt ulusal demokratik hareketine gösterdiğimiz yaklaşımı temel alarak, diğer hareketlere de aynı içerikte yaklaşmamız ve bu alanda eksiklerimiz varsa gidermemiz gerekiyor.

Bu konuyu değerlendirirken sendikal harekete yaklaşımımızı da bir kez daha tekrarlamak yerinde olacaktır. Sendikal hareket parçalanmış, bölünmüş, sınıf mücadelesi açısından zayıflatılmış ve nicelik olarak küçülmüş durumdadır. İşkolu düzeyinde örgütlülük, yetki ve üye sayısı bakımından devletin kontrolündeki konfederasyonlar ve işkolu sendikaları çoğunluktadır. Bu konfederasyonlar uzlaşmacı bir sendikal çizgi izlemektedirler ve günden güne dini siyasete alet eden politikaların daha fazla etkisine girmektedirler. Komünistler bu gerçekliğe rağmen ve tam da bu sebeplerden dolayı bu sendikaların tabanlarında parti çalışmalarını hızlandırarak geliştirmelidirler. Sınıf ve kitle sendikacılığında yetmişli yıllarda nitel ve nicel olarak şanlı mücadeleleri ve zaferleri bayrağına yazan DİSK de bugün o günkü durumunda değil. Dolayısıyla aynı tür bir çalışma DİSK’e bağlı işkolu sendikalarında da geçerlidir.

Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi sürecinde ele alıp değerlendirilen konulardan biri de bu olmuştur. Buradan çıkarılan birkaç sonuç mevcuttur.

  1. Komünistler siyasi eğilimlerine bakmadan, üyelerini işçi ve emekçilerin oluşturduğu tüm sendikalarda çalışmalarını güçlendirmelidirler.

  2. Sendikalar dışında ekonomik, sosyal, çevre, konularında faal olan demokratik kuruluşlar –özellikle yerellerde- komünistlerin çalışmalarına faal olarak katılmaları gereken alanlardır.

  3. Kürt ulusal demokratik hareketi Türkiye’de sınıf mücadelesinin en genel anlamıyla çok önemli ama aynı zamanda en aktif bileşenidir.

  4. Alevi devrimci demokratik hareketi içinde önemli bir muhalefet potansiyeli taşımasına rağmen sosyal-demokratlaşmanın ve dolayısıyla devletin etkisinden kurtulamamıştır. Buna rağmen nicel olarak ciddi bir güçtür. Bu gücü niteliksel olarak geliştirmek gerekmektedir.

  5. Kemalizmin etkisinde olan ancak anti-emperyalist, anti-faşist ve ulusal kurtuluşçu bir öz taşıyan devrimci-demokratik hareketler ile eylem ve güç birliği geliştirilmelidir.

  6. Partimiz sınıf temelinde örgütlenen ve sınıfa yönelik politikalar geliştiren işçi sınıfının politik örgütü olarak, siyasi eğilimine bakmaksızın işçi sınıfının tüm mensupları arasında örgütlenir.

Sonuçları itibarıyla değerlendirdiğimizde bu görevler salt merkezi çalışmalar ile çözümlenecek görevler değildirler. Bu konuda alınan merkezi politik kararların üretim birimlerinde ve yerellerde pratik günlük faaliyet içinde gündemleştirilip özveri ile yaşama geçirilmesi parti temel örgütlerinin ve semt komitelerinin görevleridir.

Bu alanlarda çalışmalar yürütülmesi, işyerlerinde sendika örgütlenmelerinde, yerellerde ise halk meclislerinin sağlıklı çalışıp geliştirilmesi noktasında önemli bir işleve sahiptir. Herkesin adını çokça andığı, eylem ve güç birlikleri, cephe oluşumları gibi ortak çalışma ve mücadele platformları bu tür bir çalışma sayesinde sağlıklı temellere oturtulur ve sürekliliği güvence altına alınabilir.

Görevleri bu şekilde tarif ettikten sonra tekrar başa Cunhall yoldaşın tespitine dönelim. Nasıl ki komünist parti dışında var olan ve son 35 yılda yaygınlaşıp güçlenen bu toplumsal hareketleri önemsizleştirmemek ve görmezden gelmemek görevimiz ise komünist partisinin rol ve görevlerini de doğru tarif etmeliyiz.

Komünist partisi, işçi sınıfının ve dolayısıyla toplumun en bilinçli ve en ileri sınıf örgütlenmesidir. Ülkemiz özelinde ele alırsak, Türkiye Komünist Partisi’nin güçlü, etkin ve yığınsal bir güce ulaşmadığı koşullarda, partimizin sınıf içinde ve toplumsal mücadelelerde öncülük görevini hakkıyla yerine getirebilmesi mümkün değildir. TKP’miz,, Leninci tipte bir partinin kadro politikaları kıstaslarına uygun olarak, çok bilinçli ve her tür göreve hazır, ideolojik olarak iyi silahlanmış ve politik olarak yetkin kadroların taşıyıcılığında, yasal alanda da yığınsal bir örgütlenmeyi hedeflemektedir. Niteliğin niceliğe dönüşmesi bir yandan bu şekilde olacakken, diğer yandan da, tüm bu toplumsal hareketleri sınıf mücadelesinin yolunda en genel anlamıyla yönlendirecek yeteneği ile toplumun tümüne yönelik de niceliksel bir sıçramayı elde etmeyi sağlayacaktır.

Tüm bu görevleri yerine getirmek için ise öncelikle partimizin, Marksist-Leninist bilim ışığında, bağımsız sınıf politikaları ve bağımsız örgütü ile nitel ve nicel olarak daha da güçlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla sınıfın en geniş kesimlerine ulaşma, eylem ve güç birlikleri oluşturma, cephe kurma görevi ile güçlü bir TKP hedefi birbiriyle çelişmez. Tam anlamıyla ifade etmek gerekirse, güçlü bir TKP tüm bu amaçların yaşama geçirilmesinin hem ön koşuludur, hem de teminatıdır.

Kuşkusuz ki burjuva devletinin çerçevesi ve faşist dikta koşullarında yasal alanda çalışmanın ne derece güvenli ve istikrarlı olabileceği dikkate alınmalıdır. Türkiye Komünist Partisi burjuva devletinin sınıf düşmanıdır. Burjuvazinin sınıf düşmanının politik öncü örgütünün çalışması ve güçlenmesi kuşkusuz ki burjuva devletinin müsaade edeceği bir olgu değildir. Uluslararası koşullar ve ulusal demagojiler çerçevesinde kendi açısından tek gözünü yumabilir. Ancak ne zaman ki parti onlar için somut bir tehlike arz eder, bu durumda tüm toleransları ortadan kalkar. Türkiye Komünist Partisi olarak bizlerin de yapması gereken, burjuva devlet aygıtının yok edemeyeceği, bu saldırıyı göze alamayacağı bir gücü ve etkiyi yaratacak düzeyde örgütlenmek ve kitleselleşmektir. Bu kitleselleşme de demir gibi bir kadro çekirdeğinin ve ülke çapında örülmüş bir parti örgütleri ağının temelinde gerçekleşir. Tehlikenin panzehiri ideolojidir, politikadır, örgüttür.