Lenin Marks'ı Nasıl Çalışırdı?

Lenin Marks'ı Nasıl Çalışırdı?

Nadejda Krupskaya

Nadejda KRUPSKAYA

Rusya'da işçi hareketi, sanayimizin geri kalmışlığından dolayı ancak ‘90'lı yıllarda gelişmeye başladı. Rusya işçi sınıfı hareketinin bu gelişimi, başka bir dizi ülkede işçi sınıfının çoktan başlamış olan geniş çaplı devrimci mücadeleleri döneminde, Büyük Fransız Devrimi'nin, 1848 Devrimi'nin ve 1871 Paris Komünü'nün mevcut deneyimleri ışığında başladı.

Uluslararası işçi hareketinin büyük devrimci önderleri Marks ve Engels, devrimci mücadelenin ateşinde çelikleştiler. Marks'ın öğretisi toplumsal gelişmenin yolunu gösteriyordu: Kapitalist toplumun komünist toplum tarafından çözülüşünü ve kaçınılmaz parçalanışını gösteriyordu, yeni toplum biçimlerinin alacağı gelişmenin yolunu gösteriyordu, sınıf mücadelesinin, sosyalist devrimin yolunu gösteriyordu, bu mücadelede proletaryanın rolünü ve engellenemez zaferinin yolunu gösteriyordu.

Bizim işçi hareketimiz Marksizm'in bayrağı altında gelişti; bu gelişim ağır aksak ve kör adımlar biçiminde değildi, hedef belli, yol belliydi.

Lenin, Rus proletaryasının mücadele yolunu Marksizm'in meşalesiyle aydınlatmak için olağanüstü çaba gösterdi. Marks'ın ölümünden bu yana 50 yıl geçti, ama partimiz için Marksizm, onun hareketlerini yönlendirmekte bir rehber olarak kalacaktır. Leninizm, Marksizm'in yalnızca bir geliştirilmesi, derinleştirilmesidir.

Bu nedenle de, Lenin'in Marks'ı nasıl çalıştığı sorusunun aydınlatılmasının ne denli önem taşıdığı tamamiyle anlaşılır bir konudur.

Lenin, Marks (öğretisi) üzerine yetkin bir bilgiye sahipti. 1893'de Petersburg'a geldiğinde, Marks ve Engels'in eserleri üzerine olan geniş bilgisiyle o zamanki bütün marksistleri şaşırtmıştı.

Marksist çevrenin oluşmaya başladığı doksanlı yıllarda, genel olarak yalnızca Kapital'in I. cildi okunuyordu. Büyük güçlüklerle de olsa, Kapital'i edinebilmek mümkündü. Diğer Marks yazıları için ise durum oldukça kötüydü. Çevre üyelerinin çoğu Komünist Manifesto'yu dahi okumamışlardı. Ben, örneğin, onu ilk kez ancak 1898'de sürgündeyken ve Almancası'ndan okumuştum.

Marks ve Engels'in yazıları kesinlikle yasaktı. Vladimir İlyiç'in 1897'de Novoye Slovo dergisine yazdığı Ekonomik Romantizmin Karakteri Üzerine adlı makalesinde, dergiyi hoş olmayan durumlardan korumak için, Marks ve Marksizm kelimelerini kullanmadığını ve bunları “ima etmek” zorunda kaldığını belirtmek, bu durumu göstermek için yeterlidir.

Vladimir İlyiç, Marks ve Engels'in ulaşılabilecek tüm Almanca ya da Fransızca yazılarını bulmaya gayret ediyor ve bunu başarıyordu da. Anna İlyinitça, Lenin'in kızkardeşi Olga ile nasıl Felsefenin Sefaleti'nin Fransızcası'nı okuduğunu anlatır. Ancak yazıların büyük bir kısmını Almanca orijinal metinlerinden okurdu. Marks ve Engels'in eserlerinden en önemli, en ilginç yerleri kendisi için Rusça'ya çeviriyordu.

Vladimir İlyiç'in 1894'de illegal olarak yayınlanan ilk büyük çalışması olan “Halkın Dostları Kimlerdir” ve Sosyal Demokrasiye Karşı Nasıl Savaşırlar, Komünist Manifesto'ya, Ekonomi Politiğin Eleştirisi'ne, Felsefenin Sefaleti'ne, Alman İdeolojisi'ne, Marks'ın 1843 yılında Arnold Ruge'ye yazdığı bir mektuba ve Engels'in Anti-Dühring ile Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni'ne dair işaretler içermektedir.

Halkın Dostları”, Marks'ın eserlerini pek tanımayan o zamanki marksistlerin çoğunun bakışaçısını olağanüstü biçimde genişletti; onlar bir yığın soruyu yeni bir ışık içine oturttular ve muazzam bir başarı elde ettiler.

Lenin'in bir sonraki çalışması olan Narodnikçi Yapının Ekonomik İçeriği ve Onun Bay Struve'nin Kitabındaki Eleştirisi'nde 18. Brumair'e, Fransa'da İç Savaş'a, Gotha Programının Eleştirisi'ne ve Kapital'in II. ve III. ciltlerine dair işaretler buluyoruz. Daha sonra göç yılları sırasındaki yaşamı, Lenin'e, Marks ve Engels'in eserlerini bütünüyle tanıma ve üzerinde çalışma olanağı tanıdı.

Lenin'in 1914'de Granat Ansiklopedisi için kaleme aldığı Marks Biyografisi, İlyiç'in, Marks'ın eserlerini nasıl yetkin bir biçimde tanıdığını en isabetli şekilde gösteriyor.

Bunu, Lenin'in Marks yazıları üzerinde çalışırken O'ndan yaptığı sayısız alıntılar da kanıtlamaktadır. Lenin Enstitüsü'nde Marks'tan alıntıları içeren birçok defter muhafaza edilmektedir.

Vladimir İlyiç, bu alıntıları çalışmalarında kullanırdı, onları hep yeniden okur ve dipnotlar koyardı. Ama Lenin, yalnızca Marks'ı değil, O'nun bütün öğretisini de derinlemesine kavramıştır. Komünist Gençlik Örgütü'nün 1920'de yapılan II. Rus Kongresi'nde Vladimir İlyiç, gençlere, “insan bilgisinin bütününü edinmenin, bu bilginin komünizmin ezberlenmiş bir şey değil, kendinizin üzerinde düşündüğü bir şey olacağı, modern eğitim açısından kaçınılmaz olan sonuçları kapsayacağı”nın anlaşılması gerektiğini söylüyordu. “Bir komünist düşünün ki, ciddi ve sıkı birçok çalışma yapmadan, eleştirel olarak incelenmesi gereken olguları anlamadan, edindiği hazır sonuçlar yüzünden komünizmi ile övünüyorsa, çok acınacak durumda bir komünist olacaktır”.

Lenin, yalnızca Marks'ın yazılarını değil, burjuva cephesindeki karşıtlarının Marks ve Marksizm üzerine yazdıklarını da okuyordu. Onlarla yaptığı polemiklerde, Marksizm'in temel ilkelerini açıklıyordu.

İçinde narodniklerin (Mihaylovski, Krivenko, Yujakov) bakışaçısını Marks'ın bakış açısıyla karşılaştırdığı “Halkın Dostları Kimlerdir” ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar (Russkoya Bogatstvo dergisinde çıkan bir makaleye yanıtı), O'nun ilk büyük çalışmasıydı.

Narodnikçi Yapının Ekonomik İçeriği ve Onun Bay Struve'nin Kitabındaki Eleştirisi adlı makalesinde de, Struve ve Marks'ın bakış açıları arasındaki temel farklılıkları gösteriyordu.

Tarım sorununu incelediği sıralarda ise, içinde Alman sosyal-demokratları David ve Herz ile Rus eleştirmenler Çernov ve Bulgakov'un küçük-burjuva görüşlerinin Marks'ın görüşleriyle karşılaştırıldığı Tarım Sorunu ve Marks'ın Eleştirmenleri adlı çalışmasını yazıyordu.

“Du choc des opinions jaillit verite” (görüşlerin çarpışmasından gerçek doğar) der, İlyiç'in severek tekrarladığı bir Fransız sözü. İlyiç, işçi hareketinin temel sorunlarında, her zaman sınıfsal konumlara işaret etmeye ve onları karşılaştırmaya çalışırdı.

Çok karakteristik bir özelliği, Lenin'in farklı görüşleri nasıl karşılaştırdığıdır. İçinde Lenin'den alıntılar, planlar, raporlar için planlar vb. olan 1917 öncesi dönemdeki Tarım Sorunları üzerine kaleme alınmış olan XIX. Toplu Cilt, bu konuya ışık tutmaktadır.

Vladimir İlyiç, “eleştirmenler”in görüşlerini özenle toplar ve düzenlerdi; çarpıcı ve karakteristik yerleri özellikle not alır ve Marks ile karşılaştırırdı. “Eleştirmenler”in düşüncelerini özenle analiz ederek, bunların sınıfsal yapısını göstermeye gayret ederdi. Bunu yaparken de, özellikle önemli ve yakıcı sorunları en açık biçimde öne çıkarırdı.

V. İ. LeninLenin, çoğu kez bir soruyu kasten sivriltirdi. O, yalnız ses tonunun önemli olduğunu değil, -gerektiğinde sert ve keskin de konuşulabileceği görüşündeydi- özünü verebilmenin önemli olduğunu düşünürdü. Sorge ile mektuplaşmaların Rusça çevirisinin önsözüne Mehring'ten yaptığı şu alıntıyı yazıyordu: “Mehring, Marks ve Engels'in ‘iyi bir ses tonuna pek önem vermediklerini söylerken oldukça haklıdır... çıkardıkları gürültüyü nasıl uzun uzadıya düşünmüyorlardıysa, göğüslemek zorunda kaldıklarına da ağlaşmıyorlardı...” Lenin'in kendine özgü ve sert bir üslubu vardı; O, bunu Marks'tan öğrenmişti. Şöyle derdi: “Marks, Engels ile kendisinin bu ‘sosyal demokratlar'ın berbat yöntemine karşı nasıl sürekli mücadele ettiklerini anlatır, ve bu mücadele çoğu zaman sert bir biçimde geçerdi.” Lenin sertlikten korkmazdı, ancak, verilen karşılığın da sorunun özünü karşılamasını isterdi.

Lenin'in sıkça kullandığı ve çok sevdiği bir sözcük vardı: “Kılı kırk yarmak”. Eğer bir polemik, sorunun özüne dokunmayıp karşıtın görüşlerini çarpıtıyor ve önemsiz ayrıntılara takılıyorsa, şöyle derdi: “İşte bu, kılı kırk yarmaktır”.

Lenin, kesin olarak, sorunu açıkça ortaya koymayı değil, sadece önemsiz fraksiyon ayrılıklarını nakletmeyi amaçlayan polemiğe de şiddetle karşı çıkardı. Bu, menşeviklerin sevdiği bir yöntemdi. Söylenmiş oldukları asıl bağlamdan ve somut durumdan kopartarak, Marks ve Engels alıntıları örtüsü altında, yalnızca fraksiyonel hedefler güderlerdi. Sorge ile Mektuplaşmalar'ın önsözünde Lenin şunları yazıyordu:

Marks ve Engels'in İngiliz-Amerikan işçi hareketi için yaptıkları önerilerin kolayca ve hiç pürüzsüz olarak Rusya'daki koşullara uygulanabileceğine inanmak, Marksizmi, onun yönteminin araştırılması ve belirli ülkelerdeki işçi hareketinin somut tarihsel özgünlüklerinin çalışılması için değil, küçük fraksiyonel, entelektüel amaçlar doğrultusunda kullanmak demektir.”

Böylece dolaysız olarak Lenin'in Marks'ı nasıl çalıştığı sorusuna geliyoruz. Bu kısmen yukarıda verilmiş alıntıda da görülebiliyor: Marks'ın yöntemi açıkça anlaşılmalıdır. Marks'tan belirli ülkelerdeki işçi hareketinin özgünlüğünün incelenmesi yöntemi öğrenilmelidir. Bunu Lenin de yapıyordu. Marks'ın öğretisi Lenin için bir dogma değildi, tersine, eylem kılavuzuydu. Bir keresinde ağzından “Marks'ın önerilerine kulak vermek isteyenler...” ifadesi çıkmıştı. Çok karakteristik bir ifadedir bu. Bizzat kendisi, “sürekli Marks'ın tavsiyelerine başvuruyordu”. En zor anlarda, devrimin dönüm noktalarında hep yeniden Marks'a başvururdu. Bazen kabinede ziyaret edildiğinde, herkes telaş ve heyecan içindeyken, İlyiç Marks'ı okuyor olurdu ve ancak güçlükle bundan alıkonulabiliyordu. Sinirlerini yatıştırmak için değil, işçi sınıfının güçlerine ve onun nihai zaferine olan inancını güçlendirmek için değil -Lenin bu inancı fazlasıyla taşıyordu-, Marks'ın tavsiyelerine başvurmak için, işçi hareketinin sımsıcak günlük sorunlarına O'ndan yanıt bulmak için Marks'ın yazılarının içine gömülüyordu. Franz Mehring'in İkinci Duma Üzerine adlı makalesinde Lenin şunları yazıyordu:

Bu tür kişilerin gerekçeleri, yaptıkları alıntıların başarısız seçimine dayanır: Büyük burjuvaziyi gerici küçük-burjuvaziye karşı desteklemekle ilgili genel tezleri alıyorlar ve bunları eleştirmeksizin Rus devrimi için kullanıyorlar. Mehring, bu kişilere iyi bir ders veriyor. Marks'ın, burjuva devriminde proletaryanın görevlerine dair tavsiyelerine uymak isteyenler, tam da Alman burjuva devriminin zamanına ilişkin Marks'ın yargılarına başvurmak zorundadır. Bizim menşeviklerin bu düşüncelerden böyle korkuyla kaçmaları boşuna değildir. Biz bu görüşlerde, Rus burjuva devriminde Rus ‘bolşeviklerinin' uzlaşmacı burjuvaziye karşı yürüttükleri o amansız savaşımın en mükemmel, en açık ifadesini görüyoruz.”

Marks'ın benzeşen durumları çözümlemeye adanmış olan yapıtlarına başvurmak, onları özenle çözümlemek, şimdiki zamanın uğrakları ile karşılaştırmak, benzerlikleri ve farklılıkları açık seçik ortaya dökmek -işte Lenin'in yöntemi buydu. Bunun 1905-1907 Devrimi'ne olan uygulanması, Lenin'in bu yöntemi nasıl kullandığını en açık biçimde gözler önüne sermektedir:

Şimdi tarih bize, herhangi bir başka ülke proletaryasının tüm acil görevlerinin en devrimcisi olan acil bir görev verdi. Bu görevin gerçekleştirilmesi, yalnız Avrupa gericiliğinin değil Asya gericiliğinin de en güçlü dayanağının yokedilmesi, Rus proletaryasını uluslararası proletaryanın öncüsü durumuna getirecektir.”

Daha 1905 devrimci savaşının Rus işçi sınıfının uluslararası rolünü artırdığını, 1917'deki Çarlık monarşisinin yıkılışının Rus proletaryasını gerçekten de uluslararası devrimci proletaryanın öncüsü yaptığını ve bunun, Lenin'in Ne Yapmalı'yı yazmasından yalnız 15 yıl sonra gerçekleştiğini biliyoruz. 1905'de, işçilerin 9 Ocak'ta Kışlık Saray'ın önünde kanlı bir biçimde kurşunlanmalarından sonra, devrimci dalga daha da yükselmeye başlayınca, Parti kendisini en keskin biçimde, kitlelerin nereye götürüleceği ve hangi taktiği uygulamaları gerektiği sorusunu önünde buldu. Ve burada Lenin Marks'a başvuruyordu. Marks'ın Fransız ve 1848 Alman burjuva demokratik devrimi üzerine olan yazılarını özel bir dikkatle inceliyordu: Fransa'da Sınıf Savaşları'nı ve Alman devrimi üzerine olan K. Marks ve F. Engels'in Yazınsal Mirasları'nın III. Cildini (Mehring tarafından yayımlandı).

Haziran ve Temmuz 1905'de Lenin, rotalarının liberal burjuvazi ile uzlaşmaya yöneldiği menşeviklerin taktiğini, bolşeviklerin işçi sınıfını otokrasiye karşı silahlı mücadeleye dek varacak kararlı ve uzlaşmaz bir mücadeleye çağıran taktiğiyle karşılaştırdığı Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği adlı broşüründe, Çarlığın işi bitirilmelidir diye yazıyordu:

(Yeni Iskracılar) konferansı, iktidarın Çar'ın elinde kaldığı sürece, herhangi bir temsilcinin herhangi bir kararının, 1848 Alman Devrimi tarihinde ünlenmiş olan Frankfurt Parlamentosu'nun ‘kararları' gibi aynı şekilde boş ve zavallı gevezeliklerden öte gidemeyeceğini unuttu. İşte tam da bu yüzden, devrimci proletaryanın temsilcisi Marks, ‘Neue Rheinische Zeitung' (Yeni Ren Gazetesi)'nde, çok güzel sözler söyledikleri, bir sürü demokratik ‘kararlar' aldıkları, her türlü özgürlüğü ‘tesis ettikleri' için ve gerçekte ise yalnız iktidarı kralın ellerine bıraktıkları ve kralın emrindeki askeri şiddete karşı silahlı mücadelede örgütlemedekileri için, Frankfurtlu liberal ´Osvobojdeniyeciler´i acımasız bir alayla eleştirmiştir. Ve Frankfurtlu ´Osvobojdeniyeciler´ gevezelik ederken kral zamanını bekliyor, askeri güçlerini sağlamlaştırıyordu; ve fiili iktidara dayanan karşı-devrim, bütün demokratları o tüm harikulade ‘kararları' ile birlikte ortadan siliverdi.”

Lenin şunu soruyordu: Burjuvazi, Çarlık ile yapılacak bir uzlaşmanın yardımıyla Rus Devrimi'ni engellemeyi başarabilecek mi, yoksa Marks'ın bir keresinde dediği gibi, Çarlığı “kabaca” mı ortadan kaldıracak? “Devrim kesin zafere ulaşırsa -o zaman biz Çarlıkla Jakobenler'in tarzıyla ya da isterseniz, kabaca hesaplaşacağız.” “Tüm Fransız terörizmi -diyordu Marks, 1848'de ‘Yeni Ren Gazetesi'nde-, burjuvazinin, mutlakiyetin, feodalizmin ve dar kafalı toplum düşmanlarının işini görmesine yarayacak kaba bir terbiyeden başka bir şey değildir.” “Sosyal-demokrat Rus işçilerini demokratik devrim çağında ‘jakoben' öcüsüyle korkutmaya çalışanlar, acaba hiç Marks'ın bu sözlerinin anlamını düşünmüşler midir?”

Menşevikler, taktiklerinin uç devrimci muhalefetin bir partisi olarak kalmak olduğunu ve bunun kısmi, aşamalı bir şekilde “iktidarı ele geçirme”yi ve bu şehirde ya da öbür şehirlerde devrimci komünlerin oluşturulmasını kapsam dışı bırakmadığını söylüyorlardı. “Devrimci komünler” ne demektir, diye soruyor Lenin ve yanıtlıyor:

Devrimci düşüncenin karmaşıklığı, onları her zaman olduğu gibi devrimci safsataya götürüyor. Evet, sosyal-demokrasinin temsilcilerinin aldıkları bir kararla ‘devrimci komünler' sözcüğünü kullanmaları bir safsatadır ve başka hiçbir şey değildir. Marks, eğer geçmişten sağ kalmış ‘etkileyici' isimlerin ardında geleceğin görevleri gizlenmişse, bu türden safsataları yargılamamıştır bile. Tarihte rolünü oynamış bir ismin başdöndürücülüğü, böyle durumlarda boş ve zararlı bir aldatmacaya dönüşüyor. Eğer artık çoktan başlamış olan isyanın zaferle sonuçlanması durumunda yarından başlayarak hükümete baskı uygulayacaksak, işçilere ve tüm halka neden geçici bir devrimci hükümet istediğimizi, hangi değişimleri gerçekleştireceğimizi adıyla, açık seçik ve ikili bir anlamı olmadan anlatmalıyız. Politik önderlerin önünde duran sorular bunlardır.”

Bu, Marksizmi yüzüne gözüne bulaştıranlar hiçbir zaman Marks'ın eleştiri silahını, silahın eleştirisiyle yer değiştirmenin gerekliliği üzerine olan sözleri konusunda kafa yormadılar. Marks'ın adını ağızlarından düşürmeden, gerçekte, otokrasiyi özgürce eleştiren, demokratik bilinci pekiştiren ve devrim zamanının, hem tabandan hem tavandan bir eylem zamanı olduğunu anlayamayan Frankfurtlu burjuva gazetelerinin ruhhali içinde taktik kararları alıyorlar.”

Devrimler tarihin lokomotifleridir, derdi Marks”. Marks'tan yapılan bu alıntı, Lenin'in alevlenen devrimin rolünü nasıl değerlendirdiğini göstermektedir.

Lenin, Marks'ın Yeni Ren Gazetesi'nde yaptığı değerlendirmelerin çözümlemesinde, işçilerin ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğünün doğasını açıklıyor. Yaptığı bir karşılaştırmada, bizim burjuva demokratik devrimimiz ile 1848 Alman burjuva demokratik devrimi arasındaki farklılıklar sorusunu ele alıyor. şöyle yazıyor:

Ancak Nisan'da, devrimci gazetenin (Yeni Ren Gazetesi 1 Haziran 1848'de çıkmaya başladı) çıkmasından bir yıl sonra Marks ve Engels, işçilerin özel bir örgütlenme oluşturmaları konusunda bir makale yayımladılar. Bu ana kadar ise sadece, bağımsız işçi partisi ile hiçbir örgütsel bağı olmayan bir ‘demokrasi organı'nı yönetiyorlardı! Bu, bizim bugün vardığımız noktada muazzam ve inanılmaz görünen gerçek, bize o zamanki Alman ve bugünkü Rus Sosyal Demokrat Partisi arasındaki hangi farklılıkların olduğunu açıkça gösteriyor. Bu gerçek bize, Alman demokratik devriminde (Almanya'nın 1848 yılındaki ekonomik olduğu kadar politik bakımdan da geri kalmışlığı sayesinde devletsel parçalanma), hareketin proleter karakterinin, proleter etkinliğinin ne kadar daha az ifade bulduğunu gösteriyor.”

Lenin'in 1907 yılında Karl Marks'ın çalışmaları ve mektupları üzerine yazdığı makaleleri özellikle ilginçtir. Bunlar, Karl Marks'ın L. Kugelmann'a Yazdığı Mektupların Rusça Çevrisine Önsöz, Franz Mehring'in İkinci Duma Üzerine Düşünceleri, F. A. Sorge'ye Mektuplar İçin Önsöz'dür. Bu makaleler, Lenin'in Marks'ı çalışmasında uyguladığı yöntemi özellikle açık bir biçimde aydınlatıyorlar. Özellikle ilginç olan, Lenin'in Bogdanov ile olan ayrılıkları dolayısıyla yine güçlü biçimde felsefe ile uğraştığı ve diyalektik materyalizm sorunlarının özel bir önemle ilgisinin odak noktasını oluşturduğu bir zamanda yazdığı son makalesidir.

Lenin, bir yandan Marks'ın -bizde devrimin yenilgiye uğratılması ile ilgili olarak ortaya çıkan benzeşim sorunlarına dair- yazılarını ve diğer yandan tarihsel materyalizm sorunlarını incelerken, Marks'tan, diyalektik materyalist yöntemin, tarihsel gelişmenin incelenmesinde nasıl kullanılabileceğini öğreniyordu.

F. A. Sorge ile Mektuplaşmalara Önsöz”de şöyle yazıyordu:

Marks ve Engels'in İngiliz-Amerikan ve Alman işçi hareketinin sorunları üzerine söylediklerini karşılaştırmak oldukça öğreticidir. Eğer, bir yandan Almanya'nın ve öte yandan İngiltere ile Amerika'nın kapitalist gelişiminin değişik evrelerini, burjuvazinin egemenliğinin değişik biçimlerini -bir sınıf olarak- bu ülkelerin tüm politik yaşamında temsil ettiği gözönüne alınırsa, bu türden bir karşılaştırma özel bir anlam kazanır. Bilimsel açıdan burada, materyalist diyalektiğin farklı noktaları, sorunun farklı yanlarının şu ya da bu politik ve ekonomik koşulların somut özelliklerine uygulamada ortaya koyma ve vurgulama sanatının tipik bir örneğini görmekteyiz. Pratik politika ve İşçi Partisi'nin taktiği açısından da burada, Komünist Manifesto'nun yaratıcılarının savaşan proletaryanın görevlerini farklı ülkelerin ulusal işçi hareketinin farklı aşamalarına uygulamayı nasıl belirlediklerini görüyoruz.”

1905 Devrimi, çözümlemeleri için Lenin'in Marks'ın eserlerini daha da derinlemesine incelediği bir dizi yeni güncel sorunları gündeme getirmişti. Lenin'in Marks'ı incelemesinin yöntemi (gerçek marksist yöntem) devrimin ateşinde biçimlendi.

Marks'ı çalışmanın bu yöntemi Lenin'e, Marksizm'in ve onun devrimci özünün tahrif ve tasfiye edilmesine karşı savaşmak için gerekli silahları sağladı. Ekim Devrimi'nin ve Sovyet iktidarının örgütlenmesinde, Lenin'in Devlet ve Devrim adlı kitabının nasıl muazzam bir rol oynadığını hepimiz biliyoruz. Bu kitap tümüyle Marks'ın devrimci öğretisindeki devletin derinlemesine bir incelenmesi temelinde yükselmektedir. Bu kitabın birinci sayfasında şöyle yazar:

Tarihte devrimci düşünürlerin öğretileriyle, kurtuluşları için savaşım veren ezilen sınıflar önderlerinin öğretileri başına birçok kez gelen şey, bugün de Marks'ın öğretisinin başına geliyor. Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez zulümlerle ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en hayasız yalan ve iftira kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız azizler haline getirmeye, söz uygun düşerse, evliyalaştırmaya, ezilen sınıfları ‘teselli etmek' ve onları aldatmak için adlarını bir ayla (hale) ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerinden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi ve işçi hareketi oportünistleri, bugün işte Marksizmi ‘elverişlileştirme' biçimi üzerinde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyor ve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen ne varsa, önplana çıkarılıyor ve övülüyor. Bugün bütün sosyal-şovenler -gülmeyin- ‘marksist'tirler. Ve daha düne dek Marksizmin kökünü kazıma işinde uzmanlaşmış burjuva Alman bilginleri şimdi bir soygun savaşının yürütülmesi için son derece iyi örgütlenmiş o işçi sendikalarını eğitecek bir ‘ulusal-Alman' Marks'tan git gide daha sık sözediyorlar.

Bu durum karşısında, Marksizm'in bozulmalarının bu görülmemiş yayılışı karşısında, görevimiz herşeyden önce Marks'ın devlet üzerine öğretisini yeniden kurmaktır.”

Leninizmin Temelleri'nde Stalin şunları yazıyor:

Ancak bunu izleyen dönemde, proletaryanın açık eylemleri döneminde, proletarya devrimi dönemindedir ki, burjuvaziden iktidarın alınması sorunu, ivedi pratik sorunlardan biri oldu; proletaryanın yedek güçleri sorunu (strateji) en hayati sorunlardan biri oldu; -parlamenter olsun, parlamento-dışı (taktik) olsun- bütün savaşım ve örgüt biçimleri tam bir açıklıkla belirdiler; ancak bu dönemde proletaryanın savaşımının tutarlı bir stratejisi ve derin bir taktiği hazırlanabildi. Marks'ın ve Engels'in taktik ve strateji hakkındaki İkinci Enternasyonal'in hasıraltı ettiği dahiyane fikirlerinin Lenin tarafından günışığına çıkarılması tam bu döneme rastlar. Ama Lenin, Marks'ın ve Engels'in şu ya da bu ilkesini diriltmekle kalmadı, onları yeni fikir ve tezlerle tamamladı ve bu fikir ve tezler bütününü, proletaryanın sınıf savaşımına kılavuzluk eden bir kurallar ve ilkeler sistemi içinde topladı.”

Marks ve Engels, öğretilerinin bir dogma değil, harekete geçmek için bir kılavuz olduğunu söylerlerdi. Lenin bu sözleri sürekli yinelerdi, Marks ve Engels'in eserlerini inceleme yöntemi, proleter devrimleri çağının bütün ilişkileri ve devrimci pratiği, Lenin'e, doğrudan Marks'ın devrimci teorisini, bir eylem kılavuzu haline getirmesinde yardımcı oldular.

Şimdi, sonucu etkileyebilecek denli ağır basan bir konuya değinmek istiyorum. Daha, kısa bir süre önce Sovyet iktidarının 15. yıldönümünü kutluyorduk., ve bu fırsatta, 1917 Ekim'inde iktidarın ele geçirilişinin nasıl örgütlendiğini anımsadık. Bölük pörçük bir biçimde değil, kendini Marks'ın isyanın örgütlenmesi konusundaki dolaysız yönlendirmelerine bırakan Lenin'in derinlemesine düşünülmüş planına göre bir oluşumdu bu.

Diktatörlüğün proletaryanın eline geçmesini sağlayan Ekim Devrimi, bütün mücadele koşullarını temelden değiştirdi. Lenin, Marks ve Engels'in ifadelerinin harflerine saplanıp kalmayarak, onların devrimci içeriğini alması gerçeği sayesinde, Marksizmi, proletarya diktatörlüğü çağında sosyalizmin inşasında da kullanmayı bildi.

Burada ancak bir kaç noktaya değinebildim. Oysa burada çok kapsamlı bir araştırma çalışması yapılması gerekir. Lenin'in Marks'tan neyi, nasıl devrimci hareketin hangi dönemlerinde ve hangi görevleriyle bağlantılı olarak aldığı iyice öğrenilmek zorundadır. Ulusal sorun ve emperyalizm gibi olağanüstü önem taşıyan sorunlara değinmedim bile. Lenin'in tüm eserlerinin yayınlanması bu çalışmayı kolaylaştıracaktır. Lenin'in, Marks'ı çalışması sırasında, devrimci savaşın başından sonuna dek bütün aşamalarında izlediği yol, bize yalnız Marks'ı daha iyi ve daha derin tanımak için değil, aynı zamanda Lenin'in kendisini ve onun Marks'ı inceleme yöntemini tanımak ve Marks öğretisini yaşama geçirmek için yardımcı olacaktır.

Bu arada Lenin'in Marks'ı incelemelerinin çok büyük anlamı olan bir yanına daha işaret edelim. Lenin, yalnızca Marks ve Engels'in yazdıklarını, “eleştirmenler”in onlar hakkında söylediklerini değil, Marks'ı şu ya da bu dünya görüşüne götüren yolu, Marks'ı düşünmeyi uyaran yolu ve belirli bir yöne iten eserleri, yazıları da inceliyordu. Yani, şöyle dersek eğer, marksist dünya görüşünün kaynaklarını inceliyordu. Marks'ın şu ya da bu yazardan alımladıklarını ve nasıl alımladığını iyice araştırıyordu. Diyalektik materyalizm yöntemini olabildiğince derinlemesine araştırmaya ise çok özel bir çaba gösteriyordu. 1922 yılında Lenin Militan Materyalizmin Anlamı Üzerine adlı makalesinde, Marksizmin Bayrağı Altında dergisi çalışanlarının Hegel diyalektiğinin materyalist açıdan sistematik bir incelemesini örgütlemeleri gerektiğini yazıyordu. Ciddi felsefi bir dayanağı olmayanların, burjuva düşüncelerinin saldırılarına ve burjuva dünya görüşünün yeniden ortaya çıkmasına karşı savaşta hiç bir direnç gösteremeyeceği görüşündeydi. Lenin sırf kendi deneyimlerine dayanarak, Hegel diyalektiğinin incelemesinin materyalist açıdan nasıl örgütlenmesi gerektiğini yazıyordu. Lenin'in Militan Materyalizmin Anlamı Üzerine adlı yazısının ilgili bölümünü aşağıda veriyorum:

Sağlam felsefi temeller olmadan, her zamanki doğası gereği doğa bilimlerinin, her zamanki doğası gereği materyalizmin, burjuva düşüncelerin etkilerine ve burjuva görüşlerin rönesansına karşı savaşta varlıklarını korumalarının mümkün olmadığını anlamak zorundayız. Bu savaşı kazanabilmek ve tam bir zaferle sonuçlandırabilmek için bir doğa bilimcisi, modern bir materyalist olunmalıdır; yani, Marks'ın temsil ettiği materyalizmin bilinçli bir üyesi, bir diyalektik materyalist olmak gerekir. Bu amaç için Marksizmin Bayrağı Altında çalışanların, Marks'ın somut bir biçimde hem Kapital'inde, hem de tarihsel ve politik yazılarında büyük bir başarıyla kullandığı diyalektiğin, Hegel diyalektiğinin, sistematik, materyalist açılardan yönlendirilmiş bir çalışmasını örgütlemelidirler... Marks'ın materyalist biçimde ele aldığı Hegel diyalektiğinin kullanımına dayanarak, bu diyalektiği bütün yönleriyle işleyebiliriz ve işlemeliyiz; Dergimizde Hegel'in en önemli eserlerinden alıntılar yayınlanmalı ve diyalektiğin Marks tarafından kullanılışının örneklemesiyle olduğu gibi, modern tarihin, özellikle de modern emperyalist savaşın ve devrimin bize olağanüstü zengin ölçülerde sunduğu ekonomik ve politik diyalektiğin örneklemeleriyle de bu Hegelci diyalektiği materyalistlerin diline uyarlamalıyız. Bizim görüşümüze göre Marksizmin Bayrağı Altında dergisinin redaktörleri ve çalışanları bir tür ‘Hegel diyalektiğinin materyalist dostları cemiyeti'ni temsil etmelidirler. Modern bir doğa bilimcisi, materyalist biçimde ele alınmış Hegel diyalektiğinde (o yalnızca arasa ve biz bunda ona yardımcı olursak) bazı felsefi sorunlara, doğa bilimlerinin günümüzdeki devrimini ortaya döken ve burjuva modasının duacılarını gericiliğin saflarına oturtan bir dizi yanıtlar bulacaktır.”

Bugün Hegel'in ana eserleri üzerinde çalışan Lenin'in bütün düşünsel sürecini gösteren, onun Hegel incelemesinde diyalektik materyalist yöntemini nasıl kullandığını ve bu incelemelerini nasıl Marks yazılarının derinleştirilmiş incelemeleriyle, en farklı koşullar altında Marksizmi eylem kılavuzu olarak kullanma yeteneğiyle birleştirdiğini gösteren Leninski Sbornik IX. ve XII. ciltler çıkmış bulunuyor.

Ama Lenin, incelemelerini yalnız Hegel ile de sınırlamadı. Örneğin Marks'ın 1 Şubat 1858'de Engels'e yazdığı ve içinde Lassalle'ın Herakleitos FelsefesiEfes'in Karanlığa Gömülmesi adlı kitabını oldukça aşağılayan biçimde eleştirdiği ve bu çalışmayı “öğrenci işi” olarak nitelediği mektubunu da okuyordu. Lenin öncelikle Marks'ın yargısının kısa bir tanımını yapıyor: “Lassalle yalnızca Hegel'i yineliyor, onun yazdığını kopya ediyor, Heraklit'teki bazı bölümler dolayısıyla onu milyonlarca kez sakız gibi ağzına doluyor ve çalışmasını bilgi dolu dengenin inanılmaz kütlesizliğiyle dolduruyor.” Buna rağmen Lenin, Lassalle çalışmasını sürdürüyor, bir çalışma programı yapıyor, dipnotlar alıyor ve sonunda şu sonuca varıyor: “Genel olarak Marks'ın vargısı doğrudur. Lassalle'ın kitabı okunmaya değmez.” Bu çalışma Lenin'in kendisinin Marks'ı daha derinden kavramasını ve onun Lassalle'ın kitabını neden beğenmediğini anlamasını sağlıyordu.

Son olarak Lenin'in Marks üzerine çalışmalarının, onun Marks öğretisini kitlelere tanıtmasının bir başka biçimine işaret etmek istiyorum. Eğer bir kitleye yayıcı, çalışmasını ciddiye alıyorsa, eğer şu ya da bu teorinin asıl varlığının olabildiğince basit, anlaşılır biçimde ortaya konmasını görev edinmişse, bu onun kendisi için de çok verimli olur. Lenin bu çalışmayı olabildiğince ciddiye alıyordu.

İşçiler için yazmaktan başka öğrenmeyi istediğim hiçbir şey yoktur” diyor, sürgünden Plehanov ve Akselrod'a yazdığı bir mektubunda.

Karl Marks'ın öğretisini işçilere kavratmak istiyordu Lenin; onu işçiler için anlaşılır kılmak istiyordu. Önceki yüzyılın ‘90'lı yıllarında İşçi Grupları'nı yönetirken -herşeyden önce Kapital'in I. cildindeki tezleri dinleyicilerinin yaşamlarından örnekler vererek açıklamaya çaba gösteriyordu. Lenin, 1911'de kendisini yükselen devrimci hareket için önder kadroların eğitimine adadığı Longjumeau (Paris'te) Parti Okulu'nda, işçilere politik ekonomi üzerine dersler veriyor, bunu yaparken Marks öğretisinin temellerini alabildiğince basite indirgemeye uğraşıyordu. Pravda'da çıkan makalelerinde, Marks öğretisinin her bir noktasını herkesin kavrayacağı hale getirmeyi deniyordu. 1921 yılında sendikalar üzerine tartışma sürecinde, Lenin kitleye yaymanın en güzel örneğini veriyordu: Yöntemin, bir nesnenin, görünümün incelenmesinde diyalektiğin nasıl kullanılması gerektiğini gösteren en belirgin karakteristiği. Lenin şöyle diyordu:

Bir nesneyi gerçekten tanımak için, onun bütün yanlarını, bütün bağlamlarını ve ‘aracılıklarını' ele almak, incelemek gereklidir. Belki bunu tam anlamıyla hiç bir zaman başaramayacağız, ama evrenselliğin talepleri bizi hatalardan ve donukluklardan koruyacaktır. Bu birincisi. İkinci olarak, diyalektik mantık, nesnenin kendi gelişimi içinde, kendi ‘özdevinimi' (Hegel'in dediği gibi) içinde izlenmesini gerektiriyor. Üçüncüsü ise, nesnenin bütünsel ‘belirlemesine' bütün insana özgü pratik dahil edilmelidir -gerçeğin ölçütü olduğu kadar, nesnenin insanın gereksindiği şeylerle olan ilişkisi için de pratik olarak belirleyici uğrak olarak. Dördüncüsü de, diyalektik mantık, soyut gerçeklerin olmadığını, gerçeğin her zaman somut olduğunu öğretmektedir, Plehanov'un Hegel ile ilgili olarak hep söylediği gibi.”

Bu birkaç satır, Lenin'in her zaman diyalektik materyalizm yöntemini kullanarak ve Marks'ın “öğütlerine kulak vererek” felsefe sorunları üzerine uzun yıllar süren çalışmalardan sonra vardığı sonuçların çekirdeği mahiyetindedir. Bunlar bize, asgari biçimde, görüngülerin incelenmesinde neyin eylem klavuzu olduğunu gösteren bütün önemli şeylere işaret ediyorlar.

Lenin'in Marks'ı çalışma biçimi bize, bizim Lenin'i nasıl çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Onun öğretisi Marks'ın öğretisine sımsıkı bağlarla bağlıdır. O, “gerçeğe dönüşmüş Marksizm'dir”, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Marksizmi'dir.

(Unter dem Banner des Marxismus (Marksizmin Bayrağı Altında) Sayı: 1-2, Mart / Nisan, 1933)