Müzakere Süreci ve 2015 Newroz’u

Müzakere Süreci ve 2015 Newroz’u

28 Şubat tarihinde Dolmabahçe Sarayında İktidar ve Hükümet temsilcilerinin bulunduğu ortamda, HDP Milletvekili ve Müzakere Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder tarafından basına ve kamuoyuna açıklanan, Abdullah Öcalan’ın hazırladığı ve Hükümetin “kabul ettiği” on maddelik müzakere başlıkları ülkenin gündeminde önemli bir yer aldı.

“Kabul ettiği” kelimelerini tırnak içinde yazma gereği hissettik, çünkü, açıklama yapılır yapılmaz devlet ve hükümet yetkilileri tarafından çarpıtılmaya başlandı. Yalçın Akdoğan’ın kafa sallayıp onay vermesi bir anda açıklamanın “ortak açıklama” olarak duyurulmasına sebep oldu. Oysa ki açıklama pek ortak değildi. Açıklanmasına ortak karar verilmiş ve devletin önemli bir mekanında birlikte olunarak açıklanmıştı. Diğer önemli ayrıntı ise on madde ile ilgisi olmayan bir konunun on maddenin önüne çıkarılarak devlet ve hükümet çevreleri tarafından basın açıklamalarında kullanılmasıdır. A. Öcalan’ın, müzakere süreci bu on maddeye temelinde başlar ve gelişirse, PKK’ye kongre toplayıp silahlı mücadeleye son vermesini önerme ifadesi, “Abdullah Öcalan PKK’ye silah bırakma çağrısı yaptı” biçiminde çarpıtılarak yansıtıldı. Hükümet çevreleri basın açıklamasının akabinde hemen bu propagandaya girişti.

Bizce on maddelik müzakere başlıklarının devlet ve hükümet yetkilileri tarafından hiç dillendirilmemesi önemli bir sorun teşkil etmektedir. Onlar, “silah bırakma” noktasında odaklanıp, “silahları biz bıraktırdık” propagandası ile seçimlere gitmek, ardından da “Kürtleri biz dize getirdik” söylemiyle devam etmenin hazırlıklarını yapıyorlar.

On maddelik müzakere başlıkları, eğer ki ele alınacak ve müzakere edilebilecek duruma gelirse, burada devlet ve hükümet kanadının içeriksel olarak çok farklı noktalarda olacağı bugünden kesin bir olgudur. Demokratik bir Anayasa ve toplumun sadece siyasi anlamda değil ekonomik anlamda da toplumsallaştırılması ve demokratikleştirilmesi yönündeki maddeler, eğer kabul edilirse işbirlikçi tekelci burjuvazinin iktidarının sonu olur. Dolayısıyla, biz devlet ve hükümetin kendi iradesi ile bu on başlık konusunda olumlu bir müzakere sürecine girmesini beklemiyoruz. Olsa olsa, süreci uzatmak ve oyalamak amacıyla bu maddelere bugün itiraz edip topyekün red etmiyor olabilirler.

Devlet ve hükümet cephesinde yaklaşım böyleyken, bu gelişmelerin Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye Barış ve Demokrasi Güçleri açısından anlamı nedir ? Birincisi; Kürt Özgürlük Hareketi, kendisini “terörist” olarak niteleyen devleti masaya zorlamış durumdadır. İkincisi; Devlet, Kürt Özgürlük Hareketi’nin müzakere başlıkları için önerilerine, taktiksel ve oyalama amaçlı da olsa, en sonunda “hayır” diyemeyecek duruma gelmiştir. Üçüncüsü; ve en önemlisi, diyaloğun bu aşamaya gelmesi, Kürt özgürlük Hareketi’nin yıllara dayanan silahlı mücadelesinin sonucu ise, bir o kadar da bu mücadele sonucunda son on beş yılda, halkın barışçıl yığın direnişi ile desteklenmesidir. Dördüncüsü; Kürt Özgürlük Hareketine mesafeli duran Türkiye barış, demokrasi ve devrimci güçlerinin, bu süreçler içinde Kürt Özgürlük Hareketinin silahlı, yığınsal direniş ve parlamenter mücadelesi ile dayanışma içine girmesidir. Beşincisi; Tüm bu süreçler ve gelişmeler sonucunda Kürt Özgürlük Hareketinin sadece yığınsal direniş ve parlamenter mücadelesinin değil, silahlı mücadelesinin de halkların nezdinde yasal ve meşru olarak nitelendirilmesinin sağlanmasıdır.

İşte, bu aşama yakalandıktan sonra hiç bir devletin ve hükümetin bu direnç karşısında “direnme” olanağı yoktur. Halklar ve  işbirlikçi tekelci olmayan ulusal, yurtsever toplumsal kesim ve katmanlar nezdinde Kürt Özgürlük Hareketi’nin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi meşrudur. 2015 Genel Seçimleri için hazırlık sürecinde HDP etrafında oluşan farklı toplumsal ve siyasi kesimlerin desteği de gelişen bu olguya bağlı olarak açıklanabilir. Bu kesimlerin içinde, devrimci olmayan, ulusal, yurtsever temsilciler de vardır.

2015 Newroz’unun ayrıcalıklı önemi bu noktada ortaya çıkıyor. Türkiye ve  Türkiye Kürdistan’ının bütün şehirlerinde, bütün halkların ve toplumsal kesimlerin katılımıyla yığınsal olarak kutlanacak olan, 21 Mart’ta ise Diyarbakır / Amed’de doruk noktasına ulaşacak olan bu yılki Newroz kutlamaları, devlet ve hükümete çok önemli mesajlar verecek. Abdullah Öcalan’ın Newroz Mesajı kuşkusuz ki politik olarak çok önem taşıyacak. Ancak, bir o kadar da yığınların mücadele azmini ortaya koymaları devlet ve hükümete verilecek en büyük mesaj olacak. Halklar şöyle diyecek: “Sen bizi oyalamaya kalksan ve müzakere sürecini boşa çıkarmaya çalışsan da biz artık yığınsal halk direnişi niteliğinde bir mücadeleye hazırız. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Abhaz, Gürcü, Roman, tüm halklar, Kürt Özgürlük Hareketi’nin açtığı mücadele yolunda tüm Türkiye’nin demokratikleşmesi ve barışın sağlanması için mücadele edecek güce ulaştık. Silah bırakma noktası artık bizim için teferuattır. İster bırakırız, ister bırakmayız ama direnişimiz o kadar güçlü olacak ki, sen silahtan daha fazla halkların yığınsal direnişi karşısında geri adım atacak ve ezileceksin. Sen oyalamaya kalksan da gerçek mücadele süreci halk yığınlarının iradesi ile sürecek.”  Bu anlamda 2015 Newroz’u bizim nitelememizle “barış ve demokratikleşme süreci” onların tabiri ile “çözüm süreci” ile sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Kürt Özgürlük Hareketi, Ortadoğu’daki gelişmelerden ve savaş ortamından dolayı zaten topyekün silah bırakamayacak durumdadır. Ancak, Türkiye’de yığınsal halk direnişi geliştiği ve sonuç aldığı oranda buna ihtiyaç kalmayacağı da ortadadır. Önemli olan Türkiye’nin tüm halklarının işçi sınıfının rolünün de arttığı bir mücadelede Kürt Özgürlük Hareketi açısından bugüne dek Ulusal Kurtuluş ve Özgürlük merkezli yürüyen mücadelenin, Toplumsal Kurtuluş aşamasına yükseltilmesidir. Önümüzdeki dönem, Türkiye İşçi Sınıfı’nın Devrimci Güçleri ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin bugünden yükselmeye başlayan ortak Toplumsal Kurtuluş mücadelesinin daha ileri noktalara taşınacağı dönem olacaktır. Müzakere Süreci de, 2015 Newroz’u da, 2015 Seçimleri de bu bakış açısı ile değerlendirilmelidir.