Ortadoğu Yanıyor, Çözüm Savaşta Değil Barıştadır! Barış, Emperyalizm Bölgeden Kovulursa Gelecektir.

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 11 Temmuz 2020 Tarihli Açıklaması

Ortadoğu Yanıyor, Çözüm Savaşta Değil Barıştadır! Barış, Emperyalizm Bölgeden Kovulursa Gelecektir.

Emperyalizm, Reel Sosyalizm’in ülkelerinde gerçekleşen karşı-devrimden hemen sonra dünyanın her köşesinde savaş ocaklarını planladı, oluşturdu ve körükledi. 1991 ile 1999 yılları arasında Avrupa’nın göbeğinde Yugoslavya’da çıkarılan iç savaş sürecinde 8 yılda 300 bine yakın insan canını kaybetti, 3 milyondan fazla insan zorunlu olarak göç etti, büyük kentlerden köylere kadar binlerce yerleşim birimi yıkıldı ve Yugoslavya 7 ayrı devlete bölündü.

Yugoslavya savaşı acı sonla bitti, çok geçmeden ABD 11 Eylül’ü bahane ederek Afganistan, Pakistan ve Irak’a saldırdı. 2002 yılından beri Ortadoğu’da bu ülkelerde süren çatışmalarda 2,5 milyon kişinin can verdiği ve yaklaşık 12 milyon kişinin evini yurdunu terk ederek göçe zorlandığı açıklandı. 2011’de başlatılan çatışmalar 2012’de Suriye’de bir iç savaşa evrildi ve daha sonra özellikle Türkiye’nin de dış müdahaleleri ile geçtiğimiz 8 yılda ölenlerin sayısı 500 bini aştı, göç edenlerin sayısı ise 8 milyonu geçti. 25 milyon nüfuslu Yemen’de 2014’de başlatılan iç savaşta 6 yılda 150 binden fazla insan öldü ve 25 milyonluk nüfusun 23 milyonu bugün açlık sınırında yaşamaya zorlanıyor, bulaşıcı hastalıklar ülkede kol geziyor.

Balkanlar ve Ortadoğu’da son 30 yılda emperyalizmin örgütlediği savaşlarda toplam 3,5 milyondan fazla insan öldü ve ölmeye devam ediyor. Afrika, Latin Amerika ve Doğu Avrupa’da yaşanan savaş ve ölümler bu sayılara dahil değildir.

Emperyalizmin savaş makinesi şimdi de Türkiye ile doğrudan bağlantılı olan bölgede, Türkiye’yi de ileri bir karakol olarak öne sürerek Irak ve Suriye’de çatışmaları artırma politikası izliyor. İran ve Lübnan ise sıradaki ülkeler. Türkiye’nin bu çatışma ve savaş ortamında taraf olarak aktif yer alması bu çatışmaların er ya da geç kendi topraklarına da sıçramasına kapı açmaktadır. Diğer yandan Ortadoğu’daki savaş ve çatışmalarda belirleyici bir faktör olan Kürt ulusal sorununun gündemde olması Türkiye açısından ilave bir tehlike yaratmaktadır. Özünde Türkiye, Irak ve Suriye’deki çatışmalara Kürt sorununu bahane ederek müdahil olmakta ve katılmakta, aynı zamanda da Kürt sorununu bahane olarak kullanarak bölgede nüfuzunu artırmayı amaçlamaktadır.

60’lı yılların sonlarından itibaren Ortadoğu’nun kanayan yarası olan Filistin Sorunu’nun hala çözülememiş olması ve ABD öncülüğünde Türkiye dahil tüm saldırgan kapitalist ülkelerin İsrail’in işgalci politikalarının yanında saf tutması bir gerçekken, Kürt halkının, dört parçaya bölünmüş Kürdistan topraklarının özgürlük mücadelesinin yükselmesine karşı yaratılan çatışma ve savaş politikaları Ortadoğu’yu bir yangın yerine çevirmiştir. Buna bir de ABD emperyalizmine karşı görece mesafeli Suriye ve İran gibi devletlerde iktidarları yıkmaya yönelik emperyalist planlar da eklenince bölge pimi çekilmiş bir el bombası misali duruma gelmiştir.

Türkiye’de bir iç savaşın tetiklenmesi için Türk-Kürt çatışmasının ve/veya Alevi-Sünni çatışmasının örgütlenmesi yeterlidir. ABD, AB ve onların savaş örgütleri NATO yıllardır bu konu üzerinde planlar geliştirmekte, CİA, MI6, DGSE ve BND gibi batılı istihbarat örgütleri tüm dikkatler Kürt ulusal sorunu temelinde yürüyen çatışmalara odaklanmışken Alevi-Sünni çatışmasının alt yapısını oluşturmaktadırlar. Bu konuda ciddi hazırlıkları ve planları vardır. Türkiye’de devleti elinde bulunduran işbirlikçi oligarşi bu planların bir parçasıdır, çünkü adı üstünde işbirlikçidir.

Ortadoğu ve Türkiye’de yaratılan bu yangının önüne geçilmesinin tek çıkar yolu ABD emperyalizmi, AB emperyalistleri ve onların savaş örgütleri olan NATO’nun bölgeden sökülüp atılmasıdır. Arap, Ermeni, Kürt, Türk, Pers ve bölgede yaşayan tüm halkların özgür yaşam koşullarını gerçekleştirmelerinin başka yolu yoktur. Bunun için de dört ülke topraklarında stratejik kilit yer tutan Kürt halkının mücadelesi ile Türkiye halklarının ve Arap ile İran halklarının birleşik mücadelesi örülmek zorundadır. Her ülkenin kendi devrimci dinamikleri kendi ülkeleri için demokrasi ve sosyalizm yönünde stratejiler geliştirirken, bölgenin niteliksel yapısına özgün bölgesel işbirlikleri ve ortak mücadelelerin stratejilerini birlikte ele almalıdırlar.

Türkiye Komünist Partisi, kendi politik programatik anlayışı ile Türkiye işçi sınıfının devrimci hareketi ile Kürt halkının devrimci demokratik özgürlük hareketinin birleşik mücadelesini savunurken, Ortadoğu’nun diğer ülkelerindeki Komünist Partileri ve ulusal kurtuluşçu devrimci direniş hareketleri ile stratejik işbirliği ve savaş kardeşliğine büyük değer biçmektedir. Savaş bölge için potansiyel bir tehlike değil sürmekte olan bir olgudur. Bu savaşın Türkiye’nin içine taşınması ise potansiyel bir tehlike olarak vardır. Böyle bir savaşın sorumlusu veya tetikleyicisi MHP destekli AKP-Saray Diktatörlüğü’nün ileri sürdüğü gibi Kürt devrimci demokratik özgürlük hareketi değil, Emperyalizmin kendisi ve Türkiye’deki işbirlikçileridir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tam da kendisidir.

Tedaviyi uygulamak için hastalığı doğru teşhis etmek gerekmektedir. Bu tespitleri yaptığımıza göre, Türkiye’deki gerici faşist diktatörlük yıkılmalı, emperyalizm ülkemizden ve bölgeden kovulmalı, Türkiye ve bölge ülkelerinde kendi dinamiklerine dayalı sosyalizm yönelimli, işçi sınıfının öncülüğünde, anti-emperyalist demokratik halk iktidarları kurulmalıdır. Bunun yolu da birleşik mücadeleden geçmektedir.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
11 Temmuz 2020