SAVAŞA, İŞGALE VE KÜRT HALKININ İMHASINA HAYIR! ASIL DÜŞMAN KENDİ TOPRAKLARIMIZDAKİ BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜDÜR!

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 21 Ocak 2018 Tarihli Açıklaması

SAVAŞA, İŞGALE VE KÜRT HALKININ İMHASINA HAYIR! ASIL DÜŞMAN KENDİ TOPRAKLARIMIZDAKİ BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜDÜR!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 20 Ocak 2018 tarihi, saat 17:00 itibarıyla Suriye Cumhuriyeti ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’na (KSDF) savaş açtı. Bu saldırı Suriye Cumhuriyeti’ne karşı bir işgal hareketi ve KSDF’na, o topraklarda yaşayan ve birlikte yöneterek yeni demokratik bir yaşam kurmaya başlayan, başta Kürtler olmak üzere, Arap, Süryani, Çerkes, Ermeni, Türkmen halklarına karşı bir imha harekatıdır. Afrin ile başlayan ve Minbiç’e uzanacağı ilan edilen saldırı özünde tüm KSDF’nu hedef almaktadır.

Türkiye Komünist Partisi - TKP, TC’nin bu savaşına tamamıyla karşı çıkmakta, Türkiye işçi sınıfını, tüm emekçi halklarını bu savaşa karşı direniş geliştirmeye çağırmaktadır. Bu savaş kirli bir savaştır. Paralı askerlerle yürütülen bir savaştır. IŞİD ve benzeri şeriatçı çetelerin ÖSO markası adı altında alana sürülerek başlatılan bir savaştır. TSK, karadan düzenli ordusu ile sınırı geçmeyi göze alamamış, jet uçakları ile havadan Afrin’e sivil halkın üzerine bomba yağdırmış, karadan karaya roketler kullanmış ve şeriatçı ÖSO çetelerini sınır ötesine taşımıştır. İkinci gün Özel Kuvvetler adı altında Suriye ve KSDF topraklarına girdiği söylenen güçler ise para verilerek toplanmış MHP, BBP, AKP mensubu paralı faşist çetelerdir.

Rusya Federasyonu’na “İkinci Mavi Akım” ve “Savaş Sanayii” konusunda milyarlık tavizler verilerek Rusya’nın sessiz kalması sağlanmış, ABD ile de bu konuda mutabakat sağlanmıştır. Özünde ABD’nin YPG Güçleri’ne 30.000 kişilik Sınır Koruma Birliği kurulması bahane edilerek başlatılan bu saldırı ABD’ye tepki gibi propaganda edilmişse de, bu propagandanın gerçekle alakası yoktur. ABD kenara çekilmiş izlemektedir. Bu saldırı ABD ve NATO üyesi ana ülkeler ile görüş birliği temelinde kararlaştırılmış ve başlatılmıştır.

Bu saldırı, işgal ve imha harekatı çok gelişmelere gebedir. Gerek işgal edilmeye çalışılan bölgede, gerekse de Türkiye topraklarında bu saldırının karşı etkisinin hissedilmeyeceğini kimse beklememelidir. Saray Rejimi, ülke içinde ve dışında ciddi kan dökülmesini göze alarak bu kararı vermiştir. Çünkü başka çaresi kalmamıştır. Ekonomik, politik ve sosyal olarak çöküş içinde olan bir Rejim ancak savaş yöntemini devreye sokarak, etkisi altındaki kitleleri bir süre daha “Vatan Millet Sakarya” nutukları ile ve dini hassasiyetlerini kötüye kullanarak ömrünü uzatabilir. 2019 Yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bu savaş ile ve ülkede yaratacağı hezeyan ile kazanmayı hedeflemektedir.

Eğer bu savaş, aslında çözülen ve çökmek üzere olan bir rejimin ömrünü uzatmak için tezgahlanıyorsa, bu ülkenin tüm demokratik, devrimci ve sosyalist güçleri, bu rejimin ömrünü kısaltmak, yıkmak için harekete geçmelidir. Egemen sınıflar bu gerçeği bildikleri için sermaye kuruluşlarından sözde sosyal demokratlarına kadar burjuvazinin siyasi ve toplumsal merkezlerinin tümü olarak bu kirli savaşa destek veriyorlar. Bu savaş Türkiye’nin işbirlikçi tekelci burjuvazisinin, işbirlikçi oligarşik devletin savaşıdır. ABD ve F.Almanya emperyalistleri ile de bu konuda hiç bir sorun ve çelişkileri yoktur.

Daha önce çeşitli açıklamalarımızda bu gidişata dikkat çekmiş ve rejimin kendi çöküşünü engellemek için bu yollara baş vuracağı konusunda tüm barış ve demokrasi güçlerini uyarmıştık.

AKP-Saray Rejimi, önce Avrasyacı Kemalist paşalar, ardından da bir süre önce Amerikancı-NATO’cu Kemalist paşalar ile uzlaşarak TC Devleti’nin bir bütün olarak yönlendirmesine girmiştir. Devlet Erdoğan’ın devleti değildir. Bildiğimiz 1923’den beri 95 yıldır bu ülkeyi yöneten devlettir. Erdoğan bu devletle anlaşarak görevde kalabilmiştir. Aynı devlet ona “Devlet Başkanı” ünvanını kullanmasına izin vermemiş “Cumhurbaşkanı” olarak kalabilirsin demiştir. “FETÖ” adı altında ürettikleri ejderha bildiğimiz ABD’nin, CIA’nın, NATO’nun ülkemizdeki temsilcilerinden bir kesimi olan Fethullah Çetesi’dir. Bunlar halen görevdedir ve halen aynı desteklere sahiptirler. TC Devleti ve Saray Rejimi de aynı güçlerin denetiminde ve yönlendirmesindedir. Sadece, Fethullahçıların tek başlarına hareket etmeleri ve diğer güçlerin tümünden fazla güçlenmelerinin önü alınmaya çalışılmaktadır. AKP ile Fethullah Çetesi organik olarak birlikte gelişmiştir. Ürettikleri senaryoların tümü safsatadır.

Partimizin kurucu Genel Başkanı Mustafa Suphi’ler gibi, aynı dönemde, kendi ülkesinin burjuvazisi tarafından katledilen Almanya Komünist Partisi kurucusu Karl Liebknecht 1915 yılında emperyalist Almanya, emperyalist İtalya’ya savaş açtığında “Ana düşman kendi ülkemizdedir!” demiştir. “Alman halkının ana düşmanı bu topraklardadır; Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi ve Alman gizli diplomasisidir” olarak da açıklamıştır. Bu söylemi ile o dönemde Almanya’daki burjuva diktatörlüğünün yanında yer alan reformist “sosyal demokrat”ları ve “sol” adına en keskin söylemleri geliştirip bu savaşta Alman devletinin yanında durmayı savunan güçleri hedef almıştır.

Ülkemizde de bugünkü tablo farklı değildir. Adına devrimci, sosyalist hatta “komünist” diyen birçok grup ve küme, TC Devleti’nin saldırısı karşısında çok şey söylüyor gibi gözüküp hiç bir şey söylememektedirler. Burjuva basınında çıkan güncel haberleri tekrarlayıp kendilerini korumakta, aynı zamanda TC Devleti ile karşı karşıya gelmemeye çalışmaktadırlar. Partimizin taklitçilerinin ve her konuda bilgi sahibi olduğu sanan, keskin söylemlerle ortaya çıkan bozguncuların var oldukları tek alan olan sosyal medya yayınlarını izlerseniz, TC Devleti’nin yıkılması ve bu savaşın asıl nedeninin ortadan kaldırılması gereği üzerine tek bir cümle bulamazsınız. Ak koyun ile kara koyun işte böyle zamanlarda kendini göstermektedir. Komünistler hiç bir zaman burjuvazinin devleti ile karşı karşıya gelmekten çekinmezler. Geri adım atmazlar. Ödenecek bedel varsa öderler.

Şimdi bütün silahların ve güçlerin sınıf düşmanımız olan halklarımızın asıl düşmanına yönelmesi gerekmektedir. Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile, Kürt devrimci-demokratik özgürlük güçlerinin, en geniş devrimci, demokratik ve sosyalist güçler ile birlikte TC Devleti’nin savaş, işgal ve imha politikalarına karşı fiili mücadeleyi yükseltmeleri gerekmektedir. Namuslu, dürüst dindarların, devrimci demokrat kemalistlerin, anti-kapitalizm ve anti-emperyalizm temelinde bu mücadeleye katılmaları ve AKP, MHP, CHP koalisyonunun maskesini kendi tabanlarında indirmelerinin önemi her zamankinden daha fazladır.

Paralı askerlerle ve çetecilerle yürütülen bu savaş Türkiye halklarının savaşı değildir, ırkçı, milliyetçi, gerici burjuvazinin savaşıdır.  Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Çerkes halkları Türk halkının kardeş halklarıdır. Onların kendi topraklarında imha edilmelerine göz yummayalım, engel olalım. Okları bütün kötülüklerin anası 95 yıldır Anadolu halklarını, tertemiz inanca sahip müslümanlarını, alevilerini,  işçi sınıfını, ilericilerini, demokratlarını, devrimcilerini, sosyalistlerini, komünistlerini ezmeye çalışan TC Devletine, sınıf düşmanımız ABD, NATO işbirlikçisi tekelci burjuvaziye yöneltelim.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
21 Ocak 2018