TKP Tarihinde Mücadele Eden İki Çizgi: Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü Çizgisi

TKP Tarihinde Mücadele Eden İki Çizgi: Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü Çizgisi

Parti Tarihinden

“Denilebilir ki, ta baştan beri partimiz TKP’de iki çizgi hep savaşagelmiştir. Mustafa Suphi’nin Marksist-Leninist çizgisiyle, Şefik Hüsnü’nün küçük burjuva Kemalist çizgisi. Yeni kuşakların TKP tarihindeki bu iki çizgiyi çok iyi anlamaları gerekiyor. Çünkü bugün hala süren dağınıklığın temelinde bu iki çizginin kavranamaması yatmaktadır.

 

Esasında bu iki çizginin kavgası Şefik Hüsnü’nün Bakü’ye I.Kongre’ye gitmemesiyle ve Ankara’daki II.Kongre’ye katılmamasıyla devam etti. 1922’de Ankara’da partinin yasaklanması ve çalışmaların İstanbul’a kaymasıyla Şefik Hüsnü ve çizgisi partiye yavaş yavaş egemen oldu. 1923’den 1973’e kadar 50 sene boyunca ana hatlarıyla partiye egemen olan çizgi Şefik Hüsnü’nün ideolojik ve politik çizgisidir. 1973 Atılımı ile Şefik Hüsnü anlayışına kesin olarak son verilmiştir. 1983’de V.Kongre’de Nabi Yağcı ile birlikte partiye yeniden egemen olan yine Şefik Hüsnü çizgisi olmuştur.

 

İdeolojik ve politik olarak Şefik Hüsnü’nün çizgisi, görüşleri burjuva sosyalizmidir, Jean Jaures’ciliktir, küçük burjuva uzlaşmacı, Kemalist milliyetçi anlayıştır. Kemalizmi partiye dayatan Şefik Hüsnü’dür. O, yalnız Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir gibi kaşarlanmış Kemalistleri değil, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli gibi Kemalist milliyetçileri, Vedat Türkali, Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar gibi küçük burjuva sosyalist aydınları partiye musallat edendir.

Şefik Hüsnü, örgütsel olarak yeni türden Leninist parti anlayışından uzaktır. İşçi sınıfı, köylü ve emekçi yığınlar arasında değil, aydınlar arasında parti çalışma ve örgütlenmesini öne alan Şefik Hüsnü’dür. Aydınlar arasında çalışma, onların Marksizm-Leninizm temelinde partiye kazanılması çok önemlidir, ama onların bir kulübe alınır gibi gelişigüzel partiye alınması yanlıştır. Şefik Hüsnü üyelik normlarını çiğnemiştir. İttifak kurmakla, cephe kurmakla parti örgütü kurmayı birbirine karıştırmıştır. Marksizm-Leninizm’e karşı olan, ilerici, demokrat, yurtseverlerle, Kemalistlerle, kendine sosyalist diyenlerle parti saflarını doldurmuştur. Türkiyeli komünistlerin çoğu hala bugün bu anlayışın altında, legalizm batağında çırpınmaktadır. Oysa parti üyeliği temel bir sorundur. Marksist-Leninist ilkeleri kabul etmek, bir parti birimine üye olmak, orada parti görevlerini yerine getirmek, aktif çalışmak, aidat ödemek esastır.

Şefik Hüsnü’nün kendisini, parti saflarına doldurduğu Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir’den, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar’a kadar küçük burjuvalar partiye büyük zararlar vermekle kalmamış, partiden temizlenmeleri de sorun yaratmıştır. Bunlar, özellikle anti-emperyalist, yurtsever ve devrimci olan geniş bir gençlik yığınının kemalizmi aşıp, Marksist-Leninist temelde partiyle buluşmalarını engellediler. Bunu yaparken de parti üyeliği biletlerini mavi boncuk gibi çevrelerine dağıttılar. Bunlar bugün Nabi Yağcı’nın yaptığı gibi, parti üyeliklerini ve MK üyeliklerini kullanma sahtekarlığını elden bırakmadılar.

Partiyi yeniden ayağa kaldırırken Şefik Hüsnü çizgisinin mutlak yenilmesi ve Mustafa Suphi’den, Nazım Hikmet’ten, İ.Bilen’den gelen Marksçı-Leninci çizginin anlaşılması, benimsenmesi, ulusal sorunda Marksist-Leninist temelde politik ve ideolojik berraklığı gerektirmektedir.”