Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde olağanüstü bir gün yaşamıştır. “Yurtta Sulh Konseyi” imzasıyla yayınlanan bildiride özellikle Cumhurbaşkanı ve Hükümet Yetkililerinin “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içerisinde oldukları” tespiti yapılmış, hedefe konulan kurum ve kişiler yolsuzluk, hırsızlık ile suçlanmış, hukukun ayaklar altına alındığı, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırıldığı, ülkenin içeride ve dışarıda itibarının yok edildiği, din, mezhep ve etnik çatışmaların kızıştırıldığı tespit edilmiş,
Türkiye Komünist Partisi, likidasyon sürecini aştıktan sonra zorlu bir kadro çalışması ile gücü ve olanakları çerçevesinde ülkede toplumsal yaşamın mümkün olan her alanında, farklı biçimlerde, çalışmalarını örgütlü olarak yürütme yoluna girmişti. Bugün gelinen noktada tüm bu çalışmalar etkili olmaya başlamıştır.
AKP-SARAY Rejiminin miadı dolmuştur. Bütün dış ve iç politika yönelimleri, söylemleri bunun işaretleridir. 2013 Haziran Gezi Direnişi bu sürecin dışa vurmasının başlangıcı olmuştur. Rejim, o tarihten itibaren uzatmaları oynamaktadır.
Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi 6 Mayıs 2016 tarihli açıklamasında şu önemli tespiti yapmıştı: “Devlet güçleri bir araya gelmiştir ve tek vücut olarak davranmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi de devletin bu stratejisi karşısında yeni bir aşamaya yükselmiştir. KÖH teknolojik ve stratejik olarak politik anlamda yeni nitelikte bir sürece yönelmek zorundadır. Bu da AKP ve Saray rejiminin yıkılmasıdır.
Komünistler hakkında karşı propaganda yapanlar en çok üç noktaya vurgu yaparlar. Birincisi; “Servet düşmanı”, İkincisi; “Terörist”, Üçüncüsü; “Totaliter devletten yana”. Bu yakıştırmalar sadece karşı propaganda amaçlıdır. Tersten ifade biçimi ile, gerçekleri “bardağın boş kalan kısmı” temelinde, kendi bakış açıları ile açıklayarak, yoksul emekçi ve sömürülen işçileri kendi görüşleri ile etkilemeye çalışırlar.
Komünist partilerinde bir gelenek vardır. Gençlik örgütlenmesini partinin yedek gücü (rezervi) olarak nitelerler. Yani, gelecekte partinin militanları, kadroları, yönetici adayları.
Partimiz henüz 2011 Genel Seçimleri’nin ön gününde ülkede bir rejim krizinin gündeme geleceğini değerlendirmişti. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın “icraat” sürecini üç döneme ayırıp, seçim propagandalarında “ustalık dönemine” vurgu yapmasını gelişecek olan bir rejim krizinin ayak sesleri olarak nitelendirmişti.
1 Mayıs 2016’yı hep birlikte yaşadık. Şu tespiti yaparak başlayalım. Bu yıl 1 Mayıs’ın tüm ülkede, yüzden fazla merkezde yığınsal olarak kutlanması sadece niceliksel anlamda değil, niteliksel anlamda da önemli bir olgudur.
Güncel anlamda sendikal hareket içinde önemli deneyler yaşıyoruz. Komünistlerin sendikalarda çalışmaları üzerine bir takım ilkeleri hatırlamadan önce hatırlamak için, Türkiye’de sendikal hareketin durumu ile ilgili tabloya bir göz atmamız gereklidir.