99. Yaşında TKP’li Olmak Ne Anlama Geliyor

99. Yaşında TKP’li Olmak Ne Anlama Geliyor

Türkiye Komünist Partisi, tarihi boyunca bünyesinde değişik kuşaklar yaratmıştır. İlk kuşak Mustafa Suphi ve yoldaşlarının kuşağıdır. İkinci kuşak Bilen yoldaşların, Nazım Hikmetlerin kuşağıdır. Üçüncü kuşak Deniz yoldaşların kuşağıdır. Dördüncü kuşak Tayfun Benol yoldaşların kuşağıdır. Beşinci kuşak ise son 15 yıldır partimizle buluşan genç kuşaktır. Ve bütün bu kuşaklar birlikte Türkiye Komünist Partisiyiz.

Günümüzde güncel görev üçüncü ve dördüncü kuşaktan hayatta olan ve hala partimizin idelerine sahip çıkan yoldaşların beşinci kuşaktan yoldaşlara destek olmaları, onların altıncı kuşağı, yani günümüzde yeni politikleşen gençliği parti politikalarına ve partiye kazanma görevidir. Bu görev zor bir görevdir, ancak bir o kadar da anlamlı ve yakıcıdır. En zayıf kuşağımız maalesef beşinci kuşağımızdır. Ama aynı zamanda çok değerli bir kuşağımızdır. Çünkü, dünyada sosyalizm ve komünizm idelerinin geçici olarak yenilgisinden sonra örgütlenen bir kuşaktır. Marksizm-Leninizm adına birçok sulandırılmış ve çarpıtılmış düşüncelerin ortaya atıldığı dönemdir. Bir anlamda geçici olarak yenilmiş bir orduya katılma dönemidir. Bu kolay değildir. Onun için değerlidir.

Geçmişten çok ders çıkardık. Halen de tartışmaya devam ediyoruz. Fakat partimizin yeni program taslağında da olgunlaştırmaya çalıştığımız gibi temel ilkelerimizden taviz vermiyoruz. Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerinden ve öğretiden milim ayrılmıyoruz. Eğer ayrılırsak biz, biz olamayız.

Türkiye de eski Türkiye değil. 20’lerdeki, 30’lardaki, 50’lerdeki, 60 ve 70’lerdeki Türkiye artık yok. 12 Eylül 1980 askersel faşist devirmesi ile ülkede burjuvazi açısından köklü dünüşümler yaratıldı. Neo-liberal bir ekonomik ve politik düzen adım adım oturtuldu. Ülke talan edildi ama aynı zamanda toplumun dokularında sınıf mücadelesini zorlaştırıcı önlemler yaratıldı. İşçi ve emekçiler, hatta köylüler her dayatılana boyun eğmek zorunda kalan modern köleler haline getirildiler. Kapitalist tüketim toplumu yurttaşlara sevdirilmeye çalışıldı. Korkunç bir pazar ve tüketim olanağı yaratıldı. Bunun altyapısı oluşturulurken ülkede finans siteminin yeniden örgütlenmesi gerçekleştirildi. Kredi kartı ve bilumum kredi seçenekleri ile işçiler, emekçiler ve yoksullar modern ücretli köleler haline getirildi. Bunlar da yeni zorluklarımız.

Tüm bu değişimlere rağmen uzlaşmaz sınıf çelişkilerinde bir değişim olmamıştır. Tam tersine bu uzlaşmaz çelişki daha da keskinleşmiştir. Fakat işbirlikçi oligarşi yarattığı yeni yöntemler ile bu çelişkinin sınıf nezdinde hissedilmesini engelleme konusunda geçici çözümler üretmiştir. Bunu aşmanın yolu sınıf bilincinin geliştirilmesidir. Ancak bu görevi yerine getirmek için de varolanların üzerine yeni deneylerin yaratılmasının gerekliliğini görüyoruz. Gerek bilimsel teknolojik gelişmenin etkileri, gerek neo-liberal sistemin yarattığı yeni koşullar, gerekse de uluslararası alanda Sosyalist Sistemin olmadığı koşullarda görevlerimizi yaşama geçirme zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Adına ne denirse densin yaratılan bu neo-liberal sistem kapitalizm emperyalizm aşamasında geliştirdiği bir biçimdir. Sınıf mücadelesini köreltmek ve yaşamını uzatmak için ürettiği bir biçimdir. Bir yandan bunun getirdiği zorlukları aşmaya, diğer yandan da umutsuzluğa kapılmamak durumundayız. Türkiye eski Türkiye değil derken bu soruna değinmek istedik.

Diğer taraftan şu gerçeği de görmek lazım. Kapitalist emperyalist sistemin yarattığı bu biçim koskoca bir balondur. Bu balon sürekli şişirilmektedir ve bir gün çok büyük bir etkiyle patlayacaktır. Patlamaması mümkün değildir. Ancak biz kollarımızı bağdaştırıp o günleri bekleyecek durumda değiliz. Tam tersi, yeni koşulların getirdiği bütün zorluklara rağmen balonun patlayacağı döneme hazırlanmamız gerekiyor. Daha zor örgütleneceğiz ama çelik gibi bir yapı olacağız.

Eğer bu gerçekleri olumsuz dahi olsa görüp, dillendirip, değerlendirmezsek, bu zorluklara karşı önlem de alamayız, diri kalamayız, örgütlenemeyiz ve güçlenemeyiz. Bugünün koşullarında, bugünün ölçüleri içinde yapabileceğimizin en iyisini ve doğrusunu yapacağız.

Günümüzde popülist görüşler ve örgütlenmeler rağbette. Ama baktığımızda içleri boş. Yani o da bir balon. Özellikle 90’larda Reel Sosyalizm Ülkelerinde yaşanan karşı-devrim sonrası popülizm hızla yayıldı. Bu politik akımları yakından izleyen her göz ise bu tür örgütlenmelerin içinde kalıcı ve sürekli üye yapıları oluşmadığını göreceklerdir. Sürekli bir sirkülasyon hali içindeler ve bu sirkülasyon yüzbinlerin, belki de milyonların a-politizasyonunu tetikliyor. Maalesef bu emareyi adına sol, sosyalist ve komünist diyen kimi örgütlenmelerde de izliyoruz. Bu gerçek sınıf hareketinin ve devrimci örgütlenmelerin likidasyonunun devamından başka bir şey değildir. Onun için Marksizm-Leninizm’in ilkelerine sıkı sıkıya bağlı Leninci tipte bir komünist partisinin önemi belki dünden daha fazladır. Türkiye Komünist Partisi bu gerçeğin farkında olarak bugünün zorluklarının aşılacağını ve yarının kazananı olacağının bilincindedir.

***

Bu bir temenni değildir, görev tarifidir. Ve bu görev tarifinin de gereklilikleri vardır. Bunları biraz açmak istiyoruz.

Birincisi; Çok okumak, teorik ve politik düzeyimizi geliştirmek, eğitimler düzenlemek zorundayız. Bir yandan Dünya Komünist Hareketi’nin, Türkiye Komünist Partisi’nin tarihini öğrenmek ve özümsemek zorundayız. Genel anlamda Türkiye Devrimci Hareketi’nin tarihini öğrenmek ve değerlendirmek durumundayız. Marksizm-Leninizm’in klasiklerini okumalıyız. Ancak klasikler roman okur gibi okunmaz. Ders çalışır gibi okuyup çalışacağız ve yazıldıkları dönemin politik ekonomik koşullarını da öğrenerek o bağlamda değerlendireceğiz. Diğer yandan klasiklerde deneyler sonucunda ilkeler temeline yükselen düşüncelerin farkına varacağız. Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in özellikle eser olarak ele aldıkları klasiklerin yanısıra, onların tüm yapıtlarında bir dizi, zamanında yapılan toplantı konuşmaları, gazete makaleleri ve tartışmalar ile mektuplar da vardır. Bu yazılar dönemin günlük sorunları içinde zaman ve mekan koşullarında kağıda dökülmüşlerdir. Onların içinde dahi daha sonra teori katına yükselmiş görüşler mevcuttur. Bunları seçmeyi ve özümsemeyi önereceğiz.

İkincisi; Tarih ve Teori çalışmalarımızı her zaman günümüzün gelişmeleri ile ele alacağız. Güncel politikaları da Marksist-Leninist ilkeler temelinde değerlendirme pratiği kazanacağız. Ancak günlük politik çalışmalarımızda anlaşılır halde ifade edebilmemiz için çok derin teorik gerçekleri günlük politik değerlendirmelerimiz ışığında herkesin anlayacağı bir ifade diline tercüme edeceğiz. Bu yeteneği kazanmak ve uygulamak zorundayız.

Üçüncüsü; Ve belki de en başta yapmamız gereken Marksist Felsefe konusunda kendimizi geliştirmeliyiz. Marksist Felsefe, dünya görüşümüz açısından yöntem açısından çok belirleyici bir yer tutmaktadır. Marksist Felsefeyi özümsememiş bir kadro, burjuva basınında yayılan haberleri kendi başına Marksist-Leninist açıdan yorumlayamaz. Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm’in içeriği bizlerin algı, değerlendirme ve yorum yeteneğimizin temelini oluşturmak durumundadır. Bu yeteneğin bir alışkanlık ve doğallık haline gelmesi sadece okumak değil aynı zamanda okuduklarımızı güncel politika ile uyumlaştırma becerisine bağlıdır. Bu da bir idman meselesidir.

Dördüncüsü; Okumak, öğrenmek için çok büyük önem taşırken, okumanın sahada pratik mücadele ile birleştirilmemesi öğrenim sürecini eksik bırakır. Eksik bırakır tespiti ise bu gerekliliği açıklamakta yetersiz kalır. Kadroların kendilerini sınayacakları, öğrendiklerini değerlendirecekleri alan pratik saha çalışmasıdır. Pratik saha çalışması da bir eğitimdir. Okuyarak öğrendiklerimizi sınayacağımız bir alan olmasının ötesinde sınıf içinde, gençlik ve kadınlar içinde, halk içinde kurduğumuz ilişkiler ve girdiğimiz diyaloglar ile eğitimimizi tamamlayıcı bir rol oynar. Ve hiç bir zaman unutmamalıyız ki kitleler ile buluşmayan düşünceler hiç bir etki sağlamaz. Düşüncelerimizi kitlelerle buluşturmak da bizlerin görevidir. Düşünceler kitleler ile buluştuğunda maddi bir güce dönüşür.

***

Parti stajı 10,20,30,40 yıllara dayanan yoldaşlarımızın yeni kuşaklar nezdinde belirleyici önemde görevleri vardır. Örnek olmak, destek olmak, öğretici olmak ve sabırlı olmak zorundayız. Bu yolu seçen genç yoldaşlarımız bizlerden çok destek bekliyorlar. Ancak unutmayalım ki, bu genç yoldaşlarımız bizden çok daha farklı koşullarda yetiştiler. Bilim ve tekniğin yeni olarak sunduğu birçok olanağı bizlerden daha başarılı kullanıyor ve değerlendiriyorlar. Çok okuyorlar ve araştırıyorlar. Bizlerin de genç yoldaşlarımızdan öğreneceğimiz birçok konu vardır. On yıllara dayanan parti stajımız bize genç yoldaşlarımız karşısında görevler yüklerken, bu gerçek bizim “akıl öğretir” konumda olmamız gerektiği anlamına gelmemektedir. Hele geçmiş mücadeleler içinde yaşadığımız anılar her zaman genç yoldaşlar için ilgi ile dinlenen konular olmuyor. Bu konuda ayarı iyi tutmamız gerekmektedir. Unutmayalım ki, genç yoldaşlarımız da kısa ama yoğun ve yeni koşullardaki mücadele süreçlerinde ciddi deneyler biriktirmiş durumdadırlar.

Genç yoldaşlarımıza güvenmeli, önlerini açmalı ve onlara görev yapma olanağı sağlamalıyız. Alınan kararlarda muhakkak genç yoldaşlarımızın önerilerini dikkate almalıyız. Önerileri ve düşünceleri dikkate alınması, onların sonuçta varılacak kararların pratikte yaşama geçirilmesi konusunda daha fazla çaba sarfedeceklerdir. Çünkü kendilerinin doğrudan katkıda bulundukları kararları uygulayacaklardır.

***

Türkiye Komünist Partisi, Türkiye’nin en eski ama aynı zamanda en genç partisidir. Bu tespit boş bir tespit değildir, 99.yılımızda bize yeni görevler yüklüyor. Bunların bir kısmına değindik. Seksenli yılların sonunda ve doksanlı yılların başında tahribatı çok büyük olan likidasyon döneminden sonra bugün bu konuları ele alabilecek düzeye gelebilmemiz parti çalışmalarında zor bir eşiği aştığımıza işaret etmektedir. Ancak bu aşamaya gelmemiz bizleri rahatlatmamalı. Şimdi farklı bir nitelikte de olsa çok daha yoğun bir gündem ve pratik ile karşı karşıyayız. Bu dönemin görevlerini başarıyla tamamlamak için gereken koşulların yaratılması da yine bizim gündemimizdedir. Parti örgütlerimiz ve yoldaşlarımız bu edinimleri yerine getirmek için yoğun bir çalışma içindeler.

99.yılında TKP’li olmak hepimize yeni görevler yüklüyor. Ama aynı zamanda bizler için bir gurur kaynağı oluyor. Partimizin başta işçi sınıfı olmak üzere yığınlar içinde kök salması uğruna yürütülen çalışmaların her gün yeni kazanımlar ile ilerlemesi küçümsenmemelidir. Belki henüz istediğimiz düzeye gelemedik, hatta hiç bir zaman başardıklarımız ile yetinmeyeceğiz ama yaşananları anımsadığımızda gelinen durumu doğru değerlendirmek gerekmektedir.

Partimiz ne kadar yeni mevziiler kazanır, çalışmalarını ilerletirse, bir o kadar da düşmanın müdahaleleri artacaktır. TKP’nin her zaman sınıf düşmanımızın ve onların güvenlik güçlerinin dikkat merkezinde olduğunu ve bundan sonra da olacağını aklımızdan hiç bir zaman çıkarmamalıyız. Onun için yasal çalışma olanaklarını sonuna kadar değerlendireceğiz ancak örgütlerimizin güvenliğini ve sürekliliğini korumak için konspirasyon kurallarına titizlikle uymak zorundayız. “Gerektiği kadar illegal, mümkün olduğu kadar legal” söylemini aklımızdan çıkarmamalıyız.

Özellikle legalizmin bir hastalık düzeyinde salgın hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Mücadeleye yeni atılan birçok genç yoldaş bu hastalığın etkisinde yetiştiler. Diğer yandan yıllarını zindanlarda veya sürgünlerde geçirmiş birçok eski yoldaşımız da ülkedeki bu legalizm salgınının etkisinde konspirasyon ve güvenlik kurallarını geçmişe dair anılar olarak değerlendiriyor olabilirler. Konspirasyon ve güvenlik bir nostalji malzemesi değil, güncel ve reeldir. Unutmayalım ki partimiz 99 yıldır düşman ateşleri altında savaşmaktadır.

Konspirasyonun en uygun yöntemi yığınlar arasında olmak ve farkedilmemektir. Günümüz teknik takip sistemleri 70’li ve 80’li yılların çok ötesinde. Bunlardan korunmak için devrimci uyanıklığı elden bırakmamak bazen yetmiyor. Konspirasyon yöntemlerimizi de yeni teknik takip sitemlerine göre uyarlıyor ve uyguluyoruz. Tüm yoldaşlarımızın ve parti örgütlerimizin bu kurallara hassasiyetle uyması gerekiyor.

***

10 Eylül 2019 tarihinde partimiz 99. kuruluş yıl dönümünü karşılıyor ve aynı zamanda 100. yılından gün almaktadır. 10 Eylül 2019 ile 10 Eylül 2020 arası 100. savaş yılımızdır. Bu yılı çok iyi değerlendireceğiz ve 10 Eylül 2020’ye gelindiğinde bütün bir yıl gerçekleştirdiklerimizin değerlendirmesini yapmayı amaçlıyoruz.

Bu derece somut ve aktif bir 100.yıl çalışması planladık. 10 Ekim 2019 tarihi ile 29 Ocak 2020 arasında icra edeceğimiz “Kadri Erol Yoldaş IV. Komünist Hamlesi” bu sürecin ilk aşamasını ifade edecektir. Bu dönemi verimli değerlendirme kararlılığındayız. TKP’nin kim ve ne olduğunu, bu adı kirleterek kullananların gerçek yüzlerini 100.yılımız içinde daha belirgin ortaya koymanın çalışmasını gerçekleştirmeliyiz. Onlara bu adı taşıyamayacakları ve heveslerinden vaz geçecekleri pratikler yaşatmalıyız. Binlerce gencin sahte yapılar içinde telef olmasının önüne geçmek ve doğru adreste biraraya gelmelerini sağlamak 100. yılımızda aşama kaydetmemiz gereken bir görevdir. Bu bilinç ve kararlılıkla "100.Yılında Daha Güçlü TKP!” belgisinin ışığında tüm parti örgütlerimizi ve yoldaşlarımızı göreve çağırıyoruz.