Saldırgan ve işgalci TC güçleri, sözleşmeli erlerden, uzman çavuş ve başçavuşlardan, paralı JÖH, PÖH, HÖH çapulcularından, Köy Korucuları adı altındaki beslemeleri ve IŞİD ile El Kaide’den devşirme çeteciler ile Afrin’e gireceğini, oradan da Minbiç ve Şengal’e devam edeceklerini ilan ettiler.
Savaş basınının TV’lerinin Ana Haber Bültenleri ise başka bir gerçeği yansıtıyor. “Savaş muhabirleri” açık veriyorlar ve şöyle diyorlar: “Sayın izleyiciler gördüğünüz gibi Türk Skorsky helikopterlerimiz şimdi üzerimizden sınır hatımızdan geçiyor” veya “Obüs roketleri sınır ötesindeki düşman mevziilerini dövüyor”. Bu yalanın açık itirafıdır.
Üç saatte Afrin’e ulaşacaklarını ilan edenler aradan geçen zamana rağmen ilerleme kaydedemiyorlar. Etmeleri de mümkün değildir. Onlar ancak Afrin’de gömülürler. Ancak en kötü sınavı Türkiye’nin ulusalcı, kemalist “Solu” vermiş durumda. Ulusalcılığın milliyetçi etkileri ile bu işgalin Kürt halkına yönelik olduğunu görüp söyleyemeseler dahi, rahatlıkla Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik bir işgal hareketi olarak kesin karşı tavır almaları mümkünken bunu bile yapamayacaklarını ispat etmiş oldular.
CHP’sinden, SİP/KP’sine, Halkevleri’nden, ÖDP’sine, TKH’sına, 1920’sine kadar bilumum çevre TC devletinin stratejik politikaları etrafında sessizce ve korkakça kenetlenmişlerdir. Ses çıkarmadan sadece başkalarının yorumlarını tekrarlayıp durumu idare etmeye çalışan keskin örgütsüz “solcularımız” da bu korkak tavırları ile TKP politikalarına ve Marksizm-Leninizm’e ne kadar uzak durduklarını ortaya koymuşlardır.
TKP, Türkiye işçi sınıfını, ezilen yoksul emekçi halklarını, köylülerini, genç ve kadınlarını, aydınlarını ve sanatçılarını Ankara’daki faşist oligarşik devlet erkine karşı devrimci mücadeleyi güçlendirmeye, safları sıklaştırmaya çağırmaktadır. Düşman Ankara’dadır. Afrin ise onlara mezar olacaktır.