Gerçekleştirilen Mahalli İdare Seçimleri ülke siyasetinde bir alt üst oluşa neden olmuştur. AKP-Saray iktidarı on yedi yıllık sürecin bir yerinde ciddi bir sarsılma ile karşı karşıyadır. Bu bir ilk değil. Ancak sonucunda somut olarak mevzii kaybetmesi anlamında bir ilk. Gezi Direnişi de, 7 Haziran seçimleri de onlar için ciddi birer sarsılmaydı. Neki, baskı ve terörü artırarak bu “badirelerin” içinden çıkmayı bir şekilde becerebilmişlerdi. Şimdi önemli olan, bu kez de bu sarsılmayı tekrar aşıp aşamayacakları. Başka türlü ifade edersek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin MHP destekli AKP-Saray iktidarına bu yaralarını kapatamamasına ne derece engel olabilecekleri. Yetmez, bu sarsılmanın sonuçlarını daha da derinleştirerek çöküşlerine yol açacak gedikler açıp açamayacakları… Güncel soru budur.
Burjuvazinin kendi içinde yaşadığı çelişkiler de dahil edilerek ele alındığında var olan iktidar blokunu daha da geriletmek nesnel olarak mümkün. İşçi sınıfının ve emek güçlerinin örgütlülüğü yetersiz. Ancak bu yetersizlikler barış ve demokrasi mücadelesinin yükselmesine paralel olarak geliştirilebilecek durumda. Şimdi rahat nefes almadan bu yönde aralıksız çabayı geliştirmek gerekiyor.
Partimizin açıklamalarına da yansıyan bir gerçekle karşı karşıya kaldık. Bu seçimler herhangi bir partinin kazanması yönünde gerçekleşmemiştir. Bir yanda baskı ve terörle ayakta kalmaya çalışan, ekonomik ve politik kriz içinde olan bir iktidar bloku; diğer yanda ise tek hedefe, bu iktidar blokuna karşı zımnen birleşmiş ve tek noktaya atış yapan bir muhalefet bloku. Bu muhalefet bloku içine burjuva muhalefet de dahildir.
Alınan sonuç ortadadır. Bu sonucu alabilmek için oluşturulan zımni muhalefet blokunun mimarı Kürt özgürlük ve ulusal demokratik hareketidir. Bu hakkı teslim etmek gerekir. Değilse, bir çok devrimci ve sosyalist güç, hatta biz bile ilk aşamada ifade edildiği gibi “biz burjuvazinin arasındaki bu çekişmeye katılmayalım, işimize bakalım” minvalinde ifade edilebilecek bir tavır gelişecekti. Bunun somut emareleri de oluşmuştu. Ne zaman ki Kürt özgürlük ve ulusal demokratik hareketi, iktidar blokuna kaybettirmek odaklı seçim stratejisini açıkladı, tüm devrimci, demokrat ve sosyalist güçlerin bakış açıları değişti ve seçim politikaları oluştu. Siyaset, aynı zamanda bir sanattır sözü pratikteki sonuçlarıyla karşılığını buldu.
Atılan ileri adımları ve kazanılan mevziileri korumak ve geliştirmek şimdi belirleyici görev durumuna gelmiştir. Barış ve demokrasi güçleri masa başında biraraya gelip bunun kararını verip ortak imzalar ile perçinlemek zorunda değillerdir. Bu görev devrimci, sosyalist ve komünistlerin görevidir. Yaratılan en geniş irade birliğini pratikte geliştirmektir şimdi aslolan. Bu kavga burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki kavgadır. Fakat kavganın değişik süreçlerinde genel demokratik istemler temelinde daha geniş sınıf, katman ve güçleri de içerebilir. Kendi içinde birbirine geçişler yaşanabilir. Bunlar zımnidir. Burada barış ve demokrasi güçlerinin üstünlüğü elde edebilmeleri tamamen işçi sınıfı ve yoksul emekçi halklar arasındaki örgütlülüğün ve mücadele yeteneğinin gelişmesine bağlıdır. Bu kavganın hangi aşamada ne kadar ileri gidebileceği ve iktidarın sarsılmasının çöküşe dönüştürülebileceği bu olguya bağlıdır.
Toplumda, iktidarın yolsuzluk, usülsüzlük ve demagojileine karşı ciddi bir tepki oluşmuştur. Artık kendi tabanı bile durumun farkında. İktidar tarafından maddi çıkar ile beslenen yüzbinlerce fanatik taraftarı dışında gerçekte işçi ve emekçi olan ve aslında yoksul olan milyonlarca iktidar partileri seçmeni tedirgin olmuştur. Ekonomik kriz siyasi tercih gözetmeden herkesi etkiliyor. Ve de dolayısıyla zımni bir blok oluşmasına neden oluyor. Kürdistan’daki savaş sadece Kürtlerin değil çok daha geniş toplumsal kesimlerin tepkisine neden oluyor.
İktidar güçleri önümüzdeki dönemde gerginliği daha da yükselteceklerdir. Bunu yaparken milliyetçi, şoven söylemlerin dozunu daha da artıracak, bu temelde muhalefeti bölmek ve kendi tabanlarını etraflarında tutmaya çalışacaklardır. Dini motifleri daha fazla kullanacaklardır. Yaklaşan Ramazan ayını kendi “küskünleri” ile barışma ayı olarak değerlendireceklerdir. Sınıf güçleri ise 1 Mayıs ile iktidara güçlü bir mesaj vereceklerdir. Ekonomik krizin sonuçları temelinde, işçi ve emekçilerin hak arama mücadelelerini geliştirecekler, işsizliğe, yoksulluğa, sosyal hakların gasp edilmesine karşı direnecekler, Kürdistan’da yürütülen kirli savaşa karşı çıkacaklar, avukat, yazar ve sanatçılardan başlamak üzere, görevden alınan belediye başkanlarının, parti yöneticilerinin ve tüm politik tutsakların durumuna dikkat çekecekler, başta A. Öcalan olmak üzere tecritin kaldırılması için mücadele edeceklerdir, Suriye ve Irak topraklarında yürütülen kirli savaşın son bulmasını isteyeceklerdir. Kısacası; burjuvazi ile işçi sınıfı önümüzdeki süreçlerde daha fazla karşı karşıya geleceklerdir.
Şimdi bütün bu gelişmeler sürecine bağlı olarak bir parantez açarak Dersim seçim sürecini ve sonuçlarını ele alalım. Ülkenin bu kadar sorunu varken Dersim yereline değinmek neden? sorusunu sorabilirsiniz. Yanıtı basit. Dersim bir laboratuvar işlevi görmüştür. Ne AKP ne de MHP Dersim’de kazanma şanslarının olmadığını biliyorlardı. HDP Belediyesi görevden alınarak kayyum atanmıştı. CHP’nin HDP ve bağlaşıkları karşısında aday göstermemesi beklenemezdi. Ancak tüm diğer barış ve demokrasi güçleri, devrimciler, sosyalistler ve komünistler öncelikle birlikte AKP’nin kayyumlarına sert bir yanıt vermeliydiler. Biz Mehmet Fatih Maçoğlu’na kesinlikle karşı değiliz. Tam tersine icraatlarını destekliyoruz. Kendisine bundan sonra da başarılar diliyoruz. Ancak Dersim’de devlet başka bir şey yaptı. Barış ve demokrasi güçlerini böldü. HDP’li adaylar seçilmesin de kim seçilirse seçilsin oldu. HDP de aday belirleme sürecinde hatalar yapmış olabilir, o yanını biz bilemiyoruz. Fakat kendi yaptıkları özeleştiri bunun ipuçlarını veriyor. Tüm ülke çapında oluşturulan zımni ittifak başarılabiliniyor ve sonuç alınıyorken Dersim’de tam tersi yapıldı. İktidar sonuçları ellerini ovuşturarak izledi. Burada devletin ve iktidarın kobay olarak kullandığı grup TKP’nin adını çalan, devlet icazeti ile faaliyet yürüten resmi “TKP” oldu. Bu uğursuz görev onlara verildi ve onlar da ikircimsiz olarak bu görevlerini yerine getirdiler. Dersim seçimleri tüm Türkiye seçimlerinden ayrı olarak devrimciler, sosyalistler ve komünistler tarafından masaya yatırılmalı, ulusal ve uluslararası anlamda gerekli sonuçlar çıkarılmalı ve bu tür laboratuvar deneylerine fırsat vermeyecek hale gelecek önlemler alınmalıdır. Dersim’de Dersim Katliamı’nın, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının cinayetinin, İbrahim Kaypakkaya’nın işkencede öldürülmesinin, Kürt halkına bomba yağdıranların failleri hedeflerine ulaşmışlardır. Sınıf savaşımı böyle “deneylere” fırsat vermemelidir.
Yerel seçimler süreci gerek politik ve gerekse örgütsel olarak birden fazla sonuç çıkarılacak bir niteliğe sahiptir. Sınıf güçlerini ilgilendiren en önemli konu ise demokrasi mücadelesi ile sosyalizm mücadelesi arasındaki köprüyü doğru kurmaktır. Demokrasi ayrı bir ada, sosyalizm ayrı bir ada değildir. Bu mücadele içi içe geçmiştir. Ancak sosyalizm hedefi gözden kaçar ve geniş işçi ve emekçi yığınlar sınıf bilincine sahip olabilecekleri mücadelelere atılmazlarsa arasındaki sınırlar burjuvazi lehine silikleşir ve ortaya reformist, liberal bir sonuç çıkar. Daha farklı ifade etmek gerekirse, mücadele burjuva demokrasi sınırları içinde sıkışıp kalır ve onu aşamaz. Dolayısıyla sınıf güçlerinin bundan sonra en önemli görevi, bir yandan en geniş barış ve demokrasi güçlerinin sahada birliğini sağlarken, diğer yandan işçi, emekçiler ve yoksullar arasında sosyalizm propagandasını geliştirmektir. Sosyalizm propagandası aydınlar ve küçük burjuva çevreler arasında da etkin olarak ele alınması gereken bir olgudur. Önümüzdeki süreç burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki mücadelenin keskinleşeceği, devrimci güçler ile Kürt özgürlük hareketinin birleşik mücadelesinin önem kazanacağı ve işçi sınıfının, emekçi yoksul halkalın yığınsal olarak daha örgütlü mücadeleye katılacakları bir dönem olacaktır. Bu bir tercih değil olması gerkendir.