24 Haziran seçimleri ile ülkede faşist bir diktatörlüğün kurumsallaşması tamamlanmış oldu. Şimdi bu diktatörlük vasıtasıyla yerine getirilmesi gereken görevler kademe kademe devreye sokulacak. Bu diktatörlüğün ana amacı sermayenin çıkarlarının sonuna kadar korunmasıdır. Ülke ekonomik ve politik bir kriz ve çıkmaz içinde. Bu krizlerin rejimin temellerini sarsmasını engellemek seçilen devlet yöneticilerinin temel görevi.
TL değer kaybediyor, hayat pahalılığı sürekli artıyor ve artmaya devam edecek. Bunun karşısında maaş ve ücretler artmıyor, artsa da enflasyon ile orantılı bir artış söz konusu değil. Tam tersi, işten çıkarmalar ve toplu işten çıkarmalar (tenkisatlar) gündemde. Kazanılmış sosyal haklar teker teker budanıyor. Emekliler ve işsizler yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi vermekteler.
Çalışanların ekonomik alım güçleri önümüzdeki dönemde TL’nin döviz karşısında değer kaybından dolayı daha da düşecek. Dışa bağımlı bir ekonominin üzerine bir de temel besin maddeleri dahil, birçok kalemin döviz ile ithal edilir duruma gelinmesi yaşanacak olarak bu sonucun sebebidir. Artık fakir yemeği olan fasülye ve pilav ülkeye döviz ile ithal ediliyor duruma gelindi. Bunun karşılığında tarım ve hayvancılığın bitme noktasına gelmesi iktidar karşıtı güçlerin çeperini de beraberinde genişletmektedir. Köylülük ve küçük burjuvazi proleterleşmekte, orta burjuvazi iflaslarla boğuşmaktadır. Kuzey Kürdistan’da tüm bu etmenlerin üzerine milliyetçi ve sömürgeci uygulamalar eklenmekte, sıcak savaş koşulları sürmektedir. Kürt halkı katmerli bir çifte sömürü ve baskı altındadır.
Böylesi koşullarda sendikal ve demokratik örgütlerin üzerine önemli görevler ve sorumluluklar düşmektedir. İşçinin, emekçinin, emeklinin, işsizin, tüm dar gelirli ve yoksulların ekonomik, sosyal ve demokratik sorunları artıyor. Bu sorunların artması demek muhataplarının çıkış yolu aramaları anlamına gelmektedir. Sendikalarımız ve demokratik örgütlerimiz bu ihtiyaca yanıt verecek duruma gelmeli, kendisini engelleyen bariyerleri aşmalı, bağımsızlaşmalı, özgürleşmelidir. Ancak bunu başarırsa işçilerin ve yoksul emekçilerin ekonomik, sosyal ve demokratik mücadelelerini örgütleyebilir ve önderlik edebilir.
Partimiz için çizilen örgütlenme ve çalışma modeli bugünden sonra daha büyük bir önem arz etmektedir. Üretim birimleri, işyerleri, yoksul işçi mahalleleri, dar gelirli yurttaşların yaşam alanları, liseler, üniversite ve yüksek okulları çalışmalarımızın nirengi noktasını oluşturmaktadır. Siyasi tercihleri değil hangi sınıf ve toplumsal katmana aidiyetleri belirleyici olmak üzere, merkezi strateji doğrultusunda tabanda yığınlar içinde örgütlenme temel görevimizdir. Yığınlar içinde parti çalışmasının kıstasları tüm toleransları aşacak şekilde somuttur. Tüm parti örgüt ve kadrolarını, parti yandaşlarını ve çevremizi bu yönlendirmeye uygun çalışmaya çağırıyoruz.
Önümüzdeki süreç ekonomik, sosyal ve demokratik mücadelelerin tüm baskı ve teröre karşı yaygınlaşacağı, gelişeceği ve yükseleceği bir dönem olacaktır. Partimizin bu mücadeleler içinde üstleneceği öncü rol savaşımın istikametini belirleyecektir. Emin, kalıcı ve sürekli adımlarla örgütlenen mücadele ile işçi sınıfımız ve emekçi halklar burjuvaziye ve onun faşist iktidarına davetlerinin gereğini verecektir.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
26 Temmuz 2018