Ekim Devrimi’nin 100. Yılında Nasıl Bir Devrimci Mücadele? (II)

Ekim Devrimi’nin 100. Yılında Nasıl Bir Devrimci Mücadele? (II)

Yazımızın geçen sayıda yayınlanan birinci bölümünde işçi sınıfının içinde bulunduğu çalışma ve yaşam koşulları ile, burjuvazinin neo-liberal politikalar eşliğinde sınıf mücadelesini manipüle etmek için ürettiği yöntemlere değinmiştik. Bu sayıda ise, burjuvazinin bu manipülasyonları ve işçi sınıfı üzerinde yarattığı yanıltıcı etkiyi aşmak açısından işçi sınıfının politik örgütünün nasıl bir yaklaşım geliştirmesi gerektiği üzerinde duracağız.

İşçi ve emekçilerin altında ezildikleri işgücü sömrüsü yetmiyormuş gibi, ona ilaveten yaşam standartlarını yükseltme adına burjuvaziye daha da kölece bağlanma durumuna gelindiği güncel bir gerçekliktir. Bunu burjuvazi bilerek yapıyor ve işçi sınıfının mücadele geleceğini bu yöntemlerle kırmaya çalışıyor. Geçen sayıda bunun ayrıntılarına girdiğimiz için sadece anımsayıp geçiyoruz.

Burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde oynadığı bu akıllı oyunu bozmanın tek yolu işçi sınıfının sınıf bilinci kazanmasını sağlamaktır. Sınıf bilinci ise ne aşı gibi şırınga edilebilecek, ne de suya katılıp içilebilecek bir olgudur. Sınıf bilinci mücadeleler içinde, işçi ve emekçilerin kendi sorunları temelinde mücadele etmeleri ile gelişir. Fakat bu kendiliğinden olmaz. Nasıl ki işçi ve emekçileri mücadeleye yöneltecek sunni gündemler yaratmak mümkün olamayacağı gibi.

Özellikle tarif etmeye çalıştığımız koşullarda işçi ve emekçilerin içine düştükleri ve büyük oranda farkında olmadıkları katmerli sömürü koşullarında onlar için öncelik varolan koşullarda yaşamlarını ve elde ettiklerini zannettikleri ‘kazanımları’ korumak olmaktadır. Yani borçlarını ödemek için daha fazla çalışmak, işten atılmamak için direnememek gibi olgular işçi ve emekçilerin günlük yaşamlarını belirlediği gibi, onların bilinçlerini de olumsuz yönde etkiliyor.

***

Bu soruna yaklaşırken en başta işçi ve emekçilerle sürekli temas içinde bulunma biz komünistlerin bilince çıkarması gerekiyor. Çünkü katmerli sömürü altında olan işçi ve emekçiler ne denli kendi yaşamlarını “kurtarmaya” konsantre olmuş olurlarsa olsunlar, günlük yaşamda birden fazla sorun ile karşılaşıyorlar. Çalışma koşulları, yaşam koşulları, kalan çok kısıtlı boş zamanlarını değerlendirmek ve en önemlisi bu yaşam biçimi altında etkisinde kaldıkları sağlık sorunları onların yaşamlarında ortaya çıkan yeni türden sorunlar olmaktadır. Ekonomik olarak “rahata ermek” için katmerli sömürü koşullarında yaşamayı göze alan işçi ve emekçiler, karşı karşıya kaldıkları bu yeni sorunları aşma konusunda yalnız kalmaktadırlar. Bu tür çalışma koşulları içinde şekillenen günlük yaşam, aile ve sosyal ilişkilerin zedelenmesini hatta bozulmasını da beraberinde getirmektedir. Sağlık açısından hem fiziki hem de psikolojik sorunların başlangıcı olmakta ve bir daha onarılamamaktadır.

Komünistler ister fabrika, maden, tersane, atölye, büro ve işletmelerde, isterse de yerleşim birimlerinde, mahalle ve semtlerde işçi ve emekçiler ile günlük doğal ilişkiler içinde olmalıdırlar. Tüm işçi ve emekçilerin kendi sorunlarını paylaşabildikleri insanlar komünistler olmalıdır. Komünistler de onlara gerek düşünsel gerekse de pratik olarak yardımcı olmalı, işçi ve emekçiler komünist kişiliklerin her zaman güvenilir, samimi ve dayanışma içinde olan insanlar olduğunu hissetmelidirler. Sorunlarını paylaşacakları ilk muhataplar komünistler olmalıdır. Bilmelidirler ki her türlü haksızlığa ve eşitsizliğe karşı, işçi ve emekçilerin güvenilir dostları komünistlerdir.

***

Komünistler bulundukları üretim ve yaşam alanlarında kişi olarak bu güveni sağladıktan sonra ilişki içinde oldukları işçi ve emekçiler ile uygun araçları birlikte yaratma yoluna giderler. Üretim birimlerinde sendikalar ve mesleki örgütlenmeler bu konuda olanak sunarken, komünistler tüm yaratıcılıklarını değerlendirerek bu örgütlenmelerde yer almanın dışında güvenini kazandıkları işçi ve emekçilerle daha dar araçlar yaratma yoluna gidebilirler. Bu sunni bir örgütlenme değildir. Arkadaş grubu tarzında dahi başlayabilecek bir ilişkilenme tarzı bu tür örgütlenmelerin başlangıcı olabilir. Son tahlilde amaç kalıcı, dostane ve güvenilir ilişkiler içinde her tür sorunun konuşulabildiği ve çözümlerinin üretildiği ilişkiler kurmaktır. Bu ilişki içinde ülke ve dünya sorunlarından tek tek bireylerin özel sorunlarına kadar her konu ele alınabilmelidir. Kimi sorunlar ikili ilişkiler içinde çözülmelidir. Bütün doğallığı ile gelişecek bu ilişkiler işçi ve emekçilere sınıf bilinci iletmek konusunda, onların geleneksel milliyetçi ve kültürel saplantılarının aşılmasında ortam yaratacaktır. Bu ilişkiler sürekli ve kalıcı ilişkilerdir. Aileler arası ilişkilere ve gençlerin, çocukların aralarında arkadaşlık geliştirecekleri ilişkilere yol açacaktır.

Yaşam alanlarında bu ilişkilenmeler sonucunda dayanışma evleri, lokalleri kurulması ve bu yerlerde kreşten, ev ödevi yardımına, sınav hazırlığına kadar eğitsel çalışmalar içeren ama aynı zamanda yemek kursları, biçki-dikiş kursları, müzik kursları, okuma-yazma ve yabancı dil eğitim kurslarının da ihtiyaca göre geliştirileceği çalışmalar planlanabilir. Bunların tümünün bir arada yapılması gerekmiyor. Herşey ihtiyaca ve katılıma göre organize edilebilmeli, bu çalışmaların organizasyonunda kurduğumuz bu ilişkiler ile beraber yoldaşlarımız görev almalıdırlar.

***

Temel parti örgütlerimizin gerek üretim alanlarında, gerekse yerleşim birimlerinde yapmaları gereken en önemli çalışma bu tür çalışmalardır. Sınıf içinde kök salmak tam da bu anlama gelmektedir. Siyasi propaganda çalışmaları ve eylemlilikler kuşkusuz ki çok önemlidir, ancak eğer sınıf içinde çevremizi genişletemez, onların kendi sorunları temelinde mücadele etmelerini sağlayamazsak tüm çabalarımız beyhudedir ve sonunda bizim sıralarımızda da moral bozukluklarına yol açar.

Bu çalışmaları yürüten temel parti örgütlerimiz, üye ve sempatizan yoldaşlarımız bu tür çalışmaların önem ve hassasiyetlerini çok iyi özümsemeleri gerekmektedir. Bu da bir eğitim meselesidir. Ve bu eğitim sürekli bir eğitimdir. Her temel parti örgütünün haftalık toplantılarında gündem olarak ele alınması gereken bir konudur. Yoldaşlarımızın eğitimi de buna göre geliştirilmeli. Bilinçli, soğukkanlı, kendine güveni olan, kendi ile barışık, okuyan, araştıran, bilgi sahibi olan, ama bu bilgi ile hava atmayan, ukalalık yapmayan bir yoldaş niteliğine ihtiyacımız var. Bunun sorumluluğu da temel parti örgütlerindedir.

Yoldaşlarımızın bu özellikleri kazanmaları ve geliştirmeleri temel olarak Marksizm-Leninizm’i özümsemeyi gerektirir. Sadece kulaktan dolma, ezberci değil, okuyarak, inceleyerek, yaşamın gerçeği ile bağını kurarak Marksist-Leninist Temel Parti Eğitimi’nden geçen yoldaşlar yürüttükleri çalışmaların da bilincinde olurlar. Bunu başaramayanlar, kendilerini ön plana çıkarmak isteyen, ben merkezci, geveze, boş konuşan ve yazan, kariyerist ve hastalıklı karakterlerdir. Bu eğilimi önlemenin ana halkası da a) temel parti örgütünde çalışmak b) parti disiplini ile uyum içinde görevlerini yerine getirmek c) eğitimlere katılmak d) küçük iş, büyük iş demeden alınan kararların pratikte uygulamasına aktif olarak katılmaktır.

Parti örgütlerinde parti yaşamı olarak adlandırdığımız bir kavramla ifade ettiğimiz bir yaşam vardır. Tartışarak ama ahenkli, eleştirerek ama yapıcı, kendini tartarak özeleştirel, dostlukların en ileri düzeyi olan yoldaşça ilişkilerin hakim olduğu, güven, sevgi ve saygının temel olduğu bir yaşamdır bu. Bu yaşama uygun davranmayanlar, ne kadar bilgiç olduklarını zannederler ise zannetsinler bünye içinde barınamazlar. Tabiri caiz ise bünye onları kusar. Bunun böyle de olması, saflarımızın saf ve temiz kalması, ilkelere uygun gelişmesi için şarttır.

***

Düşününüz ki, parti üyesi bu saflara katılırken ölüm dahil tüm tehlikeleri göze almış bir kişiliktir. İşkence, tutsaklık, esaret, zorunlu göçmenlik gibi yaşanabilecek zor anlar bir komünist için görev anlamına gelir. Yerleşim veya üretim biriminde yoksul emekçiler ile dayanışma örgütlemek için günlük parti çalışması ne anlama geliyorsa, düşmanın zindanlarında insanlık dışı işkencelere direnmek de aynı derecede önemli bir parti görevidir. TKP kadrosu komünist militan bu iki uç özelliği de karakterinde, kişiliğinde, benliğinde birleştiren bir savaşçıdır. Bunu başarmanın tek yolu da bilim temelinde oluşan bilincin kişilikle özdeşleşmesidir.

Parti kadrolarında bu nitelikleri geliştirmek için en uygun dönemler durgunluk dönemleridir. Ancak kadro seçimleri bir o kadar sınıf savaşımının keskinleştiği dönemlere ihtiyaç duyar. Bu iki ögenin uyumunu sağlamak yetkili parti organlarının sorumluluğudur. Nasıl ki cezaevleri birer okul iseler ve nasıl ki parti eğitimleri için birkaç aya yayılan eğitim dönemleri planlanıyorsa, sınıf savaşımının ve günlük sıkıntıların dışında planlanan eğitim programları ve dönemleri daha verimli sonuçlar vermektedir. Fakat kadroların sınanacağı alan pratik alandır. Eğitim dönemleri kadroların zaaflarının daha yakından tanınabildiği ve giderilmesi yönünde adımlar atılabildiği süreçlerdir. Sıcak pratik içinde bu müdahalelerin olanakları daha kısıtlıdır.

***

Yazımızın birinci bölümünde çok daha genel konularla giriş yaptık. Yazının akışında giderek Türkiye işçi sınıfı ve toplumun genelde yaşadığı değişikliklere değindik. İkinci bölümde ise iyice detaya inerek bu gelişmeler ışığında parti örgüt ve kadrolarının sahip olması gereken niteliklere ve bu niteliklerin kazanılıp geliştirilmesi yönünde almamız gereken önlemlere değindik. Özellikle II. KADRİ EROL YOLDAŞ KOMÜNİST HAMLEMİZ sürecinde bu konulara ağırlık vererek eksikliklerimizi gidermek ve yeni kadrolarımızın bugünün koşullarında doğru gelişmesini hedeflememiz gerekiyor.

Ekim Devrimi’nin 100. Yıldönümü’nü karşılamak ve kutlamak, partimiz özelinde yeni Ekim’lerin yaratılması ve Türkiye’de savaşsız, sömürüsüz, sınıfsız bir düzen kurulması savaşımımızda somut adımlar atmamız demek olmalıdır. Bu meyanda eksiklerimizi görmek, nedenlerini ve çözümlerini irdelemek ve de kalıcı çözümler için önlemler almak, partimizin bundan sonraki mücadelelere hazırlanması açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Ekim Devrimi de böyle zorlu ve meşakkatli bir

örgüt çalışmasının sonucunda utkuya ulaşmıştır. Değilse, değil devrimi gerçekleştirmek, devrimi korumak, sosyalizm kuruculuğuna yönelmek ve kazanımlarını korumak hayal olurdu. Yine de eksikler yapılmıştır ki bu kazanımlar sonuna kadar korunamamıştır. Günümüzün komünistleri bu yaşanmışlıklardan gerekli dersleri çıkararak daha iyisini başarabilmek için yeni koşullarda yola devam etmektedirler. Bu tespitin de sadece sözde kalmaması için yazıda dikkatle incelediğimiz konuları parti yaşamında ve mücadelemizde uygulamamız gerekmektedir.