Ezilen ulusların mücadelesinin hedefi, doğası gereği ulusal hak ve özgürlükleri kazanmak, kendi ulus devletini kurmaktır. Bu gerçeğe rağmen tarihsel açıdan ileri bir adım olduğundan ötürü ilerici bir hedeftir. Ulusal hareketler, özünde burjuva demokratik hareketlerdir ve işçi sınıfının, komünistlerin desteğini hak ederler.
İşçi sınıfının bilimsel öğretisinin bütünselliği içinde ulusal sorun ancak ikincil ve sınırlı bir yer tutabilir. Buna rağmen bir ulusal sorun, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin çıkarları açısından çözümlenmesi gereken politik bir sorun olarak belirginleştiğinde, silahı Marksizm-Leninizm olan komünistler, soruna ilgisiz kalamaz. Her politik sorunda olduğu gibi, ulusal sorun konusunda da takınılması gerekli doğru politik tutumu belirleyecek olan enternasyonalist komünist ilkelerdir.
İşçi sınıfı, komünistler, ulusal hareketlere sosyalist olduğu için ya da sosyalizmi hedeflemesi şartıyla desteklemez.
Türlü bahanelerle, sosyalist olmadıkları ve benzeri gerekçelerle ulusal hareketleri kötüleyenler, itibarsızlaştırma çabalarına girenler, gerçekte kendilerinin birer sosyalist değil, şovenist olduklarını dışa vurmuş oluyorlar.
Bilimsel sosyalizm ile bir ilişkisi olmamasına rağmen, ulusal hareketler yine de işçi sınıfının çıkarına olabilir. Çünkü, ulusal sorunun varlığı, hem ezen ulusun hem de ezilen ulusun işçilerinin gözünde, asıl olanın işçi sınıfının kapitalist düzeni yıkmayı hedefleyen mücadele birliği olduğu gerçeğinin gölgelenmesine yol açmaktadır.
Dahası, ezilen ulus emekçilerinin bu talepler etrafında ayağa kalkması, işçi sınıfının önderliği altında gerçek kurtuluş ve özgürlük savaşımına, yani toplumsal devrime yönelme olanağı da yaratmaktadır.
26 Şubat'ta ezilen Kürt ulusu hareketinin önderi Abdullah Öcalan'ın tarihi denilecek çağrısını işçi sınıfı ve komünistler açısından değerlendirdiğimizde, toplumsal barışı (sınıf barışını değil) hedefleyen bu çağırı, desteklenmeyi hak etmektedir. Kürt halk önderinin kısa gibi görünen açıklaması oldukça zengin bir içeriğe sahiptir.
Açıklamanın özünde, iki temel ulusun ortak örgütlenmelerle, ortak mücadeleyle ortak parlamentoda burjuva demokratik bir Türkiye yaratılması vardır.
Bu istek, bu hedef, komünistlerin yakın amacı olan anti-emperyalist halk devriminin önünde köstek değil, destektir.
TKP MK'nin 4 Mart tarihli açıklamasında 'Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı' Üzerine Görüş ve Tutumumuzdur" başlıklı açıklamasında, "Partimiz Öcalan'ın yaptığı çağrıyı tam olarak desteklemektedir." denilmektedir. Bu verilen destek, ezen ve ezilen ulusun emekçilerinin Tek Cephe'de buluşması için verilecek mücadeleye ışık tutmaktadır.
Ne ki, "sol komünistler" feryat-figan ediyor, Öcalan'ın açıklaması için "Dağ fare doğurdu" yorumunu yapıyor, silahlı mücadelenin sonlandırılmasına itiraz ediyor, Öcalan'ı, Kürt hareketini uzlaşmacılıkla suçluyor.
Lenin, 1920'de kaleme aldığı ve devrimci hareket içerisinde kendisini gösteren anarşist ve yarı-anarşist hareketlerin, yani sağ sapma gibi "sol" sapmanın da işçi sınıfını ve tarihsel misyonunu gerçekleştirmesini engellediğini ve bu bağlamda anarşist ve yarı-anarşistlerin nasıl burjuvazinin lehine hareket ettiğini anlattığı SOL KOMÜNİZM ÇOCUKLUK HASTALIĞI adlı yapıtında, Marksizm-Leninizm ve devrim açısından, devrimin, dik ve engebeli yolda burjuvaziyle hiç bir uzlaşma, anlaşma eğilimine girilmeden gerçekleştirilebileceğini düşünen maceracılara güzel bir sille atmıştır.
İş söze gelince, "sol" radikalizm son derece "devrimcidir". Ne ki, ''sol'' radikalizm, sosyalist devrimin başarıya ulaşmasına kadar kararlı ve örgütlü biçimde sürdürülecek bir sınıf savaşının zorluklarını göze alamadığı için, pratikte oportünizmden başka bir şey değildir.
Bolşevik lider Lenin, bu yapıtında "sol" komünizm düşüncesini kıyasıya eleştirmektedir. Yapıtında bu düşüncelerini "Komünistlerin tüm görevi, icat edilmiş, çocukça "radikal" belgilerle kendini geri kalmışlardan tecrit etmek değil, onları inandırmak, onlar arasında çalışmaktır." şeklinde özetleyerek açıklamıştır.
Biz komünistler açısından Lenin'in bu yapıtı, sınıf savaşımında devrimci taktiğin nasıl olması gerektiği konusunda bir baş ucu yapıtı niteliğindedir. Yazdığı teoriler ve görüşler, biz komünistlerin ideolojisine her zaman dayanak oluşturmuştur.
Lenin yapıtında özetle iki uyarı yapmıştır:
1. "Mücadelenin her döneminin kendine özgü görevleri olduğunu unutmayın!"
2. "Devrimcilikle radikalizmi, öncü örgütlenmesi ile sekter grupçuluğu birbirine karıştırmayın!"
"Sol radikalizmin" sınıfsal içeriğinde, çöküş halindeki sınıfından kopmuş olan küçük burjuvanın, işçi hareketi üzerindeki etkisi (anarşizm) somutlaşır.
Komünistler, hem "sol" radikalizme hem de sağ revizyonizme karşı tutarlı bir mücadele sürdürmek zorundadır.
Türkiye dahil olmak üzere, tüm kapitalist ülkelerde, işçi hareketinin dışında teorik ve ideolojik olarak sahte devrimci bir laf kalabalığına dayanan ve emekçilerin örgütlü sınıf savaşının yerine serüvenci bireysel eylemleri geçiren, toplumsal bir değişim yaratmayan, ancak devrimci işçi hareketine zarar veren politikayla ortada varlık gösteren çeşitli sol radikal ve yer yer anarşist gruplar hep vardı ve bundan böyle de hep var olacaktır.
Lenin tarafından "Komünist Hareket'in Çocukluk Hastalığı " olarak tanımlanan "sol radikalizmin", özellikle 1. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıktığını ve sağ oportünist yöneticiler tarafından ele geçirilmiş bulunan sendikalar içinde ve burjuva parlamentolarında sürdürülen devrimci faaliyete karşı çıktığını, o günkü uzlaşmaları ve geniş cephe politikasını reddettiğini ve nihayet işçi hareketinin devrimci liderlerini tanımayacak kadar ileri giderek kendini belli ettiğini hatırımızdan hiç çıkarmadan, yazımı partimizin Öcalan'ının çağrısına verdiği destek açıklamasındaki son cümleyle bitirmek istiyorum:
"... Türkiye Komünist Partisi "Barış ve Demokratik Toplum çağrısı" çerçevesinde sınıf savaşımını yükseltmek, savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye'ye bir adım daha yaklaşmak için üzerine düşen öncü rolü oynayacaktır."