Genç Kuşak Komünistler Geçmiş Mücadele Deneyimleri İle Harmanlanıyor

IV. Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi 10 Ekim 2019 - 29 Ocak 2020

Genç Kuşak Komünistler Geçmiş Mücadele Deneyimleri İle Harmanlanıyor

IV. Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi  10 Ekim 2019 - 29 Ocak 2020

Değerli Yoldaşlar!

 

Partimizin bu yıl dördüncüsünü yaşama geçirdiği “Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi” süreci aynı zamanda tarihimizden öğrenme ve özümseme yeteneğimizi geliştirmek açısından önemli bir yer tutuyor. Özellikle TKP adı etrafında bin türlü spekülasyon ve çarpıtmanın yürütüldüğü günümüzde bu konu önemlidir. Kendilerini “TKP” olarak adlandırıp sözde “parti” tarihlerini Behice Boran’ların 1. TİP’i ile başlatanlar, ve Şefik Hüsnü gibi Kemalist çizginin zamanında partimizdeki temsilcisini yere göğe sığdıramayanlar veya Hikmet Kıvılcımlı ile Mihri Belli gibi partiden atılmış Kemalistleri kendilerine rehber edinenler bugün çıkmışlar ya “TKP” adını kullanıyorlar, ya da devamcısı partiler olduklarını zannediyorlar. Aynı grupçuklar örneğin Mustafa Suphi’den, Ethem Nejat’tan sadece mecbur oldukları için söz ediyorlar, onları Ocak aylarında hatırlıyorlar. Reşat Fuad Baraner, Yakup Demir ve İ.Bilen yoldaşları tarihlerinde yok sayıyorlar. Mecburiyetten Deniz yoldaşı, Mustafa Asım Hayrullahoğlu yoldaşı bir, iki yıldır senede bir kez hatırlıyorlar.

 

Konu sadece “TKP” adını kullananlar veya “ardılı” olduklarını iddia edenlerle sınırlı değildir. Türkiye devrimci ve sosyalist hareketleri son tahlilde köken itibarıyla hemen hemen hepsi TKP’ye dayanır. 1951’den sonra TKP içinde yaşanan ayrışmalar ve zorunlu ayırmalar ile 1960’larda TİP’in içinde eski TKP kadrolarının takındığı anti-TKP tavır ve TİP’in sağ oportünist politikaları sonucunda TİP içinden ayrılan özellikle dönemin genç devrimci, sosyalist kadrolarının yöneldikleri THKP-C, THKO ve TİKKO örgütlenmeleri, ve daha sonra bu örgütlenmelerin 1974’ten sonra ayrışmaları ile ortaya çıkan bir dizi parti ve örgütlenmeler, ve de 1978’den sonra gelişen Kürt Özgürlük Hareketi’nin Mustafa Suphi’nin görüşlerine ve değerlerine sahip çıktığını açıklaması dikkate alınması gereken bir olgudur. 12 Eylül faşizminden çıkışta ise hem TKP’nin likidasyon girişimleri, hem de diğer kuruluşlardan ayrışanların oluşturdukları yeni örgütlenmelerin tümünü bu bağlamda ele almamız gerekmektedir.

Yoldaşlar, biz bu farklılıkları ortaya koyarken nefret yaratmak veya hakaret etme amacıyla hareket etmiyoruz. Ancak, bu gerçekleri bilmek gerekli. Bu teorik ve ideolojik bir konudur. Teori ve ideoloji de politikayı ve örgütlenmeyi belirlediğinden, kendi parti niteliğimiz ve yaşamımız açısından bu konular son derece önem taşımaktadır. Farklılıkların, farklılıkların nedenlerinin ve partimizin niteliğinin, diğerlerinden farkının çok iyi anlaşılması ve bilinmesi gerekmektedir. Türkiye Komünist Partisi, Mevlana Tekkesi gibi “Gel, kim olursan gel” anlayışı ile örgütlenen bir parti değildir. Sadece solcuyum, devrimciyim, sosyalistim, hatta komünistim demek de yeterli değildir.

Dünyada ve ülkemizde yüz elli yılı aşkın bir zamandır sürdürülen sınıf mücadelelerinden, Paris Komünü’nden, Ekim Devrimi’ne, Almanya Kasım Devrimi’nden, Çin devrimine, Küba devriminden Vietnam devrimine, Afrika, Asya ve Güney Amerika’da yürütülen Ulusal Kurtuluş Mücadelelerine, ama aynı zamanda ülkemizde Ulusal Kurtuluş Savaşı, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 yaşanmışlıklarından gerekli sonuçları çıkarmak zorundayız. 1989-1992 yılları arasında Reel Sosyalizmin ve Halk Demokrasilerinin, kısacası Dünya Sosyalist Sisteminde yaşanan alt-üst oluşun, gerçekleşen karşı-devrimin muhasebesini doğru yapmak zorundayız. Bunu yaparken de tek kıstasımız Marksizm-Leninizm’in, yani işçi sınıfının bilimi olmalıdır.

Tüm bu değerlendirmelerde kuşkusuz ki aramızdaki farklılıklar da ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Türkiye Komünist Partisi 1920 yılından beri bu yaşanmışlıkların, uluslararası sınıf mücadelesinin bir öznesi olmuştur. Bu anlamda parti tarihimizi de, belgelere dayanarak, bilimsel ama politik bakış açısı ışığında değerlendirmek zorundayız.

Farklılıklarımız birlikte mücadele etmenin, düzeyli bir biçimde ideolojik tartışma yürütmenin önünde bir engel değildir. Son tahlilde bu farklılıklar ideolojik ve politik farklılıklardır. Ancak biz, parti olarak örgütümüzü, saflarımızı kendi tarihsel, ideolojik ve politik değerlendirmelerimiz temelinde irdelemeli, bunların yansıması olan Parti Programı ve Parti Tüzüğümüzü bilince çıkararak pratikte uygulamalıyız. Biz, Marksizm-Leninizm doğrultusunda doğru olanı savunacak ve uygulayacak, diğerleri ile değişik alanlarda geçici veya kalıcı eylem ve güç birlikleri içinde olduğumuzda da ideolojik mücadelemizi hiç bir zaman aksatmayacağız. Ancak bu ideolojik mücadeleyi a-politik bir ağız dalaşına veya politik olarak düzeysiz bir niteliğe de büründürmeyeceğiz. Çünkü, son tahlilde biz değerlendirme, görüş ve duruşumuzun doğru olduğundan yola çıkarak, bizim dışımızda, devrim ve sosyalizm mücadelesine gönül vermiş dostlarımızı da parti duruşumuz ve politikalarımız doğrultusunda ikna etmeyi hedeflemekteyiz. Burada kuşkusuz ki iflah olmaz kişilikleri veya yöneticileri kast etmiyoruz. İyi niyetle, fedakarca ve bilinçli olarak Sosyalizm, Komünizm ideallerine bağlı olan yönetici, ara kademe yönetici, yerel yönetici ve tabandaki kadro ve taraftarlardan söz ediyoruz. İflah olmaz olarak nitelediğimiz yöneticileri de eğer devletle ve burjuvazi ile bilmediğimiz hesapları ve bağlantıları yoksa düşman olarak görmüyoruz. Onlarla da eylem ve güç birliği çerçevesinde başarılabileceklerin azamisini yaşama geçirmeyi planlıyoruz.

Son tahlilde farklı yaklaşımlara, değerlendirmelere tahammüllü olmak zorundayız. Ne ki, bu gerçek bizim kendi saflarımızda ikircimsiz ve lekesiz bir ideolojik ve politik birliğimizin olmasından daha önemli değildir. Bu konuyu ele alıp IV. Hamle sürecinde tartışmamızın sebebi, parti çevremize yeni katılan sempatizan arkadaşlarımız, hatta kimi eski yoldaşlarımız arasında bu konuların yeterince bilince çıkmamış olmasından kaynaklandı. Şöyle bir bakış açısı bazen dile getiriliyor. "Hepimiz devrim ve sosyalizm istiyoruz, Marksizm-Leninizm’e sahip çıktığımızı söylüyoruz, neden bir araya gelemiyoruz?” Bu iyiniyetli bir sorudur. Ancak soruyu soranlar aynı zamanda sorunun cevabını da verme niteliğine ve yeteneğine sahip olmaları gerekmektedir. Onun için de dünya ve Türkiye işçi sınıfının, komünist hareketinin tarihinin bilinmesi önemlidir. Marksist felsefenin, ekonomi politiğin, bilimsel komünizmin ve sınıf savaşları tarihinin eğitim yoluyla özümsenmesi gerekmektedir. Bu farklılıklar yoktan ortaya çıkmamıştır. Hepsinin tarihsel ve güncel, teorik, ideolojik ve politik nedenleri vardır.

Biz bu konuyu irdelerken “dar grup çıkarları” veya “kariyerizm” nedeniyle olan ayrışmaları, hatta sunni ayrılıkları hiç ele almıyoruz. Bu özellikler ayrıca değerlendirilmesi gereken konulardır. Ancak, biz bu nedenlerle olan ayrı duruşların sürekliliğinin zaten orta ve uzun vadede mümkün olamayacağını, dar grupçu ve kariyerist anlayışlar temelinde oluşan farklı duruşların sınıf mücadelesinin pratiği içinde ezileceğine ve aşılacağına inanıyoruz. İşçi sınıfının politik mücadele tarihi bu tür binlerce örnek yaşamıştır ve her yerde bu anlayışlardan kaynaklı ayrılıklar ve sunni farklılıklar tarihin çöplüğünde yerini bulmuştur.

Yoldaşlar!

Türkiye devrimi işçi sınıfı önderliğinde birleşik bir devrim mücadelesi sonucunda gerçekleşecek bir gelişme çizgisi izleyecektir. Gerek devrim sürecinin başlangıcında, gelişimin sürecinde ve gerçekleştiği dönemlerde farklı güçler bir arada mücadele edecek, mücadele değişik süreç ve aşamalardan geçecek, bu süreçler içinde farklı bir araya gelmeler, tartışmalar ama aynı zamanda ayrışmalar da yaşanacaktır. Bu gelişmeler dünyada örneklerinde de yaşandığı gibi kaçınılmazdır.

Türkiye işçi sınıfının, Türk, Kürt ve diğer milliyetlerden emekçilerin politik öncü örgütü olarak Türkiye Komünist Partisi bu süreçte önemli ve belirleyici bir önderlik rolü üstlenecektir. Bu bir istem veya arzu değil, partimizin var olmasının nedenidir. Değişik devrimci, sosyalist örgütlenmeler arasında var olan farklılıklar kimi dönemlerde birlikte mücadele içinde varlığını sürdürecek, kimi farklılıklar süreç içinde ortadan kalkacak, kimileri veya yeni farklılıklar da ortaya çıkacaktır. Bu normaldir. Ancak, biz bu konuları ele almak için devrim sürecinin yükseldiği sıcak günleri bekleyemeyiz. Sonuçta, bugün, sınıf mücadelesinin bu zor koşulları altında sürdürdüğümüz savaşım dahi, ilerde yükselecek olan devrimci sürecin başlangıcıdır, ön hazırlıklarıdır. O sebeple farklılıklarımız, ve onların aşılması için bugünden ortak akıl geliştirmenin ve araçlarının yaratılmasının yollarını yaratmalıyız. Önemli olan bunu gerçekleştirirken, öncelikle bizim, partimizin görüşlerini ve duruşunu, yani teorik, ideolojik kaynaklarını ve politikalarını doğru özümsememiz ve bilince çıkarmamızdır.

Parti disiplini çerçevesinde politikalarımızı yaşama geçirmemiz, farklılığımız olan örgütleri düşmanlaştırmadan, ama aynı zamanda aramızdaki farklılıkları görerek ve bu farklılıklar konusunda onlara karşı ilkeli ve partili bir tutum takınarak örgütlü mücadelemizi sürdürmeliyiz. Hiç bir politik farklılık veya görüş kişiselleştirilmemelidir. Bizim işimiz kişilerle değil politik görüşler ve ideolojik yaklaşımlarladır. Bir insanın iyi olması, değerli olması, inanmış olması onunla tartışırken politik görüşlerimiz farklılık gösteriyorsa konuları kişiselleştirmeyi gerektirmez. Ama aynı zamanda bir insanın iyi olması ve inancı doğrultusunda yorulmaz bir mücadele vermesi de aradaki farklılıklarımızın üstünü örtmez, örtmemelidir. Bizim pusulamız Parti Programımız ve onun doğrultusunda kendimizi gönüllü olarak tabi kıldığımız Parti Tüzüğümüzdür.

Yoldaşlar!

IV. Hamle çerçevesinde bu yazıda değindiğimiz konuları görüştük. Genç yoldaşların sorularını ele aldık, tartıştık, değerlendirdik. Aynı zamanda parti stajı uzun yıllara dayanan yoldaşlarımızın bu konudaki katkılarından yararlandık. Özellikle V. Kongre’de o döneme kadar İ. Bilen yoldaşın önderliğinde yürütülen ilkeli yaklaşımın revize edilmesi ve o tarihe kadar bozguncu oldukları için partiden ihraç edilen Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli gibi kişilerin itibarlarının iade edilmesi kararı gelişmeleri detaylı olarak takip etmeyen yoldaşlarımızın da sorularına neden oldu.

Partimiz, V. Kongre’nin aldığı “iade-i itibar” kararlarını yanlış bulmaktadır, ve yapacağı ilk kongrede daha sonra partinin feshedilip TİP ile alınan birlik kararı gibi kararların feshedilmesi için karar tasarısı sunulacaktır. Bu tür kararlar partimizin likidasyon girişimlerine ve yıllarca sınıf savaşımında yerine getirmesi gereken görevler konusunda ciddi güç kayıplarına neden olmuştur. Bu tür revizyonist kararlar Merkez Komitesi kararıyla fiilen uygulamadan kaldırılmıştır, ancak partimizin en yüksek organı olan gelecek Parti Kongresi’nin onayına ayrıca sunulacaktır. Eğer, “TKP, dünümüz, bugünümüz ve yarınımız” diyorsak ve bu belginin içeriğini doğru olarak dolduruyorsak, bu tür ilkesel ideolojik ve politik kararların üstünden atlamamız söz konusu olamaz.

Partimizin savaş tarihini ele alırken bu noktaların öneminin bir kez daha altını çiziyor, tüm yoldaşlarımıza ve parti örgütlerimize IV. Hamlemizin bundan sonraki sürecinde çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi Sekreterliği
19 Ocak 2020