AKP-MHP iktidarı saldırıya geçti. Kayyım darbesi Van’da yenik düştükten sonra iktidar toparlandı, önce Hakkari DEM Partili belediyeye, ardından Esenyurt CHP’li belediyeye ve şimdi Mardin, Batman ve Halfeti DEM Partili belediyelere el koydu.
Şimdi Kürdistan’da Kürt halkı, Türkiye’nin birçok yerinde Türk ve Kürt halkları iktidara karşı sokağa döküldü. Her yerde polis saldırısı var.
I.
DEM Parti ve şimdilik, -içerdeki bozgunculara karşı direnebildiği sürece-, CHP yönetimi halkların meşru direnişine sahip çıktı. Meşru yolda olan direnişçilerin devlet gücüne karşı özsavunma adına karşı koyuşundan korkuya kapılınmazsa, bu direniş iktidarın, bizler tarafından kendisine hediye edilen “meşruiyetini” sarsacaktır. Tam 9 yıldır partilerin öncülüğünde gerçekleştirilemeyen imkan Türk ve Kürt halklarının direnişiyle nihayet ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu imkanı heba etmemek, partilerin halklara öncülük etmesine, cesaretle mücadeleyi sürdürmesine ve bu direnişi en kısa zamanda, Kemalist Fikret Bila’nın bile yazdığı gibi “hemen şimdi erken seçim” direnişine dönüştürmesine bağlı.
Çünkü iktidar ya da ona akıl veren devlet içi kuvvet “devrimcidir” ama “karşı-devrimcidir”. Parlamentarizme, legalizme, iç barışa, istikrara zerre kadar aldırmadan, “düşmanını” saldırının bütün yöntemleriyle saf dışı etmekte en küçük bir tereddüt bile duymamakta, uzlaşmaya, barışmaya, yumuşamaya ya da normalleşmeye bir milim bile yanaşmamaktadır. Bu yöntem ister devrim olsun, ister karşı-devrim olsun, her türlü devrimin zaferi için biricik yöntemdir...
Çatışma henüz devrim ile karşı-devrimin “kim kimi” aşamasına gelmemiştir. “Geriye dönüş-ricat” mümkün ve muhtemeldir. CHP’nin devlet ve içerideki “devlet” tarafından frenlenmesi de ihtimal dahilindedir. Kürt halkının bir kere daha yalnız kalması da öyle.
Bu durumda DEM Parti’nin tümü değil, onun sosyalist bileşenlerinin, DEM Parti dışındaki sosyalistlerle bir saniye bile duraksamadan ortak bir cephe kurması, örgütsel insiyatif alması, CHP’li demokrasi ve özgürlük yanlısı halk tabanı ile, onun içinde, onlarla birlikte direnişi her türlü frenleme gayretlerini boşa çıkarmak için “erken seçim” diyerek öne atılması, CHP merkeziyle ve yerel örgütleriyle işbirliğine yönelmesi büyük önem taşımaktadır. Böyle bir sosyalist inisiyatif Türk ve Türkiye’nin batısındaki Kürt halkını, CHP’nin direnişten yana kesimleriyle birlikte harekete geçirir ve şu anda Kürdistan’da sürmekte olan direnişin sürekliliğini ve kendini savunmasını güvence altına alabilir. Artık “devrimin anahtarını İstanbul’da kaybettiğimizi bilmeli, “aydınlık’ diye Kürdistan’da aramaktan vazgeçmeli”, anahtarı nerede kaybettiysek, orası ne kadar karanlık olursa olsun orada aramalıyız. Kürt özgürlük hareketi devrimin anahtarlarını ceplerinde taşıyor, bizim cebimiz boştur.
II.
Bizler birkaç gün sonra yıldönümünü karşılayacağımız 7 Kasım 1917 (eski Rus takvimiyle Ekim) devriminin mimarı V.İ.Lenin’in “İki Taktik” adlı eserini vaktiyle sular gibi ezberlemiştik. Şimdilerde sanki unutmuş gibiyiz. Sakın halimiz bu defa “yaşlılık hastalığı” olmasın. O halde tam da bugün kayyım darbesine ve faşist iktidara karşı “direnişin iki taktiğini” açık bir bilinçle ilan etmeliyiz. Genç kadın ve erkekleri “İki Taktik” eseri ile tanıştırmalı ve bu bilinçle direnişin aktif unsurları haline getirmeliyiz.
Devrimci durum yok. Ama her an, umulmadık bir nedenle devrimci duruma dönüşebilecek derin ve çok yönlü kriz var. Bu krizden sosyal-reform yoluyla çıkış tıkalı. Yüz yıllık tarih bunu kanıtlamış olmalıdır. Devrimci durumda devrimin göbeğindesin, meselen devrimi nasıl zafere ulaştıracağındır. Ama şimdi meselemiz “devrime nasıl yaklaşacağımız.”
Kemalist “sosyal-demokrasi”nin bugünkü direnişteki taktiği “Erdoğan rejimi altında erken seçim” taktiğidir. Bu taktik faşist rejim şartlarında “parlamentarist ve legalist” bir demokratik değişim hedeflemektedir. Ekonomik kriz sonucunda seçmen çoğunluğunu kazancağı beklentisi içindedir. Şu birkaç gün bile bu taktiğin hiçbir işe yaramayacağını göstermiştir. Devlet parlamentarist ve legalist zeminde yürümüyor.
Bizlerin taktiği ne olmalıdır? “Doğrudan devrim” diyene “ağanın eli tutulmaz” deyiniz. Şimdi mesele şu anda patlayan direnişi devrimci sürece evriltme meselesidir. Somut durumda bu direnişin hedefi madem ki CHP tarafından bir buçuk yıl sonra yapılacak “erken secime” yönlendiriliyor, o halde biz “erken seçime evet” demeliyiz ve şu soruyu sistemli şekilde ortaya atmalıyız: “Nasıl bir erken seçim?”
Kitle içinde ajtasyonumuz “Erdoğan ve Bakanlar istifa, hemen şimdi erken seçim, TBMM’de tüm partilerin eşit katıldığı geçici seçim hükümeti, buna karşı Saray zorbalıkla direndiği takdirde TBMM’yi boykot” olmalıdır.
III.
Lenin’in terimleriyle konuşursak “oportünizm”, birinci olarak “istifa”ya, ikinci olarak “hemen seçime” ve üçüncü olarak “geçici seçim hükümetine” GERÇEKÇİ olmadığı için gülüp geçiyor, Meclis’i boykota ise TUZAK olduğu için karşı çıkıyor.
Şu anda gerçekçi olan sadece faşist rejimdir. İktidara hangi sistem içi parti gelirse gelsin, bugünkü krizin yükünü emekçi halka yüklemek, tekelci kapitalizmi dış pazarlarda hegemonya kurarak krizden çıkarmak, bunu da bizler önleyemezsek Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında bölgesel emperyalist savaşa girmek, savaşa girmeden önce bölgede Kürt Özgürlük Hareketi ile savaşmak zorundadır. Gerçekçi alternatif budur. Bu alternatifin dinci-faşistlerin mi, laik Kemalistlerin mi hayata geçireceği arasındaki fark boz ayıyla beyaz ayı arasındaki fark kadardır. Daha tarihi ifadeyle Birinci Dünya Savaşında Noske ile, İkinci Dünya Savaşında Hitler arasındaki fark gibi. Birincisi Rosa’yı ve Karl’ı, ikincisi Tellmann’ı katletti.
Devrimci strateji gerçekçi olmaz. Gerçeği değiştirici olur. Gerçekçilik taktikle ilgili bir meseledir. Burada önerdiğimiz DEM Parti bileşeni sosyalistlerin, diğer sosyalistlerle ortak bir komite kurması ve Türkiye’deki direnişte CHP’yle ve tabanıyla ittifaka yönelmesi, CHP’ye ve diğer muhaliflere oy veren geniş halk kitleleri içinde hep birlikte “erken seçim” ajitasyonu yapması taktik meseledir.
“Nasıl bir erken seçime” verilen cevaplar -“Erdoğan’ın istifası, geçici seçim hükümeti ve Meclisten çekilme”- ise taktiği devrimci stratejiye bağlayan, uygulanabildiğinde stratejik sonuç verecek olan ara halka anlamında devrimci taktiktir.
Tuzağa gelince. CHP meclisten çekilmeyi kendi partisi ve iktidar partisi arasındaki bir mesele sayıyor. “Çekilirsek ‘ara seçim’ yaparlar, çekildiğimiz yerlerdeki seçimde yüzde 30 oy alsalar bile varolan vekillerine yüzde 30’luk artış sağlar, ara seçimi kazansak bile bizi hezimete uğratırlar” demekte. Halk kitlelerinin bu durumda ne yapacağını düşünmek bile istemiyor. Sosyalistler bu parlamentarist oportünizmi yerle bir etmelidir.
Gezi Direnişi Sarayın temellerini sarsmıştı. Ama o sırada AKP en güçlü dönemindeydi. Ekonomi yükselişteydi, seçmen tabanı rakipsizdi, Arap sokaklarında Erdoğan posterleri yükseliyordu, ABD’yle birlikte ÖSO’yu örgütlemişti, Şam’a girmek üzereydi. Toplumun çoğunluğu “erken seçim” etrafında birleştirildiğinde, Sarayın direnmesine karşı yapılacak bir “sine-i millete dönüş” şu anda yapılsa, milyonları ayağa kaldırır. Ekonomisi batmış, seçmen tabanı erimiş, İran’la savaşa sürüklenme korkusuyla titreyen Sarayı ya demokratik bir seçime mecbur eder, ya da Saray intihar edercesine saldırıya geçer, ama yine yıkılır. Burada oy oranlarının hesabına değil, direnişteki halk gücüne bakılır.
Bundan sonrası ise zaferi çalmak isteyenlerle devrimciler arasındaki mücadeleye kalır.
“Direnişte iki taktik” hakkında hepimizin açıklığa kavuşması ve hiç zaman yitirmeden harekete geçmesi gerekir. Yine Lenin’den bir sözle açıklamamızı bitirelim: “Dün erkendi, yarın olmasa bile birkaç gün sonra geç olacaktır.” IV.
TKP MK bu görüşler temelinde DEM Parti bileşenlerine ve bileşen olmayan tüm sosyalist partilere ve hareketlere aşağıdaki öneriyi tartışmak üzere hemen bugün bir araya gelme çağrısı yapar:
1. TKP, tüm sosyalist partilerle ve hareketlerle legal örgütsel biçim altında, bir “erken seçim” girişiminde ortaklaşmaya hazırdır. TKP bu ortak girişimin derhal kurulmasını, “erken seçim” çağrısı yapmasını, bu çağrının içeriğini gecikmemek için sonraya bırakarak harekete geçmesini,
2. Ortak girişimin, başta CHP olmak üzere, diğer erken seçim çağrısı yapan tüm muhalif partilerle, sendikalarla, meslek örgütleriyle hızla ülkenin her yerinde erken seçim mitinglerini örgütlemek üzere ilişkiye geçmesini;
3. Aynı zamanda bu partilerin ve örgütlerin en geniş seçmen kitlesine girişimin çağrısını iletmek üzere, “Aşağıdaki partiler ve hareketler herkesi erken seçim sloganıyla birlikte belirlenecek tarihte ülkenin her yerinde eyleme geçmeye çağırır” içeriğinde bir bildiriyle seslenmesini ve katılan tüm parti ve örgütlerle bu mitingleri örgütlemesini;
4. Bütün bu çalışmaları yürütürken, özel bir komisyonda, direnişin “taktiği” ve bu taktiğin “devrimci stratejimizle” bağını tartışmayı ve ortak bir taktikte birleşmeyi önerir.
5. TKP’nin Türk Kemalist “sosyal demokratlarının” parlamentarist, legalist ve ertelemeci erken seçim taktiğine karşı, var olan bugünkü somut direnişteki devrimci taktik sloganının “Erdoğan ve Bakanlar istifa; hemen şimdi erken seçim; TBMM’deki tüm partilerin eşitlik temelinde yer alacağı geçici seçim hükümeti; iktidarın buna uymaması durumunda tüm muhalefetin TBMM’yi boykot etmesi” olduğunu bütün kardeş ve dost partilere bilgi olması amacıyla duyurur.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
5 Kasım 2024