29 Ekim tarihi yaklaştıkça “Cumhuriyet Bayramı” yıldönümü ile ilgili kutlamalar konusunda hareketlilik baş göstermeye başladı. Konuyu ibretle izliyor TKP’nin bu konudaki görüşlerini kamuoyuna açıklamayı görev biliyoruz.
Bu Cumhuriyet’i kuranların, kurucu iradesinin devamı olduklarını iddia edenlerin ve bu Cumhuriyet’in imtiyaz sağladığı sınıfın temsilcilerinin bu günü bayram olarak kutlamalarından daha normal bir durum olamaz. Bunu yadırgamıyoruz.
Ancak komünistlerin böyle bir yaklaşımı olamaz. Bunun birden fazla nedeni vardır:
Birincisi; “Cumhuriyet” sözcüğünün tek başına hiç bir anlamı yoktur. Bu cumhuriyet sosyalist, halk demokrasisi veya kapitalist bir cumhuriyet midir, önce bunun yanıtı verilmelidir. TKP’ye göre bu sorunun yanıtı açık ve nettir. Türkiye Cumhuriyeti burjuvazinin kapitalist nitelikte bir cumhuriyetidir.
İkincisi; TC’nin, ulusal bağımsızlık mücadelesi sonucunda ülkenin emperyalizmden bağımsız kurulmuş olması söz konusu mudur? Hayır. TC, İngiliz emperyalizmi ile anlaşılarak, Sovyetler Birliği’nin sosyalist kuruluşunun engellenememesi üzerine başından itibaren emperyalizme bağımlı olarak kurulmuş bir cumhuriyettir.
Üçüncüsü; Özünde yine İngiliz emperyalizmi ile dirsek temasında, ancak daha da geri koşullarda bağıtlanan 1920 Anayasası’nın Anadolu, Mezopotamya ve Balkan halklarına tanıdığı kısıtlı haklar, 1923 Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Anayasası ile topyekün ortadan kaldırılmıştır.
Dördüncüsü; Bazı “komünist” geçinen kemalist çevrelerin kitabına uydurarak “feodalizmden kapitalizme geçilmesi ilerici bir adımdır, onun için tarihsel rolü çerçevesinde burjuva karakterli bu gelişme desteklenmeli ve sahip çıkılmalıdır” tarzı söylemleri çalınan minareye kılıf uydurmaktan başka hiç bir özelliği olmayan bir yaklaşımdır. Komünistler 1918’den itibaren bu burjuva demokratik güçler ile birlikte gerçek bir ulusal bağımsızlık mücadelesi ve kapitalist olmayan, hatta sosyalizme yönelen demokratik bir cumhuriyetin kurulması için mücadele etmişlerdir. Fakat bu amaç 29 Ekim 1923 Cumhuriyeti’ni kuran sınıf güçleri tarafından kanla ve katliamlarla bastırılmıştır.
Beşincisi; “Atatürk Devrimleri” olarak adlandırılan değişiklikler batı emperyalizmi ile uyum konusunda yapılmış reformlardır. Harf ve kıyafet “devrimleri”, laiklik adı altında din ve devlet işlerinin düzenlenmesi ilerici nitelikte adımlar değil, bir yandan emperyalizm ile bağımlılıkta uyum, ikincisi de ulus-devlet oluşturma amacıyla Türk milliyetçiliği ve Sünni İslam’ın Hanefi mezhebi temelli düzenlemelerdir.
Altıncısı; TC’nin kurulması ile kapitalist devlet yapısı kurumsallaştırılmıştır. Bu adımın sınıfsal olarak savunulacak hiç bir yanı yoktur. “Materyalist bakış açısıyla burjuva demokratik anlamda toplumsal bir ileri adımdır, biz Atatürk’e olduğunun dışında bir misyon yüklemiyoruz, o bir burjuva demokrattır” diyerek kendilerini haklı çıkaramazlar. Bu cümle ilkesel olarak doğru olabilir, ancak o günün zaman ve mekan koşulları içinde değerlendirilir, bugün için onun savunuculuğu yapılamaz.
Yedincisi; TKP, o gün için de bunun savunuculuğunu yapmaz, çünkü burjuva “demokrat” Atatürk tüm olumsuzluklara rağmen sürdürülmeye çalışılan ilişkiye 28/29 Ocak 1921 ONBEŞLER Katliamı ile nokta koymuştur. Ve bu tarihsel olay 1923’den iki buçuk yıl önce olmuştur. 1922 yılında da TKP’yi yasaklayan yine bu yapıdır.
Sekizincisi; TC, 29 Ekim 1923’den beri, o gün bu gündür gerici bir diktatörlük tarafından yönetilmektedir. Bunun neresi savunulabilir?
Dokuzuncusu; Kürt, Alevi katliamları, Süryani, Ezidi, Şafi, Ermeni, Rum, Musevi toplumlarına yönelik asimilasyoncu baskı ve sürgün uygulamaları, 1920 Anayasası ile tanınan Kürdistan ve Lazistan özerkliklerinin iptali, sınıfsal sömürü uygulamalarının dışında sömürgeci ve asimilasyoncu milliyetçi niteliklerin somut ispatıdır.
Onuncusu; Mustafa Kemal Atatürk, kendilerini “komünist” olarak adlandıranların görmek istedikleri gibi değil, olduğu gibi görülüp, değerlendirilip, sınıf savaşımında üstlendiği rol açısından doğru yere oturtulmalıdır. TKP resmi TC tarihi yazımı etkisinde değil, sınıf mücadelesinin gerçekleri ve gerekleri temelinde analizlerini yapar ve stratejilerini oluşturur.
Türkiye işçi sınıfı, yoksul emekçi halklar gerçek bayramlarını kutlayabilecek mücadeleyi geliştirebilmeleri için öncelikle burjuva ideolojilerinin her türüyle ilişkilerini tam olarak kesmek zorundadır. İşçi sınıfı, mücadelesini işçi sınıfının bilimi ışığında yaratıcı bir şekilde yürütür. Keskin sözler sarfedip sonunda burjuva ideolojilerinin kuyrukçuluğunu yapmak TKP ve TKP’lilerin işi değildir. Bu yaklaşımlar ile “sol”, “devrimcilik” ve “komünistlik” adına 29 Ekim “Cumhuriyet” Bayramı kutlamaları yapmayı planlayan, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katillerine saygı duyan tüm unsurları kendilerine gelmeye ve saflarını fiiliyatta yaptıkları gibi burjuvazinin yanında belirlemeye çağırıyoruz.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
16 Ekim 2017