15 Temmuz darbe girişimi akabinde gerçekleştirilen gerçek darbe, AKP-Saray rejiminin Ergenekoncu Kemalistler ile uzlaşması sonucu yaşama geçirilen bir darbedir. Devletin tüm bileşen güçlerinin, asker, bürokrat ve sermaye gruplarının birlikte hareketi, AKP, MHP ve CHP’yi de doğal olarak “Milli İrade” altında kamuoyunun karşısına çıkarmıştır. Dün de var olan bu gizli birliktelik bugün kamuoyuna açık hale gelmiştir. İşçi sınıfı ve emekçi halkların haklarının ve Kürt halkının ulusal çıkarları söz konusu olduğunda bu blokun içinde hiç bir zaman çatlak oluşmamıştır. Nasıl ki ABD, NATO, Alman ve İngiliz emperyalizmine biat konusunda aralarında en ufak bir görüş ayrılığı olmadığı gibi.
Uzlaşan tarafların ikisi de güç kaybetmiş merkezlerdir. Ergenekoncu Kemalistler 2007’den itibaren karizmayı çizdirmiş ve AKP-Fethullah bileşimi o zamana dek “arı kovanı” olan kozmik odalarına kadar elini sokmuştur. Böyle olması ABD, NATO ve AB emperyalistlerinin planı gereğidir. AKP ise 2011’den itibaren Fethullahçılarla çıkar ve mevzii kavgasına girerek o döneme kadar Fethullahçılar ile birlikte oluşturduğu güç merkezini zedelemiştir. Hem Ergenekoncu Kemalistler, hem de AKP-Saray çetesi yaralıdır. Bu taraflar yaralıyken Fethullahçılar da yaralıdır. 2013 yılından beri AKP ile yürüttükleri sert mücadelede iki taraf da ciddi yaralar almıştır.
15 Temmuz tarihi itibarıyla her üç güç de ağır yaralı konuma yükselmişlerdir. Ordu bölünmüştür ve “itibarı” kalmamıştır. AKP-Saray rejimi ciddi darbeler almıştır ve en önemlisi içerden büyük hasar görmüştür. Fethullahçılar ise darbe girişiminin sonunu getirememiş olmak ile ağır darbe yemişlerdir.
Ağır darbe yemiş iki taraf, AKP-Saray ve Ergenekoncu Kemalistler uzlaşarak ve üçüncü tarafa karşı ortak tavır alarak kaybettikleri güçlerini ve ağır darbeler sonucunda aldıkları yaraları sarma amacındadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tam tabiriyle bir köstebek yuvası haline gelmiştir. Ne ki, onları birleştiren olgu, işbirlikçi tekelci sermayenin iktidarı olmaları ve emperyalizm ile işbirlikleridir. Bu omurga temelinde tekrar eski güçlerine ulaşacaklarını planlamaktadırlar.
Asıl tehlike de burada başlıyor. “Milli İrade” olarak adlandırdıkları devlet ancak ve ancak kendisine içerde ve dışarda var olan düşmanlıkları keskinleştirerek ve yeni düşmanlar yaratarak ayakta kalabilir. Onun için işçi sınıfına, emekçi halklara, Kürt halkına ve tüm komşularına karşı, özellikle de Ortadoğu’daki sınır komşularına karşı kin ve nefreti bileyecekler, “Milli” olanı güçlendirmek için yeni yöntemler geliştireceklerdir. Halklarımızın dini hassasiyetlerini daha fazla sömürerek, halklarımız arasına nifak tohumları yerleştirme çalışmalarını hızlandıracaklardır. “Türk-İslam Sentezi” onların ideolojik ve politik hattıdır. Bu ideolojik ve politik hatla, sınıfsal farklılıkları silikleştirmek, sınıf mücadelesini etkisizleştirmeyi hedefliyorlar.
Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesine karşı topyekün bir imha saldırısı ve Rojava Kürdistanı’na karşı işgali de içeren fiili saldırı bugün gündemlerinin en başındadır. Önümüzdeki dönem, içeride devlet terörünün daha da artacağı, dışarıda ise savaş tamtamlarının çalınacağı bir dönemin işaretlerini veriyor.
AKP-Saray-Ergenekon ittifakı, bu stratejileri karşısında sesini yükselten, barış, demokrasi, işçi sınıfının hakları ve halkların kardeşliği için sesini yükselten her örgütlü ve hatta bireysel çıkışı doğmadan boğmak için önlemlerini artıracak ve saldırganlaşacaktır. Barış, Demokrasi, Özgürlük ve Sosyalizm güçlerine karşı devlet terörü had safhaya ulaşacaktır.
İşbirlikçi Oligarşik Dikta’nın bu saldırıları ancak devrimci, demokratik ve sosyalist bir alternatifin oluşturulması, güçlendirilmesi ve yığınları sarması ile geri püskürtülebilir. Kanun Hükmünde Kararnameler, OHAL kalktıktan sonra geçersiz olacağından, AKP-MHP-CHP ortaklığı ile KHK’larla yürürlüğe koydukları tüm yasadışı uygulamaları anayasal hale getirme amacındalar. Bu nedenle, KHK’lerin içerdiği hukukdışı uygulamalara karşı tepki vermek, boyun eğmemek, işçi sınıfı ve emekçi halkların muhalefetini örgütlemek güncel bir olanak ve görevdir. Tamamen işlevsiz hale getirilen TBMM’nde temsil edilen devrimci demokratik bir kitle partisi olan HDP’nin güçlendirilerek, etrafında ve içinde kenetlenerek yasal siyaset zeminde meşru savunma hakkımızı kullanmalıyız. Oligarşik Dikta’nın her türlü gayrı meşru saldırılarına karşı aynı düzlemde meşru savunma ve haklarımızı geliştirme mücadelemiz de artık devrimci güçlere dayatılmıştır. Oligarşik Dikta’nın saldırıları karşısında geri çekilmek, ikircimli davranmak devrimci güçlerin yöntemi değildir. Geri çekilmek Oligarşik Dikta’nın daha da kurumsallaşmasını ve yerleşmesini kabullenmek demektir. Suriye’nin işgaline, Kürt halkının imhasına, işçi sınıfının grev ve direniş hakkının daha da kısıtlanmasına karşı bugün mücadele etmeyeceğiz de ne zaman edeceğiz. Bir basın açıklamasının dahi yasaklandığı toplumsal koşullarda geri çekilmek, teslimiyet ve ölüm demektir.
Keskin sloganlar, Marksist-Leninist terminolojinin içeriğinden koparılarak tekrarı, süslü tarifler değil, Marksizm-Leninizm’in kızıl bayrağı altında, onun ulusal ve uluslararası deneyleri ışığında mücadeleyi yükseltmek, güncel istemler temelinde yığınları bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, insanlık suçu işleyenleri cezalandırmak , yığınlara moral, güç ve mücadele azmi aşılamak, devrimci bir ayaklanmanın koşullarını hazırlamak, komünistlerin vaz geçilmez görevleridir.
Orak Çekiç ve yıldızlı kızıl bayrağımızın, oportünistlerin, revizyonistlerin, döneklerin, icazetlilerin, uzlaşmacıların, ürkeklerin, hainlerin, ajan-provokatörlerin, düşman ile işbirlikçilerin elinde kalmaması için, devrimcilik ve komünist olma ile sahte devrimcilik ve sahte komünist olmanın arasındaki ayrımı ortaya koymak için, devrimci güçler arasındaki kıstasları netleştirmek için, devrim için, sosyalizm için savaşmak isteyenleri Türkiye Komünist Partisi’nde safları sıklaştırmaya ve tüm dost devrimci örgütleri Devrim Cephesi’ni oluşturmaya, ortak mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
15 Ağustos 2016