ONBEŞLER Mücadelemize Yön, Partimize Görev Veriyor

ONBEŞLER Mücadelemize Yön, Partimize Görev Veriyor

Mustafa Suphi ve Yoldaşları

Partimizin kurucuları ve ilk MK üyeleri Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve yoldaşlarının Kemalist burjuvazi tarafından katledilmelerinin üzerinden 96 yıl geçti. Onbeşlerin katli Türkiye tarihinin ilk faili meçhul siyasi cinayetidir. Bu saptamanın anlamı derindir. Bu saptamanın anlamının derin olması da partimize çok yönlü görevler yüklemektedir.

Birinci soru şudur; Onbeş yoldaşımızın hesabını burjuvaziden nasıl soracağız?

İkinci soru ise bir saptamadır; Biz bu cinayetin hesabını sormadığımız sürece bu ülkede hem partimiz gerçekten özgür olamaz. Dolayısıyla ne yapmamız gerekiyor sorusu?

Üçüncü soru ise; İlk faili meçhul siyasi cinayetin hesabı sorulmadığı müddetçe, bu ülkede faili meçhul cinayetlerin ardı arkası kesilmemektedir. Bu cinayetlere nasıl dur diyeceğiz?

Bu sorulara vereceğimiz yanıt “faili meçhul cinayetlerin koşullarını ortadan kaldırmak” olmalıdır. “Koşulları ortadan kaldırmak” demek burjuvazinin sınıf diktatörlüğüne son vermek anlamına gelmektedir. Bu da işçi sınıfının demokrasisi olan sosyalizmi bu ülkede inşa etmek anlamına gelmektedir.

Bu saptamaları yaptıktan sonra 1920-21 yıllarına dönmüş oluyoruz. Mustafa Suphi ve yoldaşları 1920 yılında TKP’yi kurarken bir parti programı oluşturdular. Bu program ülkede proletarya iktidarını kurma hedefini içeriyordu. Söz konusu bu amaç olduğu için burjuvazinin hedefi oldular. Eğer ki, kapitalizmin sınırları içerisinde, burjuvazi ile “kardeş kardeş” geçinerek bir takım “demokratik haklar” elde etme hedefleri olsaydı ne Mustafa Suphi ve yoldaşları katledilirdi, ne de TKP yasaklanırdı. Bu gerçeği öncelikle görmemiz ve kaydetmemiz gerekiyor.

Bugün için Onbeşlerin hesabını nasıl soracağız sorusunun yanıtını verirken de TKP’nin kuruluş amacını bir an bile gözardı etmeyeceğiz. Bu cinayetin hesabını sormak TKP açısından bir intikam eylemi değildir. Bu cinayete sebep olan koşulların ortadan kaldırılmasıdır görüşünü savunuyorsak yapmamız gereken ikinci öncelik, “TKP’nin o günkü kuruluş amaçlarını bugün nasıl yaşama geçireceğiz?” olmalıdır.

TKP’nin bugün kamuoyunda dikkat merkezinde olması, aynı burjuva devletin Onbeşlerin TKP’sinin karşısına kendi icazetli “TKP”’lerini çıkarmaları bu nedenledir. Biz bunlara takılmayalım. Bize ve devlete göre burjuvazinin iktidarını yıkıp, proletaryanın iktidarını kurmayı hedefleyen, Marksist-Leninist bilim ve Leninci parti ilkeleri doğrultusunda mücadele eden Türkiye Komünist Partisi, Mustafa Suphilerin partisi bugün yasaklıdır. Bu yasak 1922 yılından beri sürmektedir. 141 ve 142. Maddelerin TCK’dan çıkarılması ile bu sorun çözülmemiştir. Anayasa ve TCK’daki kimi maddeler halen bu yasağın resmi belgesidir. Bu tespit, bu yasağın kırılamayacağı ve yasal anlamda bir TKP’nin yer almasının önünde engel değildir. Yasağın ne zaman ve nasıl kırılacağı güçler dengesine ve sınıf mücadelesinin gelişimine bağlıdır. Yasağı kırmak bir irade gerektirir ama tek başına iradi bir karar değildir.

Türkiye Komünist Partisi burjuva devletinin yasaları nezdinde “yasal” olmayabilir. Ancak işçi sınıfının nezdinde yasal bir meşruiyeti vardır. Bu objektif bir durumdur. Önemli olan bu verili durumu fiili olarak yaşama geçirmektir. Biz burjuvaziye hak veriyoruz. Doğaldır ki burjuvazinin iktidarını ve devletini yok etmeyi amaçlamış aralarında uzlaşmaz çelişki olan proletaryanın sınıf partisine “gel, sana olanak tanıyayım, güçlen ve beni yok et” demeyecek. Burjuvazinin izin vereceği TKP onun için kendisine yönelik bir tehlike olarak görmediği bir “TKP”’dir. Önce bu konuda anlaşalım.

Ancak, hiç bir olguya da köşeli bakmayalım. Türkçede “su yolunu bulur” tanımı vardır. TKP, ideolojik, politik ve örgütsel ilkelerinden milim taviz vermeden ama aynı zamanda politika yaparak çalışmalarını, örgütlülüğünü ve etki alanını geliştirirse fiili olarak burjuvazinin yasağını kırar. Bunun bin bir yolu vardır. Bugün karşı karşıya geldiğimiz durum bu aşamadır.

Gizlilik hiç bir zaman kendini yasaklamak değildir. Burjuvazinin yasaklarını kırmaktır. Güç ile kırmaktır. Bu noktada da bir hatırlatma yapmak gerekirse “örgüt gizli olabilir ama politika gizli yapılmaz”.

Bugün ülkede resmi bir “TKP” hazırlıkları var. Deyim yerindeyse patimizin yıllardır ifade ettiği ve “cehennemi” yaşamış genç yoldaşlarımızın bugünkü sözleriyle ifade edersek, “burjuvazinin devleti bu kliğe yol vermiştir”. Bu “girişimin” Mustafa Suphi geleneği ile yakın-uzak ilintisi yoktur. Tarifi yerine oturtmak gerekirse Mustafa Kemal’in kurduğu “TKP” ile benzerlikleri daha çoktur. “Resmi” olarak adlandırılması da bu nedenledir. Bir yanda “resmi”, diğer yanda işçi sınıfının bağrında filizlenen halkın partisi vardır.

Mustafa Suphilerin, ve 96 yıllık mücadelede toprağa düşen faili meçhul kadrolarımızın, ancak sadece TKP kadroları değil, devrimci ve sosyalist hareketin tüm kayıplarının, Kürdistan’da ve metropollerde faili meçhul olarak katledilen Kürt devrimci-demokratların, yurtseverlerin hesabını sormak bu ülkede bu cinayetlerin planlayıcısı ve uygulayıcısı olan burjuvazi ile hesaplaşmaktan geçer.

Bu hesaplaşma da Mustafa Suphilerin uğrunda canlarını verdikleri TKP’nin politikalarının ve programının yaşama geçirilmesi ile mümkündür. Bugün Türkiye politikasına müdahil olan, güçlü, etkin ve yığınsal bir yasal partiye olan ihtiyaçtan söz ediyorsak, söz konusu parti, TKP’nin geleneksel çelik çekirdeği üzerinde yükselecek bir saha olacaktır. TKP’nin sınıf içinde daha fazla kök salan, yığınların kulak verdiği bir niteliğe ulaşması, yeni kuşak genç komünist kadroların bu çekirdekte buluşması ile mümkün olacaktır. Bu buluşma bir yandan çelik çekirdeğin geniş partide niteliğini yitirmeden, yok olmadan, deneyimlerini taşıyarak buluşmasıdır, ve aynı zamanda genç kadroların birlikteliklerini, kazanımlarını ve niteliklerini yitirmeden çelik çekirdek ile buluşmasıdır. Arada böyle, karşılıklı bir diyalektik bağ vardır. Bu süreci biz tekleşme olarak niteliyoruz.

Bunun dışında her kurgu likidasyonu aşmak değil, tam tersine likidasyonu derinleştirmek ve sürdürmek olacaktır. Hiç kimse likidasyonu aşma sürecini yürütürken ne partinin geleneksel çelik çekirdeğinin likide olmasını, ne de partide buluşulacak hatırı sayılır deneyimleri ve çok değerli olan kazanılmış mevziileri, yasal, geniş çalışmaların zayıflamasını, bölünmesini, ayrışmasını ve likide olmasını istemiyor.

Bir yanda, 68 ve 78 devrimci gençlik hareketleri içinde politize olmuş, sıcak devrimci mücadele içinde parti ile tanışmış, işkenceler, zindanlar, sürgünler ve derin illegalite deneyleri ile 45 yıla ulaşan parti stajı olan yoldaşlar, diğer yanda, 90’lı yıllarda, faşist diktatörlükten çıkış sürecinde politize olmuş ve partimizin likidasyonu sürecinde komünist partiyi arayan, sınıf mücadelesine inanan fakat maalesef tasfiyecilerin ağına takılan, durum tespitini yapınca da selamlanacak bir öz güvenle fikirlerini ortaya koyan ve icra eden, inanmış, bilinçli, kavgacı, mücadeleci, ama aynı zamanda bütün olanaksızlıklara karşın kendilerini ideolojik olarak son derece iyi geliştirmiş, 20 yıla ulaşan farklı zengin bir deneyi bünyelerinde barındıran komünist genç bir kuşak. İki nehrin suları bir çağlayanda tekleşmelidir. Bu çağlayanın yaratacağı coşkun ve olağanüstü niteliksel güç, bugün ülkemiz komünistlerinin gereksinim duyduğu olgudur.

Gelişecek bu tür bir nitel ve nicel güç odağı, bir taraftan ülkemiz devrimci sınıf hareketini ileriye taşıyacak, sınıf hareketi ile diğer toplumsal muhalefet odaklarını mücadelede ortaklaştıracak ve sınıf hareketi ile Kürt devrimci-demokrat özgürlük hareketinin birleşik mücadelesinin örülmesine katkıda bulunacaktır.

Onbeşlerin, Mustafa Suphilerin kızıl geleneğinin sürdürülmesi, onların mücadelesinin zafere ulaşması 2017 yılında 28/29 Ocak’ın yıldönümünde bu bilinç ve karalılıkla somut adımlar ile gerçekleşecektir. Bu bir tercih değil, bir zorunluluktur. Türkiye işçi sınıfının mücadelesinin bize yüklediği görevdir.