HTŞ çetelerinin eski adı ÖSO, yeni adıyla MSO desteğiyle Suriye’nin başkenti Şam’ı 12 günlük bir ilerleyiş sonunda ele geçirmesi ve Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle Suriye’de Baas Partsi dönemi kapanmış oldu. Bu operasyonu ABD, İsrail ve Türkiye birlikte yürütmüştür. Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen Astana Zirve Toplantısı Rusya’nın da katılımı ile bu sonuca giden süreç konusunda karar almışlardır. HTŞ ve MSO’nun operasyonu bu zirve sonuçlandıktan bir gün sonra başlamış ve hiçbir direnişle karşılaşmadan Halep, Humus ve Hama üzerinden Şam’a ulaşmıştır.
HTŞ ve MSO bizzat NATO destekli Türkiye’nin fiili desteği ile hareket etmiştir. Rusya son aylarda Erdoğan ile Esad’ı bir araya getirmeye çalışmış, Esad Türk ordusu Suriye’de işgale son verip çekilmedikçe görüşmeyeceğini açıklamıştır. Aynı süreçte SDG Esad’a İslamcı çetelere ve Türk işgaline karşı birlikte mücadele etme önerileri götürmüş, bu da kabul görmemiştir. Sonuçta Rusya Esad’a olan desteğini çekmiş ve barışçıl yoldan yönetimi devretmesi için ülkeden ayrılmasını telkin etmiştir
Suriye’deki rejim değişikliği ne bir zafer ne de bir yenilgidir. ABD, NATO ve İsrail stratejileri doğrultusunda yapılan bir hamledir ve bölgede barış, demokrasi ve toplumsal ilerleme için mücadelenin sonucunda boşa çıkarılmalıdır. Yıkılan Suriye rejimi nasıl ki demokratik bir rejim değil idiyse, yerine geçen kukla rejim de Suriye ve bölge halklarına düşman bir oluşumdur.
ABD ve NATO bu işgalci hamlesi ile şu aşamada üstünlüğü ele geçirmiş gözükebilir. Ne ki, bölge halklarının on yıllardır emperyalizmin emelleri nedeniyle yaşadıkları savaş, yıkım ve katliamlar bu üstünlüğün uzun süreli olamayacağının göstergesidir. Bölge halkları barış, demokrasi ve toplumsal ilerlemeden yanadır. Vekil olarak Türkiye’nin ve İsrail’in işgalci stratejilerine ve diktatörlüklerine boyun eğmeyecektir.
Rusya ve İran bu sürecin Esad kadar kaybedeni olmuştur. Rusya’nın Ukrayna’da NATO ile savaşına yoğunlaşmış olması onu ABD ile bir uzlaşmaya zorlamış olması muhtemeldir. İran ise Lübnan arasında olan koridoru kaybetmiştir. Suriye rejimi 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin ve Dünya Sosyalist Sisteminin varlığı koşullarında konumlandığı Bloksuzlar Hareketi ve anti-emperyalist karakterini 90’lı yıllarında kaybetmiş bulunmaktaydı. ABD ve NATO’nun bölgeye ilişkin planları Irak, Suriye ve Lübnan’dan sonra İran’a yönelmektir. Türkiye ise işgalci Misak-ı Milli politikası uğruna ABD, NATO ve İsrail’in kuklası durumundadır. Gelişmeler Türkiye’nin iştahını kabartıyor gibi görünse de Türkiye orta vadede bölgede savaşın daha da genişlemesi durumunda içinde olduğu bu savaşın sonuçları ile yüz yüze gelecektir.
Kuzey-Doğu Suriye’de Rojava’da gelişen demokratik halk devrimi süreci özünde bölge sorunlarının çözümü için örnek teşkil eden bir yapıdır. SDG kimilerinin iddia ettiği gibi HTŞ ile işbirliği içinde Suriye’deki rejim değişikliğine katılmamıştır. MSO gibi Türkiye’nin doğrudan desteğini alan HTŞ ile birlikte davranmış olması mümkün değildir. Onların amacı Türkiye’nin maşası olarak Rojava devrimini boğmak ve topraklarını işgal etmektir. SDG rejim değişikliğini Suriye ve bölge halkları açısından demokratik halk mücadelesini güçlendirecek bir faktör olarak değerlendirmektedir.
ABD bir taraftan bölgede İsrail’e yol verirken, diğer taraftan Türkiye’yi de kullanarak ve Türkiye’de kendi amaçları için durumdan vazife çıkararak hareket etmektedir. İsrail’in amacı Suriye ve Lübnan’ı kontrol altına almak, güneyde ise Mısır toprağı olan Sina yarımadasını işgal edip okyanusa inmek ve Süveyş kanalını kontrol etmektir. Bir buçuk yıldır yaşanan Gazze trajedisine yol açan provokasyonun ana amacı budur. İsrail’e düşmanmış gibi gösterilmeye çalışan HAMAS ve HTŞ gibi örgütler aynen El-Kaide gibi kendileri tarafından kurulmuş kukla örgütlerdir. Bölge halkları arasında karşılık bulan din faktörünü kullanarak İsrail, ABD ve NATO’nun amaçlarına hizmet etmektedirler.
Bölgede tüm sorunların çözümünün tek yolu barış, demokrasi ve sosyalizme yönelen bir toplumsal ilerleme mücadelesidir. Türkiye dahil tüm bölge devletlerinin sınıfsal, dinsel ve etnik faktörlerinin de dikkate alınması ile bir demokratik halk konfederasyonunun oluşturulmasıdır.
Türkiye Komünist Partisi, Türkiye’nin Suriye ve bölgedeki işgalci politikalarına karşı Türkiye ve bölge halklarını direnişe ve mücadeleye çağırıyor. Türkiye’nin Rojava’yı işgal etme stratejisine karşı Türkiye’nin ilerici, yurtsever, demokratik güçlerini aktif dayanışmaya ve seslerini yükseltmeye çağırıyor. Avrupa ve Dünya demokratik kamuoyunu savaş ve işgal politikalarına karşı, bölgenin mazlum Kürt, Arap, Asuri, halkları ile dayanışmaya çağırıyor.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
10 Aralık 2024