Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (4)

Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (4)

Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı

VI. SOSYALİZMDE TOPLUMSAL VE SİYASAL YAPI

Siyasal İktidar:

Sosyalizmde siyasal iktidar Proletarya Diktatörlüğüdür. Proletarya Diktatörlüğünün inşası ve üretim araçlarının toplumsallaşması koşullarında, iktidarın nüveleri üretim birimlerinden, fabrikalardan başlamak üzere, toplumun tüm alanlarında oluşturulur. Yerleşim birimleri, mahalleler, semtler, ilçeler, iller, bölgeler ve eyaletler, işçi sınıfının yönetim meclisleri vasıtasıyla yapılandırılacaktır. İşçi sınıfı, bağlaşıkları ile birlikte Türkiye Komünist Partisi öncülüğünde oluşacak Devrimci Halk Cephesi ile yönetimi yürütecektir. Devrimci Halk Cephesi içinde farklı toplumsal ve siyasal yapılanmalar temsil edilebilecek, Meclis’lerin oluşum koşulları oluştuğunda seçim esasına göre gerçekleştirilecektir. Devrimci Halk Cephesi, Türkiye Komünist Partisi ile birlikte sosyalist bir toplum kurmayı kabul eden tüm emekçi ve devrimci partilerin, sendikaların gençlik, kadın, çevre örgütleri ve toplumsal insiyatiflerin iktidara geçmiş örgütlü birleşik gücüdür.

Merkezi iktidar, devrimin en büyük kazanımı ve sosyalizmin kurulmasını mümkün kılan unsurdur. Ancak, işçi sınıfı ve Komünist Partisi, toplumda sosyalizme ait mevziler yaratmak ve geliştirmek zorundadır. Bu çerçevede yerel işçi konseyleri ve emekçi meclisleri, emekçi sınıfların meslek ve kitle örgütleri, kültürel organizasyonlar, sosyalizmi savunan ve gücünü doğrudan halkın insiyatifinden alan tüm hareketler bu tarzda, proletarya iktidarının birer mevzisi olarak değerlendirilecek ve güçlendirilecektir.

Sosyalizmde toplumun ve devletin öncü gücü olan Komünist Partisi’nde yozlaşmayı ve bürokratikleşmeyi engellemenin yolu, bir yandan Partili olmanın yaratabileceği maddi avantajları ortadan kaldırmak, öte yandan da kitlelerle bağı canlı tutarak emekçilerden gelecek uyarı, eleştiri ve öneri kanallarını açık tutmak, partiye ve sınıfa her seviyede hesap verme konusundaki hassasiyeti korumaktır.

Güvenlik kentsel ve kırsal alanda Halk Milisleri tarafından sağlanacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcut yapısı dağıtılarak, Halk Ordusu olarak yeniden yapılandırılacaktır. Halk Ordusu’nun yegane görevi Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ni savunmaktır. Her yurttaş, cinsiyetine bakılmaksızın belirli bir süre yurt savunması hizmeti vermekle yükümlü olacaktır. Bireysel manevi tercihleri nedeniyle silahlı yurt savunması hizmetini vicdanen ret hakkı tanınacak, vicdani retçilere hizmetlerini sivil ve sosyal alanlarda yerine getirme olanağı tanınacaktır.

Ekonominin Yeniden Örgütlenmesi:

Proletarya İktidarının oluşması ile atılacak ilk adım temel üretim araçlarının toplumsallaştırılması, iç ve dış ticaretin devletleştirilmesi, sanayiide ve tarımda planlı ekonomiye geçişin örgütlenmesidir. Stratejik temel sektörler, alt yapı kurumları, ulaşım, taşımacılık, sağlık, eğitim, medya, petrol, maden, enerji, liman, hava limanları, gibi kurumlar ve işletmeler ilk aşamada devletleştirilecektir. Bu adımların atılması hem ulusal anlamda ama aynı zamanda uluslararası anlamda pazar ekonomisinden planlı ekonomiye geçişin sancılarını, çeşitli kesimlerin direnişini, sabotajlarını ve uluslararası emperyalist merkezlerin genç proletarya iktidarını zor duruma düşürmek için alacağı her türlü önlemi ve yaptırımı içerecektir. Uluslararası emperyalist finans kuruluşları ve örgütlenmeleri ile ilişkiler kesilecektir. Emperyalist ülkelerin ülkeyi sulta altına alan tüm ekonomik anlaşmalar, siyasi anlaşmalar gibi yırtılıp atılacak, burjuva iktidarlarının girdiği yükümlülükler reddedilecektir. Sorunların aşılması ve kuruculuk döneminin başarılı bir biçimde örgütlenmesi için, proletarya iktidarının, işçi sınıfı öncülüğünde, tüm emekçi katmanların dahil edilmesi ile toplumsal anlamda yeniden örgütlenmesi görevi büyük önem taşıyacaktır. Proletarya diktatörlüğü bu sürecin ekonomik görevlerinin yürütülmesinde kilit önemde olacaktır. Burjuvazinin sabotaj ve engelleme girişimleri bertaraf edilirken, burjuvazinin elinde o güne kadar biriken, bilim, teknoloji ve üretim konusundaki bilgi ve deneylerin proletarya iktidarı lehine, ülke halklarının çıkarına kullanımı için yol ve yöntemler geliştirilecektir. Burjuvazinin işletme ve yönetim kademelerindeki unsurlarının bir biçimde bu sürece katılımının örgütlenmesi sağlanacaktır.

İşçi Sınıfı:

İşçi sınıfı toplumun yönetici ve geliştirici öncü gücüdür. Sosyalizmde üreten de yöneten de işçi sınıfı olacaktır. Bu koşulların gerçekleşmesinde işçi sınıfının tinsel, bilimsel ve kültürel gelişimi için toplumsal aktiviteler örgütlenecektir. İşçi sınıfının kapitalizmde mahrum kaldığı mesleki ve genel eğitim olanakları sağlanacaktır. Bunların güvencesi, sosyalist toplumda yeni bir işlev kazanacak olan sendikalardır. Sendikalar, toplumdaki tüm ücretli emekçileri saflarında toplayarak, onların ekonomik, mesleki, demokratik ve tinsel ihtiyaçlarının karşılanmasını takip edecek; işyeri seviyesinden iktidar organları seviyesine kadar her kademede yönetime katılarak işçi sınıfını yönlendirmek için eğiten birer okul işlevi görecektir.

Köylülük:

İşçi sınıfının temel bağlaşıklarından olan köylülük, büyük toprak ağalarının ve kapitalist sanayicilerin özel mülkiyetinde bulunan toprakların ve bu topraklar üzerinde kurulu tarım-sanayii işletmelerinin toplumsallaştırılması ile yoksul köy proleteri olmaktan kurtulacak, üretim ve yönetimdeki saygın yerini alacaktır.

Az topraklı köylünün, mülkiyet hırsı yerine toplumsal yapıya uyumu, kooperatifleşme ve yerine göre toprakların kollektifleştirilmesi yoluyla toplumsallaşması sağlanacaktır. Proletarya iktidarı, topraksız, az topraklı ve yoksul köylülüğün, işçi sınıfının bağlaşığı olarak sosyalizmin kuruluşu ve gelişimine katkılarını garanti altına almak için bir yandan kırsal alanda sanayileşmeyi geliştirecek, tarım-sanayii komplekslerini kuracak, diğer yandan da proleterleşen köylülüğün bilimsel, kültürel ve teknik alanda eğitimini yükseltmek için, kırsal alanda da kadının özgürleşmesi için gerekli önlemleri alacak ve uygulamaya sokacaktır. Kırsal alanda, üretimin temel ekonomik örgütlenme biçimi, Kooperatifler ve Tarım-Sanayii Kompleksleri niteliğinde gerçekleştirilecektir.

Küçük Burjuvazi:

O güne dek devlet bürokrasisinde, ticarette ve hizmet sektöründe yer bulan küçük burjuvazi, gelişen koşullar temelinde en büyük özelliği olan, “standartlarını koruma” ve “sınıf atlama” özleminden kurtulacak, süreç içinde, toplumsal konumundan değer kaybetmeden proleterleşecektir. Kapitalizm koşullarında varlıklarını kaybederek, olumsuz anlamda, istemeden proleterleşen Küçük Burjuvazi, sosyalist toplumda kendi istemi ve çıkarları temelinde proleterleşecek ve işçi sınıfının köylülük ile beraber en önemli bağlaşıklığı olacaktır.

Küçük burjuvazinin mülkiyet edinme özlemi ve daha önce sınıf atlama amaçlarının giderilmesinde, sosyalist eğitimin önemli bir rolü olacaktır. Sosyalist düzenin ve sosyalist toplumsal mülkiyetin önem ve değerinin bu katmana kavratılması ertelenemez ve sürekli olması gereken bir ögedir. Gerek Sovyetler Birliği, gerekse de Dünya Sosyalist Sistemi üyesi diğer sosyalist ülkelerde, sınıf olarak var olmamalarına karşın, karşı-devrim, “küçük burjuva” hevesli bu toplum kesimleri tarafından beslenmiştir. Bu olgudan çıkarılması gereken çok önemli dersler vardır. Çünkü, işçi sınıfı ile iç içe yaşayan ve çalışan bu kesimler, ideolojik anlamda yeteri kadar eğitilmezler ise bütün olumsuz özelliklerini işçi sınıfının içine taşımaktadırlar. Pratik bunu göstermiştir.

Orta Katmanlar:

Bu kesim, orta ve küçük işletme sahibi burjuvalardır. Kapitalizmin ve dolayısıyla sanayileşmenin gelişmesinin bir unsuru olarak gelişen orta ve küçük büyüklükteki işletme sahibi burjuvalar, hem burjuva olmanın bütün özelliklerini taşımışlar, hem de büyük ve tekelci burjuvazinin onlara karşı uyguladığı baskı ve sömürü politikalarından dolayı sınıfsal anlamda olmamakla birlikte, kendi çıkarlarını korumak amacıyla kimi süreçlerde onların karşısında yer almışlardır. Genel anlamda ise, doğrudan işbirlikçi oligarşi içinde yer almamakla birlikte, burjuva iktidarına “omuz veren” taşıyıcı güçleri olmuşlardır.

Bu kesimlerin içinde, gelişme süreci farklı olan gruplar vardır. Türkiye’de 1980’lerden itibaren, üretim dışı rant ve tefecilik ile gelişen, benzer özelliklere sahip “orta katmanlar” içinde sayılan, servetleri arttıkça burjuvalaşan bir toplum kesimi oluşmuştur. Özellikle devlet bürokrasisi ile işbirliği içinde, çarpık olarak gelişen bu burjuvalaşmış unsurların, sosyalist toplum düzenine entegrasyonu kolay bir süreç değildir.

Proletarya iktidarı, bu iki kesimin entegrasyonu için, onları ilk aşamada tamamen mülksüzleştirmeden, ancak sosyalist ekonominin merkezi yönetiminde özel bir konumda, onları dönüştürecek önlemler içeren politikalar temelinde değerlendirecektir. Süreç içinde ekonomik yönetim bu unsurları, kollektif toplumsal mülkiyetin bir bileşeni haline getirecektir.

Gençlik ve Çocuklar:

Bir toplumun nasıl şekilleneceği o toplumun gençliğinin şekillenmesine birebir bağlıdır. Gençliğin öğrenimden başlamak üzere, mesleki eğitimi ve yüksek okul eğitimi, sosyalist toplum düzeninin değerleri temelinde gelişecektir.

Gençliğin, ideolojik ve politik açıdan kendisine ve topluma yararlı bir güç olarak yetişmesi, öncelikle çarpık burjuva eğitim ve yetiştirme kültürünün değişimi ile başlayacaktır. Gerek eğitimde fırsat eşitsizliğinin ortadan kalkması, gerekse de eğitimin üretime yönelik karakterinin geliştirilmesi ile gençlik kapitalizmden farklı olarak rekabetçi değil, yaratıcı bir gelişme çizgisi izleyecektir. Herhangi bir üretim sektöründe mesleki eğitim yoluyla uzmanlaşma, yüksekokul veya üniversite benzeri eğitimden daha az değeri olan bir eğitim olarak değerlendirilmeyecektir. İlk, orta ve üst aşamadan oluşan toplam 10 yıllık bütünsel bir Politeknik Eğitim Sistemi sürecinden sonra, isteyen gençler mesleki eğitim kurumlarına, isteyenler de yüksek okul kurumlarına hazırlık okullarına yönelebileceklerdir. Meslek eğitimi sürecini seçen gençlere de eğitimlerinden sonra, üniversite ve benzeri yüksekokul yolu açık olacaktır.

Gençler, öğrenim dışı süreçlerde de toplumun yönetimine ve gelişimine doğrudan aktif olarak katılacaklardır. Toplumda sosyalizmin inşasına katılan gençlik örgütlerinin (komünist gençlik örgütünden başlamak üzere tüm toplumsal, sportif, sanatsal, çevre ile ilgili, emekçi gençlik örgütleri) oluşturacağı Gençlik Bloku üretim süreçlerinde, yerel ve genel yönetim süreçlerinde Devrimci Halk Cephesi bileşeni olarak somut işlev ve görevleri olacaktır. Gençlerin toplumsal haklarının korunup geliştirilmesinden, üretim ve eğitim dışı süreçlerinin örgütlenmesine kadar geniş bir görevler yelpazesi gençlik tarafından bizzat yürütülecektir. Gençlik, sosyalist toplum düzeninde, toplumun tüm hücrelerine etkide bulunan, dinamik, geliştirici, eğitici ve örgütleyici bir güç olacaktır. Spor ve kültür etkinliklerinin toplumun en küçük üretim ve yerleşim birimlerinden başlayarak, ülke çapında örgütlenmesinde belirleyici rol oynayacaktır. Yeni toplumun ideolojik formasyonu, yeni nesil gençlerin katılımcı, aktif, örgütleyici katkıları ile şekillenecektir.

Partimiz, gençlik öncesi yaş grubundaki çocukların eğitim ve gelişimine özel bir önem verecektir. Çalışan anne ve babaların çocuklarının boş zamanlarını değerlendirme, okul eğitimi öncesi öğrenimi, spor, kültür ve tatil aktiviteleri alanında özel bir çalışma gerçekleştirecektir. Gençlik Bloku bu çalışmaların yönetimi ve yürütümünü üstlenecektir. Partimiz, çocuklara yönelik bir örgütlenme olarak Genç Öncüler Çocuk Örgütü’nün henüz bugünkü kapitalizm koşullarında yaşama geçirilmesine ve çocukların, eğitim, öğrenim öncesi yeteneklerinin geliştirilmesine, yoksul ailelerin çocuklarına fırsat eşitliği sağlaması konusunda çalışmalar yürütülmesine, olanağı olmayan ailelerin çocukları için Çocuk Tatil Kampları düzenlenmesine özel bir önem veriyor.

Sosyalizm, çocukların tek ayrıcalıklı sınıf” olduğu bir toplum düzenidir. Çocuklar, geleceğin gençleri, gençler de geleceğin yetişkinleri olarak toplumun temel unsurlarıdır. Sosyalizm, çocukların tinsel ve bilimsel olarak en uygun ortamlarda yetişmeleri için, beslenmeden kreşlere, giyimden okul eğitimine dek çocuklara yönelik özel maddi toplumsal olanaklar sunacaktır.

Kadının Özgürleşmesi:

Kapitalist toplum, kadını köleleştiren, haklarını gasp eden bir toplumdur. Ataerkil dinsel kültürün de etkisi altında, kadın, üretim sürecinin dışına itilmiş ve metalaştırılmıştır. Üretime katılan kadınlar ise eşit haklardan yoksun olarak çifte sömürü altındadırlar. Toplumda kadına yönelik erkek şiddeti kanıksanmış bir hal almıştır.

Sosyalist toplum düzeni kadınlara öncelikli olarak insanlığın varoluşu ve gelişiminde oynadıkları analık rolü ile değer verir. Komünistler bu bakış açısı ile kadınlara erkeklerin karşısında eşit bir rol değil, daha saygın bir değer biçer. Kapitalizmde kadının aşağılanması, aile içi ve toplumsal şiddete maruz kalması, üretimde ve yönetimde eşit olmayan koşullarda yer alması olgusu, ev kadınlarının sigortalılığı dahil, kadınların sosyal güvenlik uygulamalarında yaşadıkları eşitsizlik, Sosyalist düzende ortadan kalkar. Bu bakış açısı ve uygulamaların ortadan kalkması kendiliğinden olmaz. Sosyalist Toplumun anayasal haklar ile çerçevesini garanti altına alacağı kadın hakları, kadın ve erkek, toplumun bütün bireylerinin bilimsel eğitim ve kültürünün geliştirilmesi ile koşut olarak toplumda yerleşecektir.

Sosyalizm, üretim, siyaset, eğitim, kültür, spor ve özel yaşam alanlarında kadınların hem ailede, hem de toplumun bütününde özgürleştiği bir toplum düzenidir. Kadın toplumun her alanında eşit haklara ve bu hakların engelsiz, özgür iradesiyle kullanacağı olanaklara sahiptir. Bütün toplumsal süreçlere doğrudan katılır ve yönetimde söz sahibidir.

Kapitalizm koşullarında örgütlenen ilerici, demokrat, devrimci, sosyalist ve komünist kadın örgütleri kapitalizm koşullarında kadınların örgütlenmesini, eşit haklar için mücadelesini, üretimde kadın haklarının korunması için etkinlikler geliştirirken, bu örgütler Sosyalist toplum düzeninde, birleşik bir Kadın Bloku şeklinde Devrimci Halk Cephesi’nin önemli bir bileşeni olarak toplumun gelişiminin yönetimine katılır. Kadınların, bilimsel, kültürel, sportif, eğitimlerinin sağlanmasında seferberlik örgütler.

İnsanın insan tarafından sömürülmediği toplum düzeni olan Sosyalizm, aynı zamanda kadınların erkekler tarafından sömürülmediği bir düzendir. Kadınlar en küçük üretim ve yerleşim biriminden, proletarya iktidarının en üst yönetimine kadar, eşit haklı bireyler olarak temsil edilirler. Aile içinde kadının konumu ataerkil alışkanlık ilişkilerinden kurtulur, eşit haklı söz sahibi olur.

Kadınların sağlığı ve kadınlara özgü hastalıkların önceden önlenmesi amacıyla sosyalist devlet özel programlar uygulayacak ve bu alanda özellikle kırsal alanda kadınları bilinçlendirecektir.

Kadınların eğitimine özel bir önem verilecek, okuma-yazma bilmeyen kadın kalmayacak ve eğitim teşvik edilecektir.

Çevre Sorunu:

Türkiye kapitalizmi, her geçen gün azgınlaşan rant ve sömürü arayışı içinde gerek kentlerde, gerekse kırsal kesimde ülkemiz tabiatına geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir. Başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerin yeşil alanları hızla tükenmektedir. “Ekonominin enerji ihtiyacını karşılama” adına, HES çözümü çarpık bir mantıkla ve doğayla yerleşim birimlerine zarar verecek biçimde, Anadolu halklarına dayatılmakta; rüzgâr ve güneş gibi çok daha ucuz ve verimli enerji kaynakları yerine oldukça riskli olan nükleer teknolojilere kapitalist kazanç hırsıyla akıl almaz yatırımlar yapılmaktadır. Sosyalizm, bu akıl dışı gidişe son verecektir:

- Şehirlerdeki çevre sorunun özü, plansız ve çarpık şehirleşmedir. İstanbul ve Ankara’daki aşırı nüfus yoğunluğu, kabul edilebilir ve sosyo-ekonomik açıdan sürdürülebilir bir olgu değildir. Doğru ve etkin yatırım politikalarıyla, nüfusun ülkede daha dengeli bir dağılıma kavuşması için mücadele edilecektir.

- Şehirlerde yeşil alan talanına son verilecek, insan ve çevre sağlığı için zorunlu olan noktalarda gereksiz beton alanlar yok edilerek yeşil alanların yeniden canlanması sağlanacaktır.

- Enerjide, ülkemizin coğrafi konumu ve iklimi dolayısıyla büyük bir doğal avantaja sahip olduğu rüzgâr ve güneş enerjisi teknolojilerinden azami ölçüde yararlanılacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık verilecektir.

- Kâr hırsına son verileceği gibi, sosyalist geçmişimizde de çevre sorunlarına yol açan tek taraflı ve aşırı hırslı sanayi projelerinden kaçınılacak; tüm ekonomik atılımlar, ilgili bölgelerin emekçileri ve çevre uzmanı kuruluşlarla birlikte, ortak uyum temelinde ele alınacaktır.

- Emperyalist sömürünün ve bağımlılığın bir mekanizması olan “GDO’lu tarım”a son verilecek, insan sağlığı için de ciddi bir tehdit oluşturan bu tohumların yerine, ülkemiz insanını yüzyıllardır besleyen doğal tohum türlerinin gelişimine öncelik verilecektir.

- İnsanın mutluluğu için doğal kaynaklar kullanılırken, doğayı tüketmek veya onun dengesini bozmak yerine, var olan kaynakları rasyonel kullanmak ve mümkün olan alanlarda (bitkisel ve hayvansal kaynaklarda) “doğadan aldığını ona geri vermek” prensibi gözetilecektir.

Her şeyden önce, 19.yüzyıl burjuva modernizminin bir ürünü olan “doğanın mutlak hakimi insan” ideolojisi yerine “doğanın bir parçası olan ve onunla uyum içinde yaşayan insan” anlayışı getirilecektir. Çocukluktan başlayarak tüm halk, doğayı, hayatı ve tüm canlıları sevme ve koruma ruhu içinde eğitilecektir.

Göçmen İşçiler:

Altmışlı yılların sonu itibarıyla, bugüne dek milyonlarca işçi ve emekçi ucuz işgücü olarak yurtdışına gönderilmişlerdir. Yetmişli ve seksenli yıllarda politik göçmenlerin de katılımı ve önemli bir kısmının yurtdışında kalıcılaşması ile yurtdışında milyonlara ulaşan bir Türkiyeli göçmen kitlesi oluşmuştur. Öncelikle, başta Federal Almanya olmak üzere, Fransa, Avusturya, Hollanda, İsviçre, Belçika ve İngiltere’ye yönelen göç, daha sonraki yıllarda ABD ve Avustralya’ya kadar uzanmıştır. Seksenli yıllarda Libya, Suudi Arabistan, Mısır ve Irak’a gidişler olmuştur. Doksanlı yıllarda ise Sosyalist Dünya Sistemine bağlı ülkelerin kapitalizme dönmesi ile yüzbinlerce işçi başta Rusya Federasyonu olmak üzere, BDT ülkelerine ve Romanya’ya gitmiştir. Bugün, başta Federal Almanya olmak üzere, Batı Avrupa ülkelerinde ve Rusya Federasyonu ile BDT ülkelerindeki işçiler kalıcılaşma eğilimleri göstermektedirler. İstatistikler, Federal Almanya’daki toplam 3,5 milyonluk Türkiyeli, Türk ve Kürt nüfusun 1 milyonunun Federal Alman vatandaşlığına geçtiklerini belirtmektedir. Ancak, vatandaşlık hakkı elde eden göçmenler de dahil, göçmen işçilerin doğdukları topraklar ile ilişkileri kesilmemektedir. Yurtdışında doğan ve yetişen gençler açısından da ülke ile bağlar kopuk değildir. Sosyalist Toplum Düzeninde işçi ve emekçileri göçmenliğe yönelten nedenlerin maddi temeli ortadan kalkacak ve işçi göçünün olmadığı koşullar yaratılacaktır. Ne ki, elli yıllık bir göçmen işçi tarihinin oluşmuş toplumsal sonuçlanda ortadan kalkmayacaktır. Göçmenlerin belirli kesimi, özellikle genç kuşaklar, babalarının, dedelerinin zorunlu olarak gittikleri gurbette gönüllü olarak yaşamaya devam edeceklerdir. Bu sebepten dolayı, göçmen işçiler temelinde bir politika geliştirilmek durumundadır.

Türkiye egemen sınıfları, yurtdışına göçmek zorunda bırakılan işçileri birer döviz kaynağı olarak görmenin ötesinde onların sorunları ile ilgilenmemiştir. Gittikleri ülkelerin egemen sınıfları ise onları misafir işçi” olarak nitelendirmiş, onların tüm vergi ve sosyal kesintilerini aldıkları halde, seçme ve seçilme hakkı dahil, eşit haklar tanımamışlardır. Türkiye hükümetlerinin de bu yönde hiç bir çabası olmamıştır. Bugün seçme ve seçilme hakkını elde eden kimi göçmen işçiler, yaşadıkları ve çalıştıkları ülkelerin vatandaşlıklarına geçtikleri için bu hakka sahip olmuşlardır.

Türkiye Komünist Partisi tek ülke, tek sınıf, tek parti” ilkesinden yola çıkarak yurtdışındaki göçmen işçileri bulundukları ülkelerdeki kardeş Komünist Partilerinde örgütlenmeye çağırıyor. Sosyalizmde göçmen işçilerin, hangi ülkelerde yaşıyorlarsa yaşasınlar, ekonomik, politik ve kültürel haklarını güvence altına almak için göçmenlere yönelik özel bir bakanlık kurularak, sorunlar yeniden irdelenecek ve çözücü aktif bir devlet politikası oluşturulacak, ülkeler ile ikili ilişkilerde bu haklar sonuna savunulacaktır. Federal Almanya örneğinde olduğu gibi, “çifte vatandaşlığı” kabul etmeyen ülkeler ile ikili ilişkilerde bu sorunu çözmek için somut adımlar atılacaktır. “Dövizli askerlik” ve yüksek “idari harçlar” adı altında T.C. Hükümetlerinin, Konsoloslukları eliyle yürüttükleri soyguna son verilecektir. Göçmen işçilerin bulundukları ülkelerde Konsolosluklar ve Büyükelçilikler aracılığı ile Türkiye’deki seçimlerde oy kullanmaları sağlanacaktır. Vatandaşlıktan atılmış veya değişik siyasi nedenlerle ülkeye dönmesinde engel bulunan politik göçmenlerin ülkeye dönmesi ve vatandaşlık haklarını tekrar elde etmeleri sağlanacak, geriye yönelik gasp edilmiş sosyal hakları iade edilecektir.

LBGTTİ Mensupları:

Lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender (travesti), transident ve interseksüel kelimelerinin baş harflerinden oluşan LBGTTİ tanımlaması, toplumda eşcinsellerin eşit hakları mücadelesi ile tanınmaktadır. Kökleri M.Ö. 2000-3000 yıllarına kadar uzanan LBGT hakkında ilk yazılı belgeler eski Mısır, Sümerler ve Hititlere dek uzanır. Bazı Mezopotamya tapınaklarında ve daha sonra eski Yunan sanatında LBGTTİ konuları yer almıştır. Hristiyanlığın gelişimi ile eşcinselliğin yasaklanması, LBGTTİ mensuplarının toplumda aşağılanması ve ötekileştirilmesini yerleştirmiştir.

LGBTTİ hareketi, verdikleri eşit haklar mücadelesi ile toplumsal muhalefetin bir bileşeni hâline gelmiştir. Komünistlere göre, kapitalist burjuva toplumunun LGBTTİ bireylerine yaklaşımı cinsel istismar, şiddet, ayırımcılık ve eşitsizliktir. Kapitalizm LGBTTİ bireylerini sınıfsal olarak da en altlara itmekte ve yaşamlarını idame ettirebilecekleri tek alan olarak güvencesiz seks işçiliğine zorlamaktadır.

Sosyalist toplum düzeni, LBGTTİlerin toplumda eşit haklı yer almalarını sağlayacak ve cinsel tercihlerinden dolayı mahkum edilmelerine son verecektir. Doğada var olan bir unsur olan LBGTTİ gerçeği göz ardı edilmemeli, aksine sosyalizm kuruculuğunda LBGTTİ’lerin aktif yer alması sağlanmalıdır. LBGTTİ olmanın, doğal fizyolojik unsurları dışında, kısmen, kapitalist düzenin bir eseri olarak sonradan oluşmasının koşulları da sosyalist toplum düzeninde ortadan kaldırılacaktır.

Sosyalizmde Kültür, Sanat, Spor ve Eğitim:

Burjuvazi, Kapitalist-Emperyalist toplum düzeninde, özellikle, kültür, sanat, spor ve eğitim dallarını kullanarak, ideolojik olarak toplumu biçimlendirmiştir.

Burjuvazi bir yandan geniş toplum kesimlerini sınıfsal-toplumsal özden uzaklaştırarak, apolitize ederek, diğer yandan ise kendi egemenliğini pekiştirerek sürdürecek ögeler ile çarpıtarak toplumun tinsel yapısını çürütmektedir.

Sosyalist Toplum Düzeni hem burjuvazinin bu derin tahribatını ortadan kaldırmak, hem de sınıf eksenli, işçiden, emekçiden, halktan yana tinsel olguları geliştirmek görevi ile karşı karşıyadır.

Kültür ve sanat, hem tek tek ulusların, kültürlerin, halkların tarihi geleneklerinin devamını sağlayacak, hem de evrensel değerler ile birleştirilmesi amacıyla yeniden örgütlenecektir. Kültür ve sanat, tarihsel ve güncel toplumsal gelişmelerin farklı araçlarla ifade edilerek yorumlanmasıdır.

Sosyalist gerçekçi kültür ve sanat ise, işçi sınıfının ve ezilen, sömürülen emekçi halkların, baskı ve sömürüden kurtulduktan sonra kendi dinamikleri ile yaşamı ve toplumu yeniden kurmalarını simgeler. O açıdan kültür ve sanat devrimci bir eylemdir. Toplumda yüzyıllar boyunca ezilen ve sömürülen sınıfların içinde barındırdıkları yeteneklerin, cevherlerin, olanak sunulunca dışa vurumudur. Sosyalist Toplum Düzeni, işçi sınıfının politik iktidarı, kültür ve sanat alanında tüm toplumun yararlanacağı şekilde düzenlemeler yaparak, bu alandaki gelişmeleri devlet politikası olarak örgütleyecek ve destekleyecektir. Sanat ve kültür, mutlu bir azınlığın tekelinden çıkarılıp tüm toplumun kullanımına sunulacaktır.

Kapitalizm, sporu da bütün dallarında kendi sınıfsal çıkarları için kullanmış ve spordaki insan vücudunu geliştirici, yaratıcı yarışmayı teşvik eden, insan sağlığının bir parçası olan olguyu ticari bir meta haline getirmiştir. Diğer yandan ise, farklı spor dallarını, toplumu, sınıfsal, siyasi sorunlardan uzaklaştırmak için kullanmıştır. Kapitalizmde “profesyonel spor” tekellerin burjuvazinin egemenliğinde bir rant unsuru haline getirilmiştir.

Sosyalist Toplum Düzeninde, spor, insanı tinsel ve fiziksel açıdan geliştirecek bir bilim dalı olarak topluma mal edilerek geliştirilecek, tabana indirilecektir. Çocuk yaştan başlamak üzere ve en ücra yerleşim birimlerini, üretim birimlerini kapsayacak şekilde spor bilimi yeniden örgütlenecektir. Bu amaçla eğitmenler yetiştirilecek, komünlerde spor tesislerinin yaygınlaştırılması gerçekleştirilecektir. Sporda amatör ruh geliştirilecek, kapitalist spor anlayışının tüm izlerinin kökü kazınacaktır.

Ulusal ve uluslararası müsabakalar için toplumun tüm kesimlerinden en iyi unsurların yetişmesi için programlar düzenlenecek ve yeni spor anlayışı topluma özümsetilecektir. Ülkede bir sportif örgütlenme seferberliği yaratılacaktır.

Eğitim alanında tüm fırsat eşitsizlikleri ortadan kaldırılacak, okul öncesi yaşlardan itibaren başlamak üzere üretime ve topluma yönelik bir eğitim sistemi geliştirilecektir. Uzmanlaşma ve yüksek öğrenim sadece elitlerin yararlandığı kariyer olmaktan çıkarılacaktır. Bu amaçla okul öncesi eğitim için her yerleşim birimi ve üretim biriminde çocuk yuvaları, kreşler, ana okulları kurulması şart koşulacaktır. Bu uygulama için yeterli sayıda ve nitelikte eğitmen yetiştirilecektir.

İlkokul, ortaokul ve üst aşamayı kapsayan 10 yıllık Politeknik mecburi temel eğitim sistemi uygulanacaktır. Okul ile üretimin ve bilimin bağı daha bu süreçte sağlanacaktır. 10 yıllık temel Politeknik eğitimden sonra 2 yıllık meslek liseleri veya geliştirilmiş liseleri ile gençler mesleki alanda uzmanlaşacaklardır. Her iki liseyi bitirenler de üniversite ve benzeri yüksek okula devam etme hakkı kazanacaklardır. Eğitim ve öğrenim parasız olacak, eğitim birimleri ile üretim birimleri arasında yakın işbirlikleri kurulacaktır. Tüm öğrenciler lise eğitiminden itibaren burs alacaklardır. Eğitim ve öğrenimin nitelik ve kalitesinin, bilimsel yönlerinin geliştirilmesi için öncelikle eğitim ve öğretim kadroları yetiştirilecektir. Bilimsel alanda yaratıcı ve geliştirici yarışmalar, icat ve buluşlara yönelik çabalar desteklenecek, teşvik edilecektir. Türkiye Sosyalist Federatif Cumhuriyeti, ana dilde eğitimin anayasal hak haline geldiği ve ortak dil olarak türkçenin kullanıldığı bir bilim ve eğitim seferberliğine şahit olacaktır.