TKP, Kemalizm ve Türk-İslam Sentezi Doktrini

TKP, Kemalizm ve Türk-İslam Sentezi Doktrini

TKP, Kemalizm ve Türk-İslam Sentezi Doktrini

İşçi sınıfı, emekçi halklar, kent ve kır yoksulları, işsizler Türkiye toplumunun nesnel olarak ezici çoğunluğunu oluşturuyor. Neki, buna rağmen devlet ve iktidar bu ezici gücün kesinlikle uzlaşamayacağı, onu iliğine kadar sömüren ve sıkılmış, suyu bitmiş bir limon gibi kenara atan sermaye sınıfının, burjuvazinin elinde. Bu yaman çelişki çözülmek zorunda.

Ne yapmadı ki bu Türkiye burjuvazisi?

- 1921’de TKP önderleri kanlı bir tezgah sonucunda katledilmesi. 1930’lu, 50’li, 70’li ve 80’li yıllarda TKP tevkifatları, sürgünleri, işkenceleri, suikastleri. Türkiye Komünist Partisi’nin daha 1922 yılında yasaklanması.

- 1970’li, 80’li ve 90’lı yıllarda devrimci ve sosyalist hareketlere ve mensuplarına yönelik katliamlar, idamlar, işkenceler, tevkifatlar...

- 1924’den 1937’ye dek onlarca Nasturi, Ezidi, Alevi ve Kürt isyanlarının kanla bastırılması. 1984’de başlayan son Kürt isyanı olarak nitelenen Kürt ulusal kurtuluş ve özgürlük direnişinin bugün yine imha politikalarıyla bastırılmaya çalışılması. Köylerin, şehirlerin zorla ve şiddetle boşaltılması. 90’lı yıllarda 14 bin faili meçhul cinayet işlenmesi...

- 1921-22 Rum göçü ve 1923 Büyük Mübadele öncesi 2,5-3 milyon arası olan Rum nüfusun bugün 2 binlere inmesi...

- 1915 Soykırım öncesi 10 milyona yakın olan Ermeni nüfusun bugün 45 bin civarına kadar geriletilmesi...

- Laz, Gürcü, Arap, Çerkes, Abhaz, Arnavut, Pomak, Acem, ve daha bir sıra ulusun, ulusal azınlık düzeyine indirilmesi ve kendilerine göre asimile edilmeleri...

- 12 Mart 1971 faşist cunta döneminde devrimci gençliğin yiğit önderleri başta olmak üzere, idamlar, yüzlercesinin katledilmeleri, binlercesinin ağır işkenceler sonrası uzun yıllar tutsak edilmeleri. 12 Eylül 1980 askersel faşist diktatörlük döneminde sınıf ve kitle sendikalarının, toplumsal ilerlemeden yana, kapitalizmi devrimci yoldan aşmayı hedefleyen demokratik kitle örgütlerinin tasfiye edilmesi, onbinlerce devrimci, demokrat, sosyalist, komünistin tutsak edilmesi, idamlar, işkenceler, katliamlar. Faşist 1982 anayasası ile ekonomik, demokratik, toplumsal mücadelenin önüne faşizan engeller konması...

Burjuvazi, bu kadar sömürdüğü, baskı altına aldığı, imha ve terör politikaları ile ezdiği bir sınıfı ve emekçi halkları nasıl kendi destekçisi olarak tutabiliyor? Bunun tek bir yanıtı var. Toplum yaşamının iliklerine kadar işlemiş olan ve diri tutulan Türk-İslam Sentezi Doktrini! Eğitim, öğretim, kültür, sanat, spor dahil, toplumun her dokusu bu ideolojik saldırının etkisinde.

Sıraladığımız olgulardan da anlaşılacağı gibi bu uygulama son 14 yılın uygulaması değil, son 36 yılın da değildir. Bu uygulama 1920’den itibaren uygulanan devlet politikasının, doktrininin sonucudur. Onun için burjuva ideolojisi ve uygulamaları mahkum edilmelidir. “Sermayenin Türkiye Cumhuriyeti”‘nin burjuva ideolojisi Kemalizm’dir.

Bu kirli oyunu deşifre etmeliyiz, bozmalıyız ve günümüzde dahi bir sıra ilerici, demokrat ve devrimcinin gözlerine inen sis perdesinin kalkmasını sağlamalıyız.

Kemalizm en genel teorik çözümlemelere göre feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde burjuva anlamda ilerici bir rol oynamıştır kuşkusuz, ama burjuvazinin temsilcisi olarak bu görevini yerine getirmiştir ve gerici, sömürücü, sömürgeci, milliyetçi, anti-komünist ve anti-demokratik özellikleri temelinde sınıf düşmanı duruşunu pekiştirmiştir. Kemalizmin, onun Cumhuriyetinin bu anlamda savunulacak hiç bir olumlu yanı yoktur.

  • Emperyalizm ile işbirliği içinde kapitalizmi seçtiği için mi savunacağız?
  • Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken kurulacak yeni düzenin TKP’nin 1.Programına göre Sosyalist Şuralar Cumhuriyeti mücadelesini kanla engellemesini, TKP’nin önderlerini katletmesini, TKP’yi yasaklamasını mı savunacağız?
  • Ulus-Devlet’in kuruluş sürecindeki Türklük ve Sunni İslam temelindeki tekçi anlayışı mı savunacağız?
  • Bu amaca ulaşmak için Alevilere, Nasturilere, Ezidilere, Ermenilere, Rumlara, ve özünde Türkiye Cumhuriyeti’ni sözde birlikte kurmaya karar verdikleri Kürtlere uyguladıkları inkar, kırım ve göç politikalarını mı savunacağız?
  • Göçe zorlanan Ermeni, Musevi ve Rumların taşınır ve taşınmazlarına devlet olarak el koyarak kendi yeni burjuvazisinin bu haksız talan sonunda oluşturulmasını mı savunacağız?
  • Kapitalist kalkınma yolunu seçerek işçi sınıfının sömürülmesinin katmerleştirilmesini mi savunacağız?
  • Tek Parti dönemini biz mi savunacağız?
  • Toprak reformu yapılmamasını, toprak ağalığının kırsal alanda düzenin dayanağı yapılmasını mı savunacağız?
  • Kürdistan’ın “Mahrumiyet Bölgesi” ve “Sürgün yeri” olarak saptanmasını biz mi savunacağız?
  • Faşist Hitler’in iktidarı ele geçirmesini ilk destekleyen Türkiye Cumhuriyeti’ni mi biz savunacağız?
  • Kore’ye asker gönderilmesini, Kıbrıs’ın işgalini, Sarayevo’ya, Somali’ye, Kabil’e Musul’a tümen gönderilmesini biz mi savunacağız?
  • NATO’ya, CENTO’ya, Dünya Bankası ve İMF’ye üye olunmasını mı savunacağız?
  • 12 Mart’ları, 12 Eylül’leri, Suphilerin, Denizlerin, Mahirlerin, İboların, Türklerlerin, Öztürklerin, Mahsumların, Mustafaların, Tayfunların ve daha onbinlerce Türk, Kürt, Laz, Arap, Çerkes, Ermeni devrim şehidinin katlini mi savunacağız?

Bunlar mıdır sahip çıkılması ve korunması gereken “Cumhuriyet değerleri”? Yok, eğer bunlar değilse, en temel sınıfsal, ulusal ve uluslararası alanlarda var olan bunlarsa geriye olumlu olarak nitelenebilecek ne kalıyor?

Kıyafet ve harf alanında reformlar yapılması, kadın haklarının kısmen genişletilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, “laiklik” konusunun sözel olarak savunulması (ki, Diyanet İşleri Başkanlığı ve sadece Sünni İslam’ın resmi din ilan edilmesi hassasiyetle ele alınması gereken bir konudur, çünkü din ile devlet işleri bu yolla birbirinden ayrılmamıştır), Batı’ya yani Emperyalizme entegre olmak ve Emperyalizmin o dönemde Osmanlı’dan kopuşu garanti altına almak için görece olarak yönlendirdiği burjuva anlamda ilerici dönüşümlerdir. Neki, bu dönüşümler eğer kanla, yasaklarla, baskı ile engellenmeseydi Sosyalizme yönelecek bir Türkiye’de zaten yerine getirilecek olan görevler olacaktı. Dolayısıyla “cumhuriyetin ilerici değerleri” veya “cumhuriyetin kazanımlarının korunması” türünden söylemler, Marksist-Leninistlere, komünistlere yakışmaz.

1921 yılının 28/29 Ocak gecesi, partimizin yiğit önderleri katledilmeselerdi, ve bu katliam ile başlayan süreç 1924 Anayasası ile taçlandırılmasaydı, yani TKP’nin ve 1917 Büyük Ekim Devrimi’ni henüz yeni gerçekleştirmiş genç Sovyet Rusya’nın de desteklediği ve fiili olarak katıldıkları Ulusal Kurtuluş Savaşı, Toplumsal Kurtuluş Mücadelesi’ne dönüştürülseydi bu olumsuz nitelemeler tarih sayfalarına kalın harflerle yazılmayacaktı. Ancak, “belki”ler ile tarihsel olgular değerlendirilemez. Yaşanan yaşanmıştır ve tarihe geçmiştir. Bu konuda taraflı ve sınıfsal bakış açımız ile gerçekleri acı da olsa değerlendirmek ve dillendirmek zorundayız. Sadece bilmek ve dillendirmek de yeterli değildir. Gerekli sonuçları çıkarıp Sosyalist Türkiye için mücadelemizi bu dersler ışığında şekillendirmeliyiz.

95 yıldır farklı maskeler, ama her zaman baskıcı diktatörlükler eşliğinde uygulanan Türk-İslam Sentezi doktrininin dayanağı Kemalist düşünce ve davranış biçimidir. TKP’yi, işçi sınıfının öncü politik müfrezesi olarak diğerlerinden ayıran temel duruşlarından biri de bu olmalıdır. TKP, savaşsız, sömürüsüz ve sınıfsız bir düzen olan Sosyalist Türkiye için mücadele ediyor. Kemalist burjuvazinin 95 yıldır engellemeye çalıştığı tam da bu amaçtır.