Yunanistan’da 2015 yılının başında seçimlerde başarılı olan ve yıllarca ülke yönetiminde söz sahibi olan gerici Yeni Demokrasi Partisinden kopan unsurların kurduğu milliyetçi ANEL ile hükümet kuran SYRİZA ilk aşamada Türkiye de dahil ilerici ve demokrat çevrelerin sevinmesine neden olmuştu. Biz değişik vesilelerle bu gelişmede sevinilecek bir yan olmadığını vurgulamış, tam tersine ilerici muhalefete oy verdiğini zanneden Yunan seçmeninin hayal kırıklığına uğrayacağını belirtmiş ve bu yaklaşımımız nedeniyle sol güçler arasında eleştiriye de uğramıştık. Oysa ki, bizim yaklaşımımız gerçekçi idi. Sosyal Demokrat partilerin özellikle Batı Avrupa’da sermaye ile bütünleşme süreçlerinin tartışmasız tamamlandığı bir ortamda, muhalefet potansiyelinin sosyalistlere ve komünistlere yönelmesini engelleyecek mekanizmalara gereksinim vardı. SYRİZA tam da bu işlevi yerine getiriyordu.
Seçim kampanyasına AB’den çıkma söylemi ile başlayan, kampanya süresince bu söylemi AB’nin, AB Merkez Bankası’nın ve İMF’nin dayattığı ekonomik yaptırımları kabul etmeme düzeyine indiren SYRİZA, seçimlerden sonra bu söylemine de bağlı kalmadı. AB ile pazarlıklar tıkanma noktasına gelince “Referandum” manevrası ile zaman kazanma yoluna gitti. “Referandum”da AB’nin ve İMF’nin politikalarına EVET diyenler bir yanda, SYRİZA/ANEL Koalisyonu HAYIR söylemi ile diğer yanda idi. Ancak bu HAYIR, tırnak içinde bir “HAYIR” idi, çünkü AB ve İMF’nin yaptırımlarına HAYIR içeriği taşımıyordu. Gerçekte, AB ve İMF’nin kredi musluklarını açması için SYRİZA/ANEL Koalisyonu halkın kemer sıkma politikasına EVET denmesini “HAYIR” adı altında onaylattı. “HAYIR” ve EVET diyen seçmenlerin toplamından bir buçuk milyon daha fazla bir seçmen sayısı “Referandumu” bir anlamda boykot etti ve katılmadı. Yarım milyona yaklaşan sayıda seçmen ise Yunanistan Komünist Partisi KKE’nin çağrısı ile sandıklara >> Yunanistan AB’den Çıkmalı, tüm borçlar reddedilmelidir<< ibareli oy pusulaları attı. KDV oranlarının % 13’ten, % 23’e çıkarılmasını, emekli maaşlarının düşürülmesini, emeklilik yaşının yükseltilmesin, sağlık ve eğitim hizmetlerinde devlet katkılarının kaldırılmasını da içeren “kemerleri sıkma” paketi “HAYIR” adı altında seçmen tarafından onaylandı. Ancak, işin gerçeği, seçmen ne oyladığının farkında değildi. “HAYIR” oyu veren seçmen özünde AB ve İMF’nin Yunanistan’a dayattığı ekonomik ve finansal yaptırım paketine HAYIR dediğini zannediyordu.
Referandum’dan “HAYIR” sonucu çıkması sonuçta bir şey değiştirmedi. AB Maliye Bakanları Konseyi, “Referandumda” oylanan 8 Milyar Avroluk kemerleri sıkma, yani halkın sırtından borçların ödenmesi teklifini kabul etmedi. Bu rakamı 20 Milyar Avro’ya çıkardı. Ardından da ilaveten 60 Milyar Avroluk bir kredi paketi için Yunanistan’ın elindeki tüm varlıkların AB’ye ipotek edilmesini dayattı. Ülkede devlet mülkiyetindeki tüm önemli kurum ve kuruluşlar, posta, telekomünikasyon ve enerji kurumları, yollar, köprüler, ulaşım gibi devletin gelir elde ettiği işletmeler AB’ye ipotek edildi. Yunanistan’ın bilinen ve bilinmeyip tespit edilemeyen dahil, tüm döviz ve altın rezervleri AB’ye rehin olarak devredildi. “Referandum” sonrası AB ile varılan mutabakatın içeriği bu oldu. Kısacası, bir yandan halkın sırtından, diğer yandan da ülkenin tüm ulusal varlıkları teslim edilerek bu borçlar ödenecek olarak anlaşıldı.
Bu borcu yaratan Yunanistan halkı değildir. Onun için bu borçlar reddedilmelidir ve ödenmemelidir. Yunanistan tekelci büyük burjuvazisi yıllar sürecinde bu borçlanmaya sebep olmuş, ülkenin bu borç batağına girmesi 1945 yılından itibaren Yunanistan’a yönelik uygulanan emperyalist politikalardan kaynaklanmıştır. Yunanistan’ın AB’ye tam üye olması ve Avro para birimine geçmesinden sonra da bu borçlanma içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Bir NATO üyesi ülke olan Yunanistan’ın on yıllarca ABD emperyalizmi tarafından ekonomik olarak sömürülmesinden sonra, AB’ye üye olma süreci ile ülkede sanayi ve tarım adına hiç bir varlık bırakılmamış ve büyük burjuvazi maddi varlıklarını büyük oranda ülke dışına çıkarmıştır. Ülke turizm ve hizmet sektörü temelli bir ekonomiye indirgenmiştir. Tarım AB kotaları ve yasakları ile sıfır noktasına indirilmiş, tersane sektörü yok edilmiştir. Ticari deniz filoları, ilaç endüstrisi, kimi enerji işletmeleri ve silah ticareti, tekelci büyük burjuvazinin kontrolünde varlığını sürdürmeye devam etmektedir. PASOK ve Yeni Demokrasi gibi, tekelci büyük burjuvazinin partileri, “Referandum” sonrası AB ile yapılan anlaşmalar sonrası, nedense SYRİZA’nın politikalarının destekleyicisi durumuna gelmişlerdir. Bunun nedeni çok açık. SYRİZA’nın savunduğu politik hat Yunanistan tekelci büyük burjuvazisinin çıkarları ile çelişmiyor.
Şimdi ise kapitalist ekonominin ve emperyalist politikaların faturası Yunanistan halkına çıkarılmıştır. Kendine “radikal Sol” nitelemesini uygun gören SYRİZA da bu ihaleyi yerine getirmiştir. Varılan aşama, Yunanistan halkının yoksullaşması sürecidir. Gençlik arasında yüzde ellileri bulan işsizlik oranının daha da artması ve ülkenin toplumsal olarak geleceğini karartma sürecidir. Yunanistan Komünist Partisi, çıkış yolunu gösteriyor. İşçi sınıfının öncülüğünde kurulacak bir halk iktidarının kurulması ve AB ile NATO’dan kesinlikle çıkılması yoluyla ulusal ekonominin yeniden kurulmasını savunuyor. Emperyalist merkezlerle tüm ekonomik ve askeri anlaşmaların iptal edilmesi ve sözde dış borç ve kredilerin reddedilmesi gerektiğini söylüyor. SYRİZA/ANEL Koalisyonu’nun Yunanistan halkına ve işçi sınıfına bu ihaneti, ilerici çözümler adına SYRİZA’yı desteklemiş olan işçi ve emekçi yığınlarında da bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Doğal olarak bunun sonucunda umutsuzluk belirtileri de gelişecek ve ülkeyi bu hale getiren PASOK ve Yeni Demokrasi gibi burjuva partilerine kaymalar olacaktır. Bu da SYRİZA’nın Yunanistan’daki toplumsal ilerleme ve sosyalizm mücadelesine verdiği büyük zararın faturası olacaktır. Yunanistan Komünist Partisi, ülke çapında olanakları çerçevesinde SYRİZA’ya oy veren seçmenleri aydınlatma çalışması yürüterek, ilerici güçler adına yaratılan bu zararı en alt düzeye indirmeye çalışıyor. Parlamento içinde de temsili sayesinde gerekli girişimlerde bulunuyor seçmene ulaşmaya çalışıyor. Sendikal Devrimci Blok PAME, sınıf içinde gerçekleri dile getirerek işçi sınıfı ve emekçi halkların Yunanistan Komünist Partisi’nin önerdiği yoldan ülkede devrimci atılımların sağlanması için faaliyetlerini yürütüyor, direnişler ve ülke çapında genel grevler örgütlüyor.
Yunanistan’ın sorunu kapitalist üretim ilişkileri ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet meselesidir. AB ve NATO üyeliği buna ilave olarak ülkenin talan edilmesinin koşullarını yaratmaktadır. Yunanistan Komünist Partisi, işçi sınıfı hareketinin tekrar örgütlenmesi ve güçlendirilmesi, halk güçlerinin toplumsal bir güç olarak, anti-kapitalist bir yönelim temelinde ayrılık noktalarını kenara bırakarak ortak noktalarda birlik oluşturmalarını, anti-tekel güçlerin bu mücadeleye kazanılması gerektiğini savunmaktadır. Yunanistan’ın sosyalizme yönelecek bir sürece girmesi de ancak Yunanistan Komünist Partisi’nin öngördüğü strateji ile mümkündür. Türkiye Komünist Partisi bu mücadelede Yunanistan Komünist Partisi’nin yanındadır.