“Üçüncü Yol” stratejisi sosyal demokrat, reformcu ve Alman Sosyal Demokratları’nın liderlerinden “renegat” yani “dönek” olan Karl Kautsky’nin güncelleştirdiği bir politik çizgidir. Kautsky ve sonrası dönemde bu politika komünistler ile reformistlerin en önemli ayrım noktalarından biri haline gelmiştir. “Üçüncü Yol” stratejisi reformist bir stratejidir. Devrimci değildir. Aynen nasıl ki “devrimci” kavramı da içi doğru doldurulmaz ve niteliksel olarak doğru tarif edilmezse Fransız burjuva devrimcilerinin ortaya attığı burjuva demokratik bir kavram olduğu gibi.
Demek ki biz komünistler kesinlikle reformist değiliz ve burjuva demokratik anlamda devrimci de değiliz. Ancak bu 1800’lerde yaşanması gerçekleşmesi beklendiği halde gerçekleşmeyen 1848 Avrupa işçi hareketi devrimlerinin, 1871 Paris Komünü deneyiminin, 1917-1991 SSCB ve Dünya Sosyalist Sistemi’nin Reel Sosyalizm deneyimlerinin ve 20.yy Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri deneyimlerinin tümünden sonuçlar çıkararak reform-devrim ve burjuva demokratik devrim-proleter devrim ilişkisinin irdelenmesi gerekmediği anlamına gelmez.
Karl Marks, 19.yy’da gerçekleşmeyen 1848 Avrupa devrimlerinin başarılı olamamasının ardından 20 sene kendisini kenara çekerek Kapital’in hazırlıkları ve sonra da I.Cild’i üzerine çalışmıştır. Buradan bir takım sonuçlar çıkarmış, 1864’de Uluslararası İşçi Birliği olarak kurulan I.Enternasyonal çalışmalarının içeriğinin geliştirilmesinde bu çalışmalarının sonuçlarını yansıtmıştır. Çünkü Marks’ın çıkardığı en önemli ders, “işçilerin uluslararası alanda bağımsız örgütlenmesi gerekliliği” sonucuydu.
Komünist Parti Manifestosu 1848 yılında Avrupa Devrimlerinin başarısızlığı üzerine çıkarılan temel dersler niteliğinde yazılmıştır. Ve bugün de hala komünistlerin en genel ama en derin programı niteliğini taşımaktadır.
Marks, I. Enternasyonal sürecinde Engels’e yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Görüşlerimizi, işçi hareketinin şu an durduğu noktadan bakılınca kabul edilebilir bir çerçeveye sokmak çok zor oldu. Yeniden uyanan hareketin, eskisi gibi cesur sözlere izin vermesi biraz zaman alacak. Meseleler hakkında keskin, hareket tarzında ise yumuşak olmalıyız.” Ama “yumuşak olmak” onlar açısında hiç bir zaman ilkelerden taviz vermek anlamına gelmemiştir. Burada “yumuşak olmak” kavramı, görüşlerinin diğer güçlere özümsetilmesi veya en azından etkilenmeleri anlamında kullanılmıştır. Yani “ipleri koparmamak” anlamında.
Bugün de bizler 1917-1992 Reel Sosyalizm deneyinin neden başarısız olduğunu irdelemeye çalışıyoruz. Bir yandan irdelerken, diğer yandan sınıf mücadelesini yürütmeye devam ediyoruz. Paris Komünü deneyimi 72 gün, Reel Sosyalizm deneyimi ise 74 yıl sürdü. Sınıf mücadeleleri tarihinde yaşanan hiç bir atılım veya gerileme nedensiz değildir. Nesnel ve öznel nedenler sınıfsal bir bakış açısıyla objektif olarak masaya yatırılıp acımasızca değerlendirilmeli, gerekli dersler çıkarılmalı ve yeni atılımlar için perspektif ve stratejiler üretilmesi işlevini yerine getirmesi için sonuçlar çıkarılmalıdır. Bütün bunları yaparken daha önce yaşanan deneyimlerden çıkarılan derslerin gerisine düşülmemelidir.
Marks ve Engels 1848 ve 1871 deneylerinden işçi sınıfının devrimin öncüsü olma zorunluluğunu, işçi sınıfının öncülük rolünü yerine getirmesi için sınıf partisinde örgütlenmesi gerekliliği zorunluluğunu ve 1871 Paris Komünü deneyimi sonucunda burjuva devlet aparatının muhakkak parçalanması gerekliliği zorunluluğunu deneyimlerden elde ettikleri sonuçlar olarak ortaya çıkarmışlardır.
Lenin, 1917 Büyük Ekim Devrimi ile bu derslerin gerisine düşmeden o sonuçların pratikte sınanmasını sağlamış ve bugün “Yeni Tipten Leninci Parti” olarak adlandırdığımız parti yapısını ve de parçalanan burjuva devlet aparatının yerine proletaryanın diktatörlüğünün kurulması gerektiğini ortaya koymuş ve bu deneyleri evrenselleştirmiştir.
Demek ki, söz konusu devrim, işçi sınıfı öncülüğünde gerçekleşecek bir devrim olacak. İşçi sınıfı bu mücadeleyi kendi öncü sınıf partisi (Leninci Parti) önderliğinde yürütecek. Proletarya devriminde burjuvazinin devlet aparatı parçalanacak. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kaldırılacak. Sosyalizmi kurmak oradan da komünizme ilerlemek için Proletarya Diktatörlüğü kurulacak. Dünya devriminin örgütlenmesi ve proletarya devriminin gerçekleştiği ülkelerde kazanımların korunup, güçlendirilip, yaygınlaştırılması için Proletarya Enternasyonalizmi uygulanacak. Bizlerin bu ilkelerin gerisine düşmemizi kimse beklememeli.
Buradan çıkan sonuç şudur ki; burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesinde iki karşıt ve uzlaşmaz sınıf vardır. İsterseniz iki taraf, iki blok veya iki yol vardır diyelim. Biz bu iki yolun bir tanesinin, işçi sınıfının yolunun zafere ulaşması için mücadele ederiz. Hem de uluslararası alanda. Komünist olmak bunu gerektirir. Yani bizim yolumuz tektir.
“Üçüncü Yol” stratejisi olarak adlandırılan politika ise bu iki uzlaşmaz sınıf arasında uzlaşma yolu aramak yoludur. Sosyalizm’den bazı sınanmış değerler olacak, ama kesinlikle burjuvazinin devlet aparatı dağıtılmayacak, nasıl oluyorsa burjuvazinin daha “ılımlı” kesimleri ile işbirliği ve uzlaşma temelinde reformlarla toplum “demokratikleştirilecek”. Hangi toplum? Burjuva toplumu! Kimin demokrasisi? Son tahlilde burjuva demokrasisi! Kimse kusura bakmasın ama biz bu yolda yokuz ve olamayız. Çünkü olmayı aklımızın ucundan dahi geçirsek kendi niteliklerimizi ve tüm özeliklerimizi reddetmiş oluruz. Tabiri caiz ise “biz, biz olmaktan çıkarız”.
Reel Sosyalizm’in yenilgisinden sonra bayrağında orak-çekiç olan birçok parti bu sembolleri bayraklarından, amblemlerinden, programlarından çıkardı. Sosyalizm adını “demokratik”, “çoğulcu” v.s. gibi takılarla çeşitlendirdiler. Bunlar sadece görüntüde yapılan değişiklikler değildi. Sonradan kendilerinin de yazıp-çizip, itiraf ettikleri gibi Marksizm-Leninizm ile yollarını ayırdılar. Bunun en somut örneğini bizler partimizin likidasyon girişimlerinde yaşadık. En sonunda tüm Marksist-Leninist ilkeleri reddeden bayrağında “Çınar Ağacı” olan bir amblem ile ortaya çıktılar ancak onu dahi sürdürmeye yönelemediler. Çünkü hiç bir şeyin içini boşaltıp taklidini sürdürmek mümkün değildir. Onlar uzlaşmaz iki sınıf arası çelişki duvarının öte yanına geçtiler. Acı ama gerçek budur. Son tahlilde burjuva sınıfının yanında konumlandılar ve bugün de bu çizgiyi sözde “sol” bir sosla kamufle ederek sürdürüyorlar.
Dolayısıyla “Üçüncü Yol” kavramlaştırması hiç bir şekilde partimizin politikalarıyla uyumlaştırılamaz. Sorun kesintisiz sınıfsal devrim mücadele sürecinde anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-faşist ve anti-oligarşik bir demokratik halk iktidarı sürecinin tarifi ise, bu alandaki görüşlerimiz ve yaklaşımlarımızı, müttefik olarak gördüğümüz politik ve toplumsal güçlere kadar program taslağımızda açıkladık. Bu anlamda bir “Demokratik İttifak” verili koşullarda birleşik devrimci sınıf mücadelesinin örgütlenmesinde taktik bir süreci ifade eder. Ama bu ilahi nihaiye kadar sürecek ve bizi proletarya devrimi amacımızdan uzaklaştırmak için araç vazifesi görecek bir hedef olamaz. Bu en geniş rejim karşıtı güçlerin birlikte mücadelesini tarif eden bir olgudur. Aynı zamanda ülkede Kürt ulusal sorununun çözümü konusunda güçlerin bugünden birleştirilmesi konusunda izlenecek bir yoldur. “Demokratik İttifak” burjuva demokratik sınırlar içinde tarif edilmekle birlikte parti program taslağımızda sosyalist devrim sürecinin kesintisiz bir süreci olan ve kapitalizmi aşma sürecinin bir ittifakı olarak tarif edilen “Devrim Cephesi” ile bire bir aynı niteliklere sahip değildir. gerek amaç ve gerekse bileşim açısından daha geri ve stratejik değil taktik bir ittifaktır. Parti Program Taslağımızın 26. ve 27. sayfalarında konuya yaklaşımımızı net olarak ifade ettik. Şöyle ki;
“Verili koşullardan ve ülke gerçeklerinden yola çıkarak, Sosyalist Devrim Süreci’nde söz konusu politik ve sınıfsal bağlaşıklar ile Sosyalist Devrimin öznesinin hazırlanması ve Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi’nin öznel olarak güçleneceği bir süreç yaşanması öngörülmelidir. Devrimin ordusu bu şekilde yaratılacaktır. Bu süreç, işçi sınıfı ve emekçi yığınların, diğer bağlaşıkları ile birlikte, devrimci demokratik istemler temelinde örgütleneceği ve mücadeleyi yükseltecekleri bir süreç olacaktır. Marksçı-Leninci anlamda Sosyalist Devrimi amaçlamayan, ancak sınıfsal ve politik olarak kapitalizme, emperyalizme, yerli işbirlikçi oligarşiye karşı mücadelede bir arada olunabilecek güçler ile bağlaşıklık ve mücadele birliği içinde, kesintisiz olarak Sosyalist Devrim’e yaklaştıran Anti-Emperyalist Demokratik Halk İktidarı gerçekleştirilebilir. Komünistler için Sosyalist Devrimin hazırlığı olacak olan, diğer güçlerin de bu mücadele sürecinde Sosyalist Devrim hedefine kazanılmasının mümkün olacağı bu süreç sosyalist devrimin ordusunun oluşturulmasında önemli bir yer tutar.
‘… Demokrasi uğruna savaşımın, proletaryanın dikkatini, sosyalist devrimden başka yöne çekeceğini, ya da bu devrimi gözden gizleyeceğini, ikinci plana iteceğini v.b. sanmak büyük bir yanılgı olur. Tam tersine, nasıl ki tam demokrasiyi uygulamayan sosyalizm başarılı olamazsa, aynı şekilde, proletarya, demokrasi uğruna, bütün alanlarda tutarlı bir devrimci savaşım yürütmeden burjuvaziyi yenilgiye uğratamaz. …’ (Sosyalist Devrim ve Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı - Tezler - V.İ.Lenin, Tüm Eserler, Almanca, Cilt 22, S. 144-159, Dietz Verlag, Berlin, 1960)
Temel olarak Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi’nin Devrimci Güç’lerinin taşıyıcısı olacağı; Kürt Özgürlük ve Ulusal Demokratik Hareketi’nin, Devrimci-Demokratik Alevi Hareketi’nin, Anti-Kapitalist, Devrimci Müslümanların, Demokratik Çevre Hareketleri’nin ve Devrimci-Demokrat Kemalist güçlerin birlikteliği ile bu süreç geliştirilebilecektir.
Türkiye Komünist Partisi, özünde tümü TKP kökenli olan, Türkiye Devrimci Hareketi içinde 1971 öncesi ve sonrası oluşan tüm siyasi hareketleri, parti ve cepheleri, Türkiye İşçi Sınıfı Hareketinin, Devrim Cephesi’nin, partimiz TKP ile birlikte, temel politik bileşenleri olarak nitelendirmektedir. Böylece 1950’li yıllardan itibaren gelişen ayrışma ve bölünme süreci, Cephe örgütlenmesi içerisinde tekrar birliktelik sağlanması yoluyla sonlandırılma sürecine girecektir.
İşçi Sınıfı Hareketi’nin politik öncülüğünün yeteneği ve gücü, bu sürecin Sosyalist Devrim ile tamamlanmasının teminatı olacaktır. İşçi sınıfı, yoksul köylülük ve küçük burjuvazinin önemli bir kesimi ile devrimci sürecin kesintisiz yürütülmesinde ve gelişmesinde belirleyici rol oynayacaktır.
Anti-Emperyalist Demokratik Halk Devrimi sonucunda kurulacak iktidar, reformlarla yetinen, kapitalizmin çerçevesine sıkışıp kalan bir süreç değildir, anti-kapitalist, anti-oligarşik, demokratik ve halkçı bir yönelime sahiptir. İşçi sınıfı öncülüğünde gelişecek Halkların Devrimci Ayaklanması’nın ilk sonuç alıcı aşaması olacaktır. Bu aşama, burjuva iktidarının çözülmesi, emperyalizme bağımlı ekonomik ve politik yapının sarsılması, ulusal kaynaklara dayalı sanayii ve üretimin geliştirilmesi, ulusal sorunun çözümü konusunda ilk somut sonuçların elde edileceği bir süreçtir.
Türkiye Komünist Partisi, Sosyalist Devrim Süreci’nin bütününde, bugün kapitalizm koşullarında da, olası mücadele süreçlerinde de, temel ajitasyon ve propagandasını Sosyalizmin propagandası üzerine kurmaktadır. Günlük politik mücadelelerde de, ekonomik-demokratik mücadelelerde de, komünistler sosyalist toplum düzeninin işçi sınıfımız ve emekçi halklarımıza sağlayacağı kazanımları propaganda eder, burjuva sınıfının karakterini anlatırlar. Kısmi kazanımların ve reformların, burjuva iktidarına son vermeden sonuç alıcı olamayacağı konusunda sınıfı aydınlatırlar.
Burjuvazi, iktidarını hiç bir koşulda kendi isteği ile terk etmeyecektir. Burjuva iktidarının işçi sınıfı ve bağlaşıkları tarafından, işçi sınıfının öncülüğünde yıkılması ve yerine Proletarya Diktatörlüğünün kurulması mücadelesi her tür savaşım biçimlerine hazır politik bir mücadele ordusu gerektirir. Sonucu, kitleleri kucaklayan bir Halkların Devrimci Ayaklanması belirleyecektir. Burjuvazi, işçi sınıfının ve devrimci güçlerin içine bozguncu, inkarcı, sağ ve “sol” revizyonist, liberal, güçlerini yerleştirerek, devrim sürecini bozguna uğratmak, ömrünü uzatmaya çalışacaktır. Bu sebeple işçi sınıfının devrimci politik güçlerinin bir görevi de taviz vermeden “sol” maskeli bozguncu akımlara karşı ideolojik, politik ve örgütsel olarak savaşmaktır. Bu görev, sınıf savaşımının bir ögesi olarak hiç bir zaman ihmal edilmemesi gereken, ertelenemez bir görevdir.”
Bütün bu kağıda döktüklerimizden anlaşılacağı üzere, “Demokratik İttifak” bizim açımızdan taktik bir yaklaşımdır. Var olan rejime karşı süreli bir ittifakı da ifade edebilir, seçim dönemlerinde seçim bloku anlamında taktiksel bir seçim ittifakı anlamında da uygulanabilir. Ancak kavram olarak “Üçüncü Yol” kavramı bunun da ötesinde sınıf mücadelesinde reformizme tekabül eden bir niteliği ifade eder. Yazının en başında değindik. Burjuva demokratik çerçevede kalan reformlar ve burjuva demokratik devrimci anlayışları ortaya koyduk. Biz komünistler reformlara ve burjuva demokratik devrimlere karşı değiliz. Politikalarımızda vardır ve uygularız da. Ancak bizi reformistlerden ve oportünistlerden ayıran en önemli belirleyici özellik, reformlar ve burjuva demokratik dönüşümler için mücadele ederken dahi onlarla yetinmemek ve ana stratejik amacımız olan Sosyalist Devrim ajitasyon ve propagandası üzerine kurmamızdır. Bu da burjuva reformculuğunun ve burjuva devrimciliğinin panzehiridir.