İşçiler, Emekçiler, Yoksul Halklarımız!
Dünya ve ülkemiz 2020 1 Mayıs’ını çok farklı koşullarda karşılıyor. Emperyalist-Kapitalist Sistemin içinde bulunduğu dönemsel ekonomik kriz COVID-19 Salgını ile birleşince ortaya olağanüstü bir durum çıktı.
Emperyalist-Kapitalist Sistemin dünya çapında böyle bir salgın karşısında dahi ne kadar aciz kaldığını gördük. Özellikle ABD, F.Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya gibi emperyalist merkezlerin zayıf yanları bir anda ortaya çıktı. Bunun karşısında başta Küba ve Vietnam olmak üzere Sosyalizmin insan sağlığı ve salgınlara karşı nasıl önlem ve çare üretebildiğini gördük. Çin Halk Cumhuriyeti’nde birkaç milyarlık nüfusa karşın nasıl önlemler alınabileceğini ve etkilenen yurttaşlarının sayısının oransal olarak ne denli düşük olduğunu yaşadık. Rusya, Belarus, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbeycan, Gürcistan gibi eski Sovyet Cumhuriyetlerinde, sosyalizm döneminde geliştirilen ve bugün de henüz tamamen yıkılamamış olan sağlık sitemlerinin yararlarını izledik. Bu örneklerin karşısında ABD’nin içine girdiği felaket durumu gördük. Bu gerçekleri sadece bizler değil, tüm dünya insanları izledi, gördü ve yaşadı. Şimdi önemli olan bu farklılıkları dünya insanlarının bilincine çıkarmaktır.
COVID-19 Krizi öncesinde dünya Emperyalist-Kapitalist Sisteminde ekonomik açıdan işler iyi gitmiyordu. Başta emperyalist merkezler olmak üzere, tüm kapitalist ülkeler ekonomik krizin burgacında idi. İşyerleri kapanıyor, işsizlik artıyor, halkların alım gücü düşüyor, enflasyon yükseliyordu. COVID-19 salgını bu ülkeler için arayıp bulamadıkları bir bahane oldu. Şimdi sistemlerinin tüm olumsuzluklarını yükleyebilecekleri bir neden bulduklarını zannediyorlar. Bu yetmiyormuş gibi ABD, İngiltere ve F.Almanya’dan resmi kanallardan ve uluslararası tekeller tarafından yönlendirilen basın yoluyla Çin Halk Cumhuriyeti, COVID-19 salgınının sorumlusu olarak gösterilmeye çalışılarak, salgın sonrası dönem için Çin Halk Cumhuriyeti’nden maddi tazminat talepleri olacağını propaganda ediyor, halkları buna inandırmaya çalışıyorlar. Diğer yandan da türlü ambargo ve cezalarla dize getiremedikleri ÇHC’ni, şimdi salgını bahane ederek geriletmeye çalışıyorlar. Bu çabaları salgın sonrası da sürecektir. Konunun ekonomik boyutunun ötesinde Çin Komünist Partisi ve ÇHC Devlet yönetimi hedef alınarak bu çerçevede anti-komünist ideolojik propaganda geliştirilmeye çalışılmaktadır.
İşçiler, Emekçiler, Yoksul Halklarımız!
Dünyada durum böyleyken, ülkemizde de çok farklı değil. Türkiye son yıllarda MHP destekli AKP-Saray Rejimi’nin sürekli artarak daha baskıcı ve faşizan bir hal alan diktatörlüğünün altında yaşıyor. Son yıllarda ekonomi tam dibe vurmuş, enflasyon ve hayat pahalılığı ücretliler için taşınamayacak duruma gelmiştir. İşsizlik sürekli artmakta, yoksulluk gelişmekte ve hayat pahalılığı taşınamayacak durumdadır. İnsanlar yaşamlarını çok zor şartlar altında borçlanarak sürdürebilmektedirler. Diğer yandan da mutlu bir azınlığın serveti sürekli artmakta ve ülke talan edilmektedir. İflas eden ülke ekonomisi özelleştirmeler ve satışlar ile düze çıkarılamayınca Varlık Fonu adı altında kurulan düzmece bir kurum ile elde kalan kamu işletmeleri ve kaynakları da yok edilmiştir. Deprem, İşsizlik ve Emeklilik Fonları son kuruşuna kadar hortumlanmış ve bütçe açıklarını kapatmak için kullanılmıştır. İşgücünü satarak ücret ile geçinmeye çalışan işçiler ve emekçiler her gün daha fazla sömürülmekte, artı-değer oranı işverenlerin lehine artırılmaktadır.
COVID-19 salgını ile beraberinde oluşan toplumsal ve ekonomik ortam rejim için “Allah’ın lütfu” oldu. Yıllardır biriken ekonomik sorunlar bu salgın ile oluşan olumsuz ekonomik koşullara bağlanarak gerçek nedenlerinin üstü örtülmeye çalışılıyor. Neki, ülkedeki gündemi dikkatle izleyen herkes biliyor ki, bu ülkenin karşı karşıya kaldığı talan ekonomisi, içine girilen ekonomik kriz, salgından çok önce etkilerini göstermişti. Salgın ile ülkede sağlık sisteminin ticarileştirilmesinin acı sonuçları ile karşı karşıya kalındı. Sağlık, eğitim, çalışma ve sosyal alanlara ayrılması gereken yüksek bütçelerin diyanet başkanlığına, savunma bakanlığına ve askeri harcamalara ayrılmasının sonuçları ile yüzleşildi. Fakat Rejim hala sınırlarımız dışında saldırganlığını ve işgal politikalarını sürdürerek yaşananlardan hiç bir sonuç çıkarmadığını ortaya koymaktadır. Sonuç çıkarması da beklenemez, çünkü bu yaptıkları onların bilinçli tercihleridir.
Sınır dışı operasyonları haricinde ülke içinde de Kürt halkına uygulanan imha ve inkar politikaları savaş ve devlet terörü artarak sürmektedir. Amaç Kürt halkının en doğal yasal haklarını yok saymak, Kürt devrimci demokratik özgürlük hareketi ile Türkiye işçi sınıfının devrimci hareketinin birleşik mücadelesini engellemektir. Neki, bunun ayrıca maddi bedelleri de vardır. Bilinçli yürütülen bu savaş durdurulmalı ve savaş için harcanan kaynaklar Türkiye Kürdistanı’nın sosyal ve ekonomik olarak gelişmesi için kullanılmalıdır.
Bir yandan kısıtlamalar getirip, sokağa çıkma yasakları uygulayan iktidar, salgın koşullarında üretimi sürdürmesi gerekli olan işletmeler dışında çalışmayı yasaklamıyor. Şantiyeler, Tersaneler, Madenler ve kimi Sanayii İşletmeleri salgın riski altında, yeterli tedbirler alınmadan çalışmaya ve üretime devam ediyor. Tatil edilen işyerlerinde tazminatsız işten çıkarmalar uygulanıyor. Evden çalışmaya yönlendirilen sektörlerde ise işveren elini cebine atmadan çalışanlarına İŞKUR’un ödeyeceği ücret ile yaşamlarını sürdürmeleri salık veriliyor.
Güvencesiz ve günlük ücret ile çalışan “yevmiyeci” olarak adlandırılan milyonlarca işçi ve emekçi açlığa mahkum edilmiş durumdadır. Bu insanlara devlet hiç bir şekilde destek olmamakadır, çünkü, kayıtları yoktur. Sayısı milyonlara ulaşan bu işçi ve emekçilere devlet en az asgari ücret oranında aylık ücret ödemelidir.
Uygulanması gereken, yaşamsal işyerleri dışında tüm işletmelerin tatil edilmesi ve çalışanların ücretli izine ayrılmasının kanunen uygulanmasıdır. Biz bu çözümü “Ücretli Resmi Tatil” olarak dile getiriyoruz. Tüm emek, barış ve demokrasi kuruluşlarının bu isteme sahip çıkarak hükümet nezdinde kabul ettirecek etkinliklere geliştirmesi şarttır.
Bu süreçte işkolu sendikalarına ve sendikal konfederasyonlara önemli görevler düşmektedir. İşçi, emekçi ve yoksulların haklarına sahada sahip çıkılması ve hükümete kabul ettirmek için somut eylemsel adımlar atılması gerekmektedir. İşçi sınıfının öncelikle sendikal birliğinin sağlanması gerektiği ve sendikalı işçi sayısının artırılması ihtiyacı ile sendikaların işyerlerinde ve sektörel düzeyde bağlayıcı Toplu İş Sözleşmeleri bağıtlamaları gerekliliği salgın koşularında daha net olarak ortaya çıkmıştır. Partimizin yıllardır savunduğu bu ihtiyaç salgın sonrası dönemde de sendikal politikalarımızı ve çalışmalarımızı yönlendirmelidir. Sendikalı işçi ve emekçi sayısı artırılıp, sendikal alanda birliğin sağlanması ile paralel olarak da sendikal çalışmada sınıf ve kitle sendikacılığı politikalarının yerleştirilmesi öne alınmalıdır.
COVİD-19 koşullarında temel besin, sağlık ve hizmet alanlarında çalışan işçi ve emekçilerin sömürüsü bu salgın sürecinde kat be kat artmıştır. Çalışma saatleri insanlık dışı düzeyde artırılmış ve de karşılığında ücretlendirme yapılmamaktadır. Servis, beslenme gibi sosyal haklar yok edilmiş, olanlar da cılızlaştırılmıştır. Bu sektörlerde ortalama günlük çalışma saati 12-14 saat arasıdır. Sendikaların ve emek örgütlerinin bu alanlara acil müdahaleleri germektedir.
Partimiz, tüm dile getirilen bu alanlarda politikalar geliştirmekle kalmamış, gücü ve olanakları ölçüsünde fiili mücadele ve müdahale etmektedir. Bugün bu alanlarda yürütülen çalışmaların aksatılmadan sürdürülmesi zaman içinde etkilerini artıracak ve kamuoyu nezdinde de daha görünür kılacaktır. Bu alanlarda militanca görev üstlenen ve yürüten tüm yoldaşlarımıza ve ilgili parti örgütlerimize bu vesileyle teşekkür etmek istiyoruz. Yoldaşlarımızın ve örgütlerimizin yürüttüğü bu çalışmalar karşılıksız kalmayacaktır. Bugün belki henüz daha dar işçi ve emekçi yığınları arasında bilinirliği olan bu çalışmalar, yarın sabırlı ve bilinçli çalışmalarımız ile yığınları saracaktır, başta sendikalar olmak üzere emek örgütlerinin değişime uğramasını sağlayacaktır.
Salgın koşullarında herkes tarafından daha net görülen işgücü sömrüsünün vardığı boyutları kısıtlamak, verili koşullar altında sosyal hakları geliştirmek için Dünya Sendikalar Federasyonu-DSF’nin kuruluşunun 75.yılı vesilesiyle başlattığı kampanyayı Türkiye’de yaygınlaştırmalı ve sınıfa mal etmeliyiz. DSF, “35 Saatlik Çalışma Haftası” istemi ile uluslararası bir çağrı yapmıştır. Haftada 5 günlük çalışma haftası, azami 8 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası Türkiye’de yasal ve zorunlu hale getirilmelidir. Tüm çalışanlar sendikalı olmalı. Her işkolunda Toplu İş Sözleşmeleri tüm işverenler için bağlayıcı olmalıdır. Türkiye işçi sınıfı bu hakları mücadele ederek elde edecektir.
İşçiler, Emekçiler, Yoksul Halklarımız!
1 Mayıs İşçi Sınıfının Birlik-Dayanışma-Mücadele Günü yoktan var olmamıştır. İşçi sınıfının şanlı tarihi zorlu mücadeleler, kanlı katliamlar ile yazılmıştır. İşçi sınıfının tarihi direniş tarihidir. Günümüz için de geçerlidir. İktidar Cuma günü olmasına rağmen 1 Mayıs’ı sokağa çıkma yasağı kapsamına sokmaya çalışmaktadır. Türkiye Komünist Partisi ve işçi sınıfı bu yasağı tanımayacaktır. Ülkenin her yerinde, işçi yatağı semtlerde, fabrikalarda, tersanelerde, madenlerde bayramını ve mücadele gününü kutlayacaktır.
Bugün için güncel olan ve 1 Mayıs 2020’de öne çıkardığımız belgiler ve güncel istemlerimiz şöyledir:
- COVID-19 Salgını sürecinde “Ücretli Resmi Tatil”!
- Tazminatsız işten atılanlar derhal işe geri alınsın!
- Ücretli izin hakkı olmayan günlük ücretlilere salgın sürecinde devlet ücret bağlasın!
- Suriye, Irak, Kürdistan ve Libya’da savaş ve işgale son!
- Askeri harcamalar sağlık alanına aktarılsın!
- Kürt halkına karşı ilan edilmiş imha ve inkar politikalarına son!
- Diyanet bütçesi eğitim alanına aktarılsın!
- Tüm ücretli çalışanlara zorunlu sendikalı olma hakkı!
- Tüm işyerlerinde ve sektörler düzeyinde Toplu İş Sözleşmeleri!
- 35 Saatlik Çalışma Haftası, azami 8 saatlik iş günü!
Bu istemlerimiz güncel istemlerimizdir. İşçi sınıfı ve onun öncülüğünde tüm emekçilerin ve yoksul halkların tek kurtuluşu kendi iktidarlarını kurmaktan geçmektedir. Kapitalizm çürümüş ve can çekişen bir sistemdir. Yaşamını işgücü sömürüsü, savaş ve doğanın talanı ile sürdürebilmektedir. Buna bir son vermek ve işçi sınıfının öncülüğünde bu düzenin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Son yaşanan COVID-19 salgını kapitalizmin çürümüşlüğünü ve insanlık dışı karakterini bir kez daha tüm dünya halklarına göstermiştir. Yaşananlardan sonuç çıkarmak ve bilince çıkarmak için partimize büyük görevler düşmektedir. Biz bu görevlerin öneminin, ağırlığının ve sorumluluğunun farkındayız.
Tükiye Komünist Partisi, Türkiye işçi sınıfının devrimci güçleri ile Kürt devrimci demokratik özgürlük güçlerinin birleşik mücadelesi sonucunda Türkiye’de barbarlığın değil sosyalizmin üstün geleceğine inanmaktadır, bu amaç için mücadele etmektedir.
Türkiye Komünist Partisi, Türkiye’nin tüm Emek, Barış, Demokrasi, Bağımsızlık, Özgürlük ve Sosyalizm Güçlerini ortak ve birleşik mücadeleyi güçlendirmeye çağırıyor. Bu mücadele Türkiye’nin toplumsal sorunlarının çözülmesi, Trakya, Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaşayan milliyetlerin ve kadim halkların Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyeti çatısı altında insanca, eşit ve özgür yaşamasını sağlayacaktır.
Türkiye Komünist Partisi, başta ABD olmak üzere tüm emperyalist devletlerin ülkemiz ve Orta-Doğu’daki planlarını bozmak için Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Boşnak, Rum, Ermeni, Süryani, Çerkes halklarının ortak mücadelesini işçi sınıfının öncülüğünde sınıfsal alanda geliştirmeye çağrı yapıyor.
Türkiye Komünist Partisi işçi sınıfımızın öz partisidir, politik öncü gücüdür. TKP Türkiye’nin en eski ama aynı zamanda en genç partisidir. Yaşamının 98 yılını yasak altında derin illegal koşullar altında sürdürmüştür. Burjuvazi TKP’yi yok edememiştir ve bundan sonra da edemeyecektir. Türkiye’de işçi sınıfı var oldukça Türkiye Komünist Partisi de varolacaktır. 100. savaş yılında Türkiye Komünist Partisi’ni güçlendir, savaşımına ve saflarına katıl!
Türkiye Komünist Partisi, yurtdışında göçmen olarak yaşayan ve çalışan işçileri, emekçileri bulundukları ülkenin sınıf mücadelesine, daha aktif katılmaya ve o ülkelerin kardeş Komünist Partilerinin saflarında mücadelelerini güçlendirmeye çağırıyor. Bulundukları ülkelerde Türkiye işçi sınıfının ve Kürt halkının mücadelesi ile dayanışmayı yükseltmeye çağırıyor.
Türkiye Komünist Partisi, tüm işçi, emekçi ve yoksulları sorunlarına sahip çıkmaya, bu temelde, çalıştıkları ve yaşadıkları tüm alanlarda örgütlenmeye ve eylemliliğe çağırıyor.
Türkiye işçi sınıfının, emekçilerinin ve yoksul halklarının 1 Mayıs Birlik Dayanışma Mücadele günü kutlu olsun!
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
26 Nisan 2020