Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bu yıl her açıdan çok daha zor koşullar altında karşılıyoruz. Kadına karşı şiddet ve cinayetlerin her gün bir yenisi kamuoyuna yansıyor. Toplumun çok geniş kesimlerinin duyarlılığı hala yetersiz. Gencecik kadınlar yaşamlarını yitirirken Saray Rejimi mealen “bir nedeni vardır” tarzı suçlulara cesaret verici açıklamalarda bulunuyor. Bu açıklamaları da kendi kadın yönetici ve vekilleri üzerinden yapıyor.
Kadınlar her dönem çalışma yaşamında eşitsizlikler ile karşı karşıya kalmışlardır. “Eşit işe eşit ücret” istemi o nedenle güncelliğini koruyor. Eşitliğin ötesinde kadınların pozitif ayrımcı haklara sahip olmaları gerekiyor. Kadın emeğinin sömrüsü kapitalizm koşullarında ne denli önemli bir sorun ise, kadınların üretime katılmaları da, eşit hak ve söz sahibi olmaları da özgürleşmeleri açısından bir o kadar önemlidir.
COVİD-19 Salgını kadın işçi ve emekçilerin çalışma yaşamlarını kat ve kat zorlaştırmıştır. İşten çıkarılanların başında kadınlar gelirken, işyerlerinin kapanması ve kısa çalışma uygulamalarında ilk topun ağzına konanlar yine kadınlar oldu. Hizmet sektörlerinde çalışan kadınlar günde 13-14 saatlik vardiyalara zorlandılar. Evden çalışmak zorunda kalan banka-büro emekçisi kadınlar hiç bir ek maddi destek almadan evde artan giderlerini ceplerinden karşılamak zorunda bırakıldılar. Ev ortamında çalışmanın sağlıksız ve fiziksel zorluklarının ötesinde sosyal olarak da yeni sorunlar oluştu. Sağlık sektöründe kadın emekçiler destansı bir çalışma anlayışı sergiliyor, ancak bunun teşekkürünü salgından can vererek ödüyorlar.
Yaşanan tüm bu sorunlar, salgın koşularına ve yasaklamalara rağmen bu yıl 8 Mart etkinliklerinin daha güçlü olmasını gerekli kılıyor ve öyle olacağına dair de güçlü işaretler var. İşçi, emekçi kadınlar ve onların dostları sorunlarının kalıcı çözümlerinin Sosyalizm’de olduğunun bilinciyle kadının özgürleşmesi mücadelesini yükseltiyor.