AKP’ye Karşı Mücadele (II)

AKP’ye Karşı Mücadele (II)

Bir önceki sayıda, yazımızın birinci bölümünde AKP’nin diğer burjuva partilerinden farklı yanlarını ele almış, Erdoğan’ın bu çizginin geliştirilmesindeki rolünü irdelemiş ve temelde iktidara, ilk aşamada ise iktidara yönelik mücadeleyi örgütlemek için AKP’ye karşı mücadelenin nasıl geliştirilmesi gerektiği konusunda kimi noktalara değinmiştik. İkinci bölümde bu konuyu biraz daha derinleştirmek amacını taşıyoruz.

Tekrar edelim. AKP yığınlara yaklaşırken örgütlenme yöntemleri olarak bizim yöntemlerimizi kullanıyor, ancak içeriğini inanç ve milliyetçilik duygularını sömürmek temelinde şekillendiriyor. Ayrıca, bu çalışmaları yürütürken, devletin maddi-manevi olanaklarını kullanıyor. Bu durumda biz ne yapmalıyız ? Bu sorunun yanıtını irdeleyelim.

Birincisi; Her şeyden önce TKP’nin temel örgütsel ilkelerini, tüzüksel kuralları uygulamamız ve örgüt pratiğimizi buna göre yürütmemiz gerekiyor. Bu kurallar, bir komünistin görev ve sorumluluklarını da tarif ediyor, partinin temel parti örgütlerine (hücrelere) biçtiği ilkesel rolü de açıyor, ara ve üst organların bilgi alma, karar alma, denetim ve yönetim sorumluluklarını net olarak belirtiyor. Tüzüğümüz eksiksiz uygulandığında ve denetimi yapıldığında AKP’ye ve iktidara karşı mücadelenin en önemli silahını doğru kullanıyoruz demektir. Bu çerçevede sempatizanların şekillendirilmesi için yürütülmesi gereken eğitici ve öğretici faaliyetler ile parti kadrolarının eğitimi ve bu eğitimde genel teorik konular dışında, parti yaşamı, konspirasyon, disiplin, yığınlar içinde çalışma v.b. konuların eğitim konusu olarak işlenmesiyle kadroların iktidara karşı doğru mücadele yöntemlerinin özümsenmesini sağlamamız şarttır. Demek ki, ilkeler ve kurallar kadar, onların hazmedilmesi, bilince çıkarılması ve pratikte sınanması da aş değerde önem taşımaktadır. Değilse bu ilke ve kurallar kağıt üzerinde kalacaktır.

İkincisi; örgütsel ve tüzüksel ilke ve kurallarımız temelinde savaşma yeteneğini yükselten kadrolar, bunun sonucunda yığınlar arasında parti çalışması için temel parti örgütlerinin ve tek tek komünistlerin sahip olması gereken meziyet ve nitelikleri kavramış olduklarından, bunun doğal sonucu olarak yığınlar içinde parti çalışmasının yol ve yöntemlerini de doğru olarak uygulama olanağına sahip olacaklardır. İşin başı budur.

Her yoldaş ve sempatizanımızın doğal yaşam ve üretim çevresinde sağlıklı, alçakgönüllülük, samimiyet ve mesafeli olarak kurduğu ilişkiler olmalıdır. Yoldaş ve sempatizanlarımız, ülke ve dünya sorunları ile ilgili, güncel gelişmeler ile ilgili, çevreleri ile görüşme ve tartışmalar geliştiğinde o topluluk içinde iz bırakmalıdırlar, saygı uyandırmalıdırlar. Kendi görüşlerini dile getirmeden, etrafındakilerin görüşlerini algılamaya çalışmalı, sadece kendileri konuşmamalı, uzun nutuklarla çevrelerindekileri kendilerinden uzaklaştırmamalıdırlar. Hem “çok bilmişlik” ve ukalalık tehlikelidir, hem de farklı görüşlere karşı toleranssız davranış sağlıklı değildir. Unutmayalım ki, burjuva ideologları, eğitim, kültür ve toplumsal baskı altında şekillenmiş ve kazanmamız gereken bir toplulukla muhatap oluyoruz. Burada komünist olmanın meziyet ve niteliklerinin önemi ortaya çıkıyor.

Kuşkusuz ki, bütün konuşma, görüşme ve sohbetlerimiz salt politik ve sosyal tartışmalar üzerinden gerçekleşemez. Onları ustaca toplumsal sorunların çözümüne yöneltmek, onun araçlarını yaratma konusunda çevremizdeki muhatapların da fikir ve düşüncelerini alarak ortak öneriler geliştirmek her bir komünistin görevidir. Komünistler sendikalarda çalışırlar, fabrikalarında sendikacı olmadan sendika örgütlenmesi de yaparlar, gerektiğinde sendikalı olurlar, hatta yönetici de seçilebilirler. Ancak bir komünist önce partilidir, sonra sendikacıdır. Tabii ki sendikacılık yapacaktır, ama o görevi de bir partililik bilinci ile yerine getirecek, sendikasını güçlendirecek ama hiç bir zaman sendikacılık yapmak için sendikacı olmayacaktır.

Semt, mahalle ve köylerde, kahvelerde, yerel derneklerde, yöre derneklerinde, toplumsal örgütlenmenin tüm alanlarında işyerinde çalışma yürüten bir komünist gibi, güncel, ekonomik, demokratik, sosyal sorunlar temelinde çalışmalar yürütecek, güncel politik tartışmalara katılacak ve muhtarlıklar, belediyeler, kaymakamlıklar nezdinde sorunların çözümü yönünde adımlar atılmasını sağlayacaktır. Bu aşamadan sonra, gerici belediye ve kaymakamlıklar, duyarsız kalacaklarından, sorunları ele almayacaklarından, yerel halk ve onların ileri unsurları devlet kurumları ile karşı karşıya geleceklerdir. Belediyelerin ilerici güçlerin etkisinde veya kontrolünde olduğu yerlerde ise belediyeler ile birlikte yürütülecek çözüm odaklı çalışmalar ile yerel halk ilerici, devrimci fikirler ile tanışacak ve yakınlaşacaktır.

Bu tarz günlük çalışmalar yürütülürken, işyeri, semt, mahalle ve köylerde, o yerelin ihtiyacına göre tüketim veya üretim kooperatifleri, imece tarzı çalışmalar, kadın dernekleri, çocuk yuvaları, gençlik merkezleri, spor ve kültür dernekleri, okuma-yazma, dikiş-nakış, ev ödevlerine yardım, lise ve üniversitelere hazırlık kursları, işçi dayanışma dernekleri v.b. niteliklerde araçlar yaratılma koşulları doğacaktır. Yığın çalışmasının bir biçimi olarak, işyerlerinde sendikal çalışma gibi, semt, mahalle ve köylerde bu tür örgütlenmeler, bizzat yerel halkın ileri unsurlarının katılımı ve öncülüğünde yaşama geçirilmelidir. İşyerlerinde sendikalar nezdinde ise tüketim kooperatifleri, yardımlaşma ve dayanışma sandıkları oluşturmak mümkündür.

Bu tür araçlar yaratılması, yazımızın birinci bölümünde değindiğimiz, AKP’nin aile ve hanelere devlet olanakları ile gerçekleştirdiği maddi, manevi, tüketim maddeleri, yakacak ve beyaz eşya yardımlarının alternatifleri olabilir. İnsanlar kuşkusuz ki hanelerine devlet tarafından yapılacak çeşitli maaş adları altındaki maddi yardımları reddetmeyeceklerdir. Etmeleri de gerekmiyor. Ama bu yardımlar, onların AKP veya diğer burjuva partilerine oy desteği vermelerinin de gerekçesi olmaktan çıkacaktır.

İşyerlerinde sendikal, yerellerde komünal örgütlenmelerin bu derece önemi vardır. Bu çalışmaları da tasarlayacak, kararını alacak, oluşmasına katkı sağlayacak, yönlendirecek ve denetleyecek olan partimizin teme örgütleri olacaktır. Tek tek yoldaş ve sempatizanlarımız olacaktır. Araçlar ve yöntemler konusunda öneriler geliştirilebilir. Araçlar yerelden yerele, bölgeden bölgeye farklılık da gösterebilir. Önemli olan komünist çalışmanın mantığını yakalamak ve uygulamaktır. Bu örneklerle biz bu olguyu bilince çıkarmaya çalıştık.

Bu noktada bazı parti örgütlerinden bize ulaştırılan deneylerden söz etmek istiyoruz. Yaşanmış bir örnek verelim. Karadeniz’in büyükçe bir ilçesinin bir mahallesinde daha önceki tüm seçimlerde birinci parti olarak CHP, ikinci parti olarak MHP, üçüncü parti olarak daha önce AP, ANAP, DYP, bugün de AKP’nin oy aldığı bir oy dağılımı. 7 Haziran seçimlerinde de HDP dördüncü parti olarak yüzde 2,5 gibi bir oy oranı yakalamış, bu da 44 seçmene tekabül ediyor. 1760 seçmenli bir mahalleden söz ediyoruz. Bu mahallede de iki yerde sandık kuruluyor. 1 Kasım seçimlerinde AKP bu mahallede birinci parti çıkıyor ve ikinci, üçüncü, dördüncü parti ile arasında ciddi oy farkı oluyor.

Bunu nasıl sağladıklarını rapor etmiş yoldaşlarımız. AKP bakmış ki, cami imamı, muhtar ve öğretmenlerin oy çalışması ile sonuç değişmiyor, bir yerde tıkanıp kalıyor, imam, muhtar ve öğretmenin verdiği bilgi temelinde MHP ve CHP’ye oy devşiren lider nitelikli ve seçmenleri arasında sevilen kişilerin evine mahallenin bağlı olduğu ilin milletvekilini gönderiyor. Vekil, habersiz olarak ayrı günlerde bu iki kişinin evine ziyarete gidiyor. Ziyaret sırasında hiç politika konuşulmuyor. Ama geleneksel misafirperverlik değerlerine sadık olan ev sahibi konu, komşusunu, seçmenlerinin bazı ileri gelenlerini aniden “vekil geldi” diye eve davet ediyor. Yeniliyor, içiliyor, sohbet ediliyor. Bu ziyaretlerden sonra mahallenin köstebek yuvasına dönmüş yolları asfaltlanıyor, gıda yardımı ve okul çocuklarına defter, kalem, pergel takımları hediye ediliyor. Sonuç olarak AKP sandıklardan birinci çıkıyor. Seçmenler AKP’li olmadıkları halde, Erdoğan ve Davutoğlu’na kızdıkları halde, yapılan ziyaret sonucunda kendilerine değer verdiklerini değerlendirerek bu kararı veriyorlar. Çünkü onlar için AKP, CHP, MHP arasında bir fark yok. Bunu da bu şekilde ifade ediyorlar.

Bir başka örnek İç Anadolu’dan. Buraya kadar anlattıklarımızın benzeri uygulanıyor. Ve sonuç yine aynı. Seçmenler kime, niye oy verdiklerini dahi ayırt edemiyorlar. “Neden AKP’ye, Erdoğan’a oy verdin ?” sorusu sorulduğunda, “Ben AKP’ye ve hırsıza oy vermedim, AMPUL’e verdim” diyebiliyorlar.

Bu tür örnekler çoğaltılabilir. Her bölgede bu ve benzeri örnekler yaşandığı kesin. Fakat belirleyici olan bu örneklerden bizlerin nasıl bir sonuç çıkaracağıdır.

  1. Yerel çalışma, semt, mahalle ve köy çalışması sokak sokak yürütülmelidir. Burada seçim söz konusu olmayabilir. Bu tarz çalışma sürekli günlük çalışmamız haline gelmelidir.
  2. İnsanlarla ilişki, sohbet, ziyaret çok belirleyicidir. Halklarımız geleneksel örf ve adetleri temelinde misafire değer veriyor ve kapısını kapatmıyor.
  3. Bu çalışmaları ve ziyaretleri gerçekleştirmek için yerel ekonomik, demokratik, sosyal sorunlara hakim olmamız ve onların yerel halk ile birlikte çözümü konusunda projeler geliştirmemiz gerekiyor. Bu girişimlerimiz, devlet daire ve kurumları karşısında başvuruda bulunmak ve onların gerçekleştirilmesi yönünde takibi de olabilir. Son tahlilde yerel halk bu çalışmayı kimin yürüttüğüne bakacak duruma getirilmeli ve o değerlendirme temelinde bize karşı yaklaşımını şekillendirmelidir.
  4. Bu çalışmaların içinde araçlar yaratarak, süreçleri kalıcı hale getirmeliyiz.
  5. Eski veya yeni, tüm yoldaş ve sempatizanlarımız kendi yaşam alanlarında bu ilişki ve çalışmaları doğal günlük yaşamlarının bir parçası haline getirmelidirler.
  6. Parti örgütlerimiz bu çalışmaların yönlendiricisi ve denetleyicisi olmalıdır. Henüz örgütü olmayan yerellerde partili ve sempatizanlar çalışma gruplarında bir araya gelerek örgütlenme sürecini geliştirmelidirler.

Üretim birimlerinde bu tür çalışmalar, işyerlerinin sorunları temelinde sendikal alanda yürütülmeli, ancak buna ilave olarak bu çalışmalar işyerleri ile sınırlı kalmamalı, mesai saatleri dışında ve tatil günlerinde, işçilerin evlerine yapılacak ziyaretler ve mahallelerine gidilerek yapılacak sohbetlerle geliştirilmelidir. Bir fabrikanın işçileri, işyerine yakın bir semt veya mahallede toplu olarak ikamet ediyorlarsa, işyeri sendika çalışması ile yerel komünal çalışmaların kimi unsurları birlikte ele alınmalıdır.

12 Eylül öncesinde, kırsal alanda Köy-Koop ve Köy-Der’ler, metropollerde yerellerde Halk-Koop’lar, sendikal alanda Mipaş ve benzeri kooperatif tarzı işletmeler, toplumsal nitelikli şirketler ve örgütlenmeler yığınların örgütlenmesinde değerli adımların atılmasına katkıda bulunmuşlardır. Aynı deneyleri tıpa tıp uygulamak veya değişen koşulları göz önüne almadan çalışma planlanmasını değil, geçmiş deneyim ve birikimlerimizden sonuçlar çıkararak, günümüz koşullarına ve olanaklarımıza uygun örgütlenme araçları yaratılmasını öngörüyoruz ve uyguluyoruz.

Bütün bu çalışmalar, AKP’ye ve işbirlikçi oligarşik devlet yapısına karşı yürütülecek mücadelede atılması gereken somut ve kalıcı adımlardır. Kalıcıdır ve süreklidir, çünkü yığınlar içinde kök salmayı ve bu çalışmalar içinde partimizin örgütleyici, yönlendirici rolünü artırmaya, işçi sınıfını, yoksul emekçi halkları bilinçlendirmeye ve kazanmaya neden olur. Çakılacak herhangi bir kıvılcım veya yakılacak bir devrim ocağının gelişimi, yayılması ve ayaklanma düzeyine yükselmesi, ancak ve ancak bu tür sabırlı, bilinçli, planlı, günlük parti çalışmaları ile mümkün olur. AKP’nin kullandığı tüm olanaklar, seçmenlerine gittiği yöntemler böylesi çalışmalarla etkisizleştirilebilir. Ve unutmamamız gerekir ki, bu çalışmalar dönemsel çalışmalar değil, komünist çalışmanın sürekli ve kalıcı tarzıdır. Merkezi yayın organlarımız, eğitim büromuz, ideolojik büromuz, örgüt büromuz, kısacası partimizin bütün gövdesi işyerlerinde sendikal, yerellerde komünal çalışmalar içinde görevlerini yerine getirerek sınıf savaşımını ileri aşamalara taşıyacaktır. Başka yol yoktur. Bugün AKP’ye, yarın başka bir burjuva iktidarına, diktatörlüğe ve işbirlikçi oligarşik devlete karşı mücadelede başarı bu niteliklere sahip parti çalışmasından geçer. Onun için AKP’ye karşı mücadele dediğimizde, öncelikle partimizin örgütlenmesini başa almamız temel görevimiz oluyor.

Partimiz yasaklı olduğu için, bu görevi yerine getirmekte farklı yöntemler ve araçlar kullanmamız gerekiyor. Ancak, aslolan yine de üretim ve yerleşim alanlarında kurulacak temel parti örgütleridir.

Temel parti örgütleri illegalitenin gerektirdiği tüm konspiratif önlemleri uygulayarak çalışıyor, yığınlar arasında kendi çalışmalarını parti üyeleri dışında yandaş ve sempatizanlar ile besliyor, daha önce sözünü ettiğimiz farklı legal araçlar ile parti çekirdeğinin etrafında sınıfın mümkün olan en geniş kesimini söz konusu üretim yeri veya yerleşim alanında dolaylı olarak parti çalışmasının ögesi haline getiriyorlar. Bu çalışma yürütülürken, konspiratif çalışmayı çok iyi bildikleri halde, yaşadıkları süreçler gereği deşifre olmuş, yüzlerce deneyden geçmiş öncü kadrolarımız illegal çekirdeğin etrafında legal çalışmada belirleyici görevler üstlenmektedirler. Deneyli ve sınanmış kadrolar ile genç dinamik ve komünist düşünceye yönelen devrimci gençlerin pratiklerinin birleşmesi partimizin gelişmesi için olağanüstü bir enerji yaratmaktadır. Deneyli ve sınanmış, 70’li, 80’li yılların ana kadroları, dönemin öncü işçilerinin üzerine bu süreçte önemli görevler düşmektedir. Mahalle ve semtlerdeki demokratik toplumsal örgütlenmeler ile üretim alanlarında sendikal çalışmalarda bu iki kuşağın birlikteliği AKP’nin ve işbirlikçi oligarşinin korkulu rüyasıdır. Rüyalarını gerçeğe çevirmek ise parti kadrolarının onurlu görevidir. AKP’ye karşı mücadeleyi bu örgütsel çerçevede ele alıyoruz. Daha güçlü TKP, ülke politikasına müdahil bir TKP ve Türkiye Federatif Sosyalist Cumhuriyeti hedefimize ulaşmak, böylesi küçük ama ilkeli, günlük ve sürekli parti çalışmalarımız ile gerçeğe dönüşecektir.