AKP iktidarı, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan eliyle güçlülük gösterileri yapıyor. Durum bunun tam tersi. Erdoğan, bugüne kadar hiç olmadığı kadar büyük bir özgüven yitimi yaşıyor. AKP her taraftan çatırdıyor. Büyük sorunlar içinde. Erdoğan bir anlamda “ölüm-kalım” mücadelesi veriyor. Kendine göre kaybedecek çok şeyi olduğu için de kendinden geçmiş bir ruh haliyle dik durmaya çalışıyor, kendisini ve iktidarını koruma güdüsüyle hareket ediyor. Bu ruh hali iktidarı hem saldırganlaştırıyor, kendini koruma önlemlerini artırıyor, hem de akıl almaz taktiklere baş vuruyor.
Hırsızlık ve Yolsuzluk soruşturması “mağduru” bakanlar, yargı organlarında yapılan değişiklikler sonucunda adli yargıdan kurtulduktan sonra, Yüce Divan tartışmalarının gündeme gelmesi ve bu konuda Erdoğan’ın bu bakanların hiç bir şekilde Yüce Divan’a çıkarılmamasını emretmesi AKP içinde dahi farklı yaklaşımların ortaya çıkmasını gündeme getirdi. Davutoğlu ve kimi başka kurmayları, “suçsuzluklarını Yüce Divan’da ispat ederek hem kendilerini, hem de AKP’yi temize çıkarsınlar” düşüncesini savunurken, Erdoğan bu eğilimin önünü kesin bir tavır ile kesti. Yüce Divan oylamasında ellinin üzerinde AKP’li vekilin Yüce Divan yönünde oy kullanması dikkate değer bir olgudur.
Bülent Arınç ve Mehmet Ali Şahin gibi önemli isimlerin, oylamadan sonra kamuoyuna kendi görüşlerini belirtmeleri ve sabık bakanları eleştirmeleri normal olmasa gerek. Başkanlık Sistemi tartışmaları konusunda aynı ayrım geçerli. Abdullah Gül dahil, AKP’nin önemli isimleri Erdoğan ile hem fikir olmadıklarını kamuoyuna açıkça olmasa bile değişik biçimlerde yansıtıyorlar.
Erdoğan’ın görevi olmadığı halde faiz ve para politikaları konusunda Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ya yönelik kamuoyu nezdinde başlattığı müdahale ve istediği sonucu alamayınca Kurumu ve kişileri doğrudan hedef alan açıklamaları bir gerçeğin yansımasıdır. Erdoğan’a karşılık veren eski MB Başkanı Durmuş Yılmaz’ın, Abdullah Gül’ün CB’lığı döneminde MB Başkanlığından ayrılıp Abdullah Gül’ün Baş Danışmanı görevine getirilmesi ve Devlet bakanı Ali Babacan ile birlikte Merkez Bankasını yönetmesi kamuoyunda bilinmeyen bir gerçektir.
İç Güvenlik Paketi Yasa Tasarısı konusunda da AKP’li bakanlar ve kurmaylar arasında görüş ve yaklaşım farklılıkları olduğu her fırsatta kamuoyuna yansıyor.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifasını tetikleyen sürecin “Çözüm Süreci” ve “İç Güvenlik Paketi” konusundaki farklı yaklaşımlardan kaynaklandığı yakında kamuoyuna yansıyacak.
“Fuat Avni” karakterinin CB Sarayının, Hükümetin ve AKP’nin ininde olan bitenler ile ilgili verdiği ayrıntılı bilgiler ve bu bilgilerin doğrulanması Erdoğan için çok hoş olmasa gerek.
AKP kurucularından ve Genel Başkan yardımcılarından Dengir Mir Fırat’ın, AKP ve Erdoğan hakkında yaptığı açıklamalar, başka bir açıdan süreçleri resmediyor. Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde baş figüranlardan biri olan Hüseyin Çelik’in beyaz perdeden çekilmesi herkesin dikkatini çekiyor.
CB Erdoğan, bu koşullarda 2015 seçimlerinde AKP’nin alabileceği en yüksek oy oranına ulaşarak, rakiplerini tasfiye etmeyi ve Anayasa değişikliği sonucunda gerçekleştirmeyi kurguladığı Başkanlık Sistemi vasıtasıyla iktidarını pekiştirmeyi, kalıcılaştırmayı umuyor. Bizce, ABD ve AB, Erdoğansız bir AKP ve İktidarın senaryolarını yürütüyor, Erdoğan da kendince buna karşı direniyor. Konunun bu yanı bizi çok fazla ilgilendirmiyor. Çünkü, Emperyalist Kapitalist Sistem, Türkiye’de varlığını kalıcılaştıracak ve daha da kurumsallaştıracak bir proje yürütüyor.
Türkiye İşçi Sınıfı açısından önemli olan bu süreçte, burjuvazinin ve onun iktidarının gücünü zayıflatmak, Emperyalizmin ve onun her türlü yerli işbirlikçilerinin planlarını bozmaktır.
Türkiye İşçi Sınıfının Devrimci Güçleri ile Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketinin Güçleri bu süreçte, Emek, Barış, Demokrasi ve Özgürlükler hedefleri doğrultusunda bu süreçlerin içinden sıyrılarak yepyeni, diri bir muhalefet odağı yaratabilir.
Türkiye ve Kürdistanın en dinamik ve en diri güçlerinin, en geniş barış ve demokrasi güçleriyle oluşturacakları böyle bir birliktelik, emperyalistlerin ve onların her türlü yerli işbirlikçilerinin korkulu rüyasıdır. Onun için 2015 Haziran seçimleri sürecini, devrimci dönüşümlerin maddi temellerini, altyapısını oluşturacak, öznel faktörü güçlendirecek bir sürece dönüştürelim. Meselenin sadece Erdoğan ve AKP olmadığı, Burjuva İktidarının temelinin hedef alınması gerektiği, ancak bunun yolunun da var olan burjuva iktidarının yapısında gedikler açılarak yapılabileceği gerçeğini görelim.
Türkiye Komünist Partisi, bu somut verilere dayanarak tüm işçi ve emekçileri, köylüleri, kadınları, gençleri, aydınları, HDP adaylarını desteklemeye ve ilk aşamada iktidarın planlarını bozmak için mücadeleye çağırıyor.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
12 Şubat 2015