COVİD-19 salgını bir senedir dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına aldı. Şu günlerde herkes bir yıllık süreci değerlendiriyor. Sağlık Bakanlığı süreci nasıl yönetti sorusunun yanıtı konumuz değil. Bizim konumuz “zengin fakir tüm toplum virüs salgınından aynı derecede etkileniyor” ifadesi. Bu doğru değil.
Birincisi; işçi, emekçi ve yoksulların geçim ve yaşam zorluklarından dolayı beslenme nitelikleri burjuvazininkinden çok farklı. Virüse karşı bağışıklığın en önemli etmeni olan bu konuda işçi, emekçi ve yoksullar daha baştan eşit değiller ve tehlikeli taraftalar.
İkincisi; salgın koşullarında devlet kendi sağlık kurumları dışında özel sağlık kurumlarını da salgına karşı mücadele konusunda ücretsiz hizmet verme konusunda görevlendirdi. Ancak özel sağlık kurumları “muayene ücreti” adı altında ek ücretler talep ederek ayrımı ortaya koydu.
Üçüncüsü; devlet hastanelerinde ücretsiz yatarak tedavi uygulanırken, olanağı olanlar, yani burjuvazi yüksek ücretler ödeyerek özel hastanelerde tedavi görmeyi tercih etti. İşçi, emekçi ve yoksullar böyle bir olanağa sahip değiller.
Dördüncüsü; devlet salgından dolayı iş yerlerinde üretimi duran veya kısa çalışma uygulayan işçi ve emekçilere “açlık ücreti” niteliğinde aylıklar bağladı. Bunun karşısında işverenlere ise karşılıksız maddi destek ve çok uygun koşullarda krediler verdi. Küçük esnaf ise iflaslarla karşı karşıya bırakıldı.
Beşincisi; sigortalı, güvenceli çalışan sayısının ülkede tüm çalışanların sadece yüzde otuzunu oluşturması, kalan yüzde altmışlık işçi ve emekçilerin güvencesiz çalışması, salgın döneminde devletin zaten yetersiz olan desteklerinden de yararlanamamasını ve açlığa mahkum olmalarını getirmiştir.
Tümü yaşanmış ve yaşanmakta olan bu gerçekler görmezden gelinmezse “zengin fakir ayrımı olmadan tüm toplumun virüs salgınından aynı derecede etkilenmesi” nitelemesi nasıl izah edilebilir?
Bir yıllık süreç bize bir kez daha virüsün değil kapitalizmin öldürücü etmen olduğunu ispat etmiştir. Dolayısıyla, salgına karşı tedbirlerimizi alıp, sağlıklı kalmak için yaşam mücadelesi verirken, eşitsiz, adaletsiz sermaye düzeni olan kapitalizme karşı mücadeleye bir an için dahi ara vermemeliyiz. Bu gerçekleri, işçilere, emekçilere, yoksullara anlatmalı, sorunun gerçek nedenini bilince çıkarmalarını sağlamalıyız. Başta işçi ve memur sendikaları olmak üzere, tüm demokratik kurumlar sadece açıklamalar ve analizlerle yetinmemeli, işçi, emekçi ve yoksulların kendi sorunları temelinde istemlerini, tepkilerini dile getirmeleri yönünde çalışmalara ağırlık vermelidirler.
Türkiye Komünist Partisi, bulunduğu her alanda, her yerelde ve işyerinde işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksulların kendi öz sorunları temelinde harekete geçmeleri için çalışıyor. Kapitalizmin gerçek yüzünü farklı bir açıdan göstermek için yeni bir olanak sunan bu salgın sürecinde sömürücü düzen deşifre edilmeli ve sınıf mücadelesi güçlendirilerek yükseltilmelidir. Salgın koşullarında geçen bir yıl sürecinde bu konuda hangi gelişmelerin sağlandığının muhasebesini yapmak her komünistin görevidir.
Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi
13 Mart 2021